Gazeteci Fuat Uğur bugünkü köşesinde Ahmet Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanlığı döneminde Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi'ne (ORSAM) nasıl el konulduğunu yazdı. İddiaya göre söz konusu düşünce kuruluşu Davutoğlu tarafından kurumun kurucu ismi Hasan Kanbolat'tan zorla alınarak bir dönem Emre Uslu'yla ev arkadaşı olan ve adı ilk kez 15 Temmuz darbe girişimi öncesi Büyükada'da gerçekleştirilen toplantıyla gündeme gelen Şaban Kardaş'a devredildi.
İşte Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur'un Davutoğlu'nun Rolls Royce'u ve Stratejik Derinlik başlıklı o köşe yazısı:
Hasan Kanbolat Türkiye kamuoyunun Orta Doğu üzerine yaptığı çalışmaları ve makaleleri ile tanıdığı bir isim. Son bir yıldır emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz ile birlikte Ankara Politikalar Merkezi adlı düşünce kuruluşunu hayata geçirdi. Yıllar evveline dayalı bir hukukumuz vardır. İstanbul'a gelince buluşup yemek yedik ve uzun uzun konuştuk.
Hasan Kanbolat esasında kurduğu ve dünyanın en itibarlı düşünce kuruluşları (think tank) arasına soktuğu ORSAM (Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi) ile tanınmıştı. Öyle ki Suriye meselesi nedeniyle toplanan Cenevre Konferansı'na çağrılan ve masaya oturan tek think tank ORSAM'dı.
Ancak tuhaf bir şekilde 12 Şubat 2014 tarihinde ORSAM'ı devretmişti. O vakit yaptığı uzun açıklamada özetle şunu demişti:
"2008 yılından beri kurucusu olduğum ve başkanlığını yaptığım ORSAM (Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi) Başkanlığı görevimden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun tasarrufu üzerine 12 Şubat 2014 tarihi itibarı ile ayrılmış (alınmış) bulunmaktayım. ORSAM'ı neden bırakmak zorunda kaldığımı yazmak oldukça zor. Defalarca yazdım, yazdığımı sildim. Haklıyken susmak daha da zor. Ama Dışişleri Bakanlığı'na saygım susmamı gerektiriyor..."
O tarihten beri de yüz yüze gelip sohbet edemediğimiz için öğrenememiştim olayın aslını. Bu sefer "Ahmet bey seni nasıl zorladı ki ORSAM'ı bırakmaya?" diye sordum. Anlattı.
O vakit şu anda bir ülkede büyükelçilik yapan bir diplomat aramış ve ona "Sayın Dışişleri Bakanımız ORSAM'ı istiyor" demiş. Çok şaşırmış bu tepeden inme isteğe ama sonuçta koskoca Bakan, "Tamam ama bunun bir bedeli olacak değil mi?" diye sorunca "Gayet tabii" cevabını almış.
İki gün sonra aynı diplomat telefon ederek durumu bildirmiş ona:
-Hasan bey ORSAM'ı önümüzdeki cuma gününe kadar, iki gün içinde devretmeniz gerekmekte.
-Peki, tamam. Bedelini konuşalım o vakit.
-Hiçbir parasal karşılığı yok Hasan bey. Bila bedel devredeceksiniz.
Hasan Kanbolat devretmiş. "Neden kabul ettin ki? Tehdit mi hissettin?" diye sormadan edemedim. Gülerek "Vallahi korktum. Ülkemizde çamur atmak o kadar kolay ki" dedi.
Cuma günü devredeceği kişiyle; Şaban Kardaş'la bir araya gelmişler. Şaban Kardaş o sırada TOBB üniversitesinde öğretim üyesi. Onu, kamuoyu 15 Temmuz darbesinin yapıldığı gün Büyükada'daki Splendid Palace'da CIA ajanı Henri Barkey ve diğer CIA ajanlarıyla birlikte İran üzerine "bilimsel toplantı" yaptığı ortaya çıkınca tanıdı. İyi eğitim görmüş, ABD'nin Utah Üniversitesi Siyaset Bilimleri Fakültesi'nde doktora yapmış bir isim kendisi. Utah'da yıllarca aynı evde kaldığı Emre Uslu ile şimdi görüşüyor mu bilemiyoruz. Sonuçta Hasan Kanbolat, biraz anlattığımız Şaban Kardaş'a ORSAM'ın tüm isim haklarını devretmiş.
Bir araya gelmişken madem laf Davutoğlu'ndan açıldı, hem onun Stratejik Derinlik başlığıyla andığımız Suriye politikasını, hem de o dönemde izlenen dış siyasetteki temel parametrelerinin ülkemizi getirdiği noktayı ve Cerablus'u konuştuk.
İşte söyledikleri:
"Davutoğlu aslında Henry Kissinger'den sonra dış siyasette kitap yazan ikinci Dışişleri Bakanı. Ama her kuramın pratik hayatta karşılığı olmayabiliyor. Bizim Orta Doğu'daki yanılgımızın sebebi hazırlıksız yakalanmamızdı. Çünkü Türkiye Orta Doğu'yu unutmuştu. Sadece orayı değil Türkiye 1993'e dek dünyayı haritadan gördü. 1991'de Sovyetler dağıldığında da aynı şeyi yaşadık. Orta Doğu'da Arap Baharı ve Suriye krizi esnasında bölgenin en gelişmiş, demokratik ülkesiydik ama bölge hakkında sadece hayallerimiz vardı. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da Stratejik Derinlik kitabını yazarken bu duygular içindeydi ve altında bir Rolls Royce olduğunu sanıyordu. Oysa farkında değildi, altındaki sadece Murat 124'tü. Suriye'nin kapasitesini, insan gücünü, gençliğini, iş dünyasını, kadınlarını, sivil toplumunu tanımıyorduk. Ahmet bey bu yüzden sandı ki savaş 6 ay içinde biter. Onu bırakın Ahmet bey asimetrik savaşı ve asimetrik terör örgütlerini, laboratuvarlarda örgüt üretiminin nasıl yapıldığını bilmiyordu. Bu yüzden DAEŞ'i bir Sünni isyanın unsuru olarak gördü uzun süre. Türkiye artık Türk dünyasında, Kafkasya'da ve Orta Asya'da bir mesafe alıp dengeye vardı. Artık son atılımlarla birlikte Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da da boğulmamaya, yüzmeye başladı. Bu yüzden Cerablus operasyonu çok önemlidir..."
Ahmet Davutoğlu, ORSAM'a el koymak yerine başkanının düşüncelerini dinleseydi, belki kitabının "Stratejik Derinlik" gibi iddialı bir adı olmayacaktı ama pratik hayatta karşılığı bulunan kavram, tespit ve öngörülerle dolu olacaktı. Bu Türkiye için de hayırlı sonuçlar doğuracaktı kuşkusuz.
Neyse, geçmiş olsun.