İhtilalin fitilini ben ateşledim

Yakın siyasi tarihin karakutusu Orhan Birgit TAKVİM'e konuştu: 28 Nisan'da Menderes'e karşı bir gösteri organize ettik. Bu hareket 27 Mayıs 1960 darbesine zemin hazırladı...

takvim.com.tr takvim.com.tr
Kaynak GAZETE
Giriş Tarihi :07 Şubat 2010
İhtilalin fitilini ben ateşledim
Türk Siyasi yaşamının temel direklerinden biri olan Orhan Birgit bugün 83 yaşında. 1965 yılında CHP'den İstanbul Milletvekili seçildi. Uzun yıllar milletvekili ve Turizm Tanıtma Bakanı olarak görev yaptı. Bülent Ecevit'e en yakın isimlerden biriydi. Gazetecilikle politikayı hep bir arada yürüttü. Ama asıl önemlisi 1945'deki Tan Gazetesi baskınından, 6-7 Eylül olaylarına, 27 Mayıs darbesine kadar siyasetin pek çok kilometre taşında onun ismin plana çıktı. Orhan Birgit ile birlikte geçmişe doğru çıktığımız yolculukta, bir dönemin gizli tarihini de gün ışığına çıkardık.

Uzun yıllar CHP'nin temel direklerinden biriydiniz. Bülent Ecevit'le kader birliği yaptınız. Bugünkü CHP'nin tutumunu nasıl buluyorsunuz?
Geçenlerde sayın Kılıçdaroğlu da dile getirdi. CHP muhalefet yapamıyor. Muhalefet boşluğu olmasa, AKP bu kadar etkin olmazdı.

Peki ne yapmalı CHP?
Sayın Deniz Baykal, politikaya yanında başladığı Sayın Ecevit'in neler yaptığını izlerse bunu bulur. Seçmenler Baykal'ı TV'de Oran korusunda, Pazar koşularından biliyor. Pazar günleri siyasetçilerin hakla temas günüdür. Halkın yaşadığı sorunları bizzat onlardan öğrenmelidirler.

Aynı şeyi Mustafa Sarıgül de yapıyor. Sarıgül gibi halkla iç içe olan başka biri çıkmadı.
Sarıgül'ün bir söylemi yok ki? O bir popülist. El sıkmakla olmaz bu işler, çözüm üretmek şart.

Geçmişe dönersek, isminiz Türk siyaset tarihinin pek çok önemli olayı ile birlikte anıldı. Bunlardan ilki 1945'te Tan matbaası baskınıydı. Zekeriye ve Sabiha Sertel'in Tan gazetesi komünist damgasıyla baskına uğramış, matbaa darmadağın edilmişti.
O yıl İstanbul'a gelmiş, üniversiteye kaydolmuştum. Bir gün ders aldığımız büyük anfiye bir ağabeyimiz girdi "Gidiyoruz" dedi... Sınıfın yüzde 95'i boşaldı... Ben de onlarla gittim.

Tan gazetesinde komünistler var diye yürüyüşe geçiyorsunuz...
Komünizm nedir bilmiyorum daha. Birlikte Cağaloğlu'nda CHP İl Merkezi'ne geldik, konuşmalar yapıldı. Baskının Halk partisiyle ilgisi olduğu sonra anlaşıldı. Tan'ın önünde büyük bir kalabalık toplandı. Taşlar ve sopalarla içeri talan edildi.

Siz içeriye girenlerden değil misiniz?
Hayır. Ben ne olduğunun farkında değilim.

Bunu CHP mi organize etmişti ?
Öyleymiş... CHP'nin bir parti müfettişi düzenletmiş.

Niye sizin adınız orada ön planda anılıyor?
Başka toplumsal hareketlerde de bulundum; politikada sivrildim. Halbuki orada İlhan Selçuk ve Süleyman Demirel de varmış.

Baskın Türk demokrasisine büyük bir darbe vurdu ve solun yerleşmesini uzun yıllar engelledi...
Tabii.. Amerika tarafından da destekleniyor, Türkiye'de aykırı seslerin susturulması isteniyordu. Mareşal Fevzi Çakmak ki çok dinine bağlı bir insandı, onun, Fuat Köprülü'nün hatta Adnan Menderes'in de orada yazacağı ilanları yapılıyordu. Demokrat Parti daha yeni doğmuş... O günlerde sol literatürü ağzınıza aldığınız zaman, komünist ve vatan haini olarak damgalanıyordunuz. Tan, bugünkü ilerici gazetelerin çizgisinde bile değildi.

1955 yılında nerdeyse bütün İstanbul'un yağmalandığı 6-7 Eylül olayları nedeniyle göz altına alınıyorsunuz. Hem Yeni Sabah'ta gazetecisiniz hem de Milli Talebe Birliği başkanı. Bu olaylara nasıl karıştınız?
Adnan Menderes hükümetinin sivil baskı uyguladığı dönemdi. 6 Eylül sabahı gazeteye geldim. Atatürk'ün evi bombalanmış. Herkes bildiri yayınlıyor. Ben de Karl Marks'ın bir sözünden esinlenerek "Zincirlerinizden başka kaybedecek neyiniz kaldı" diye bir bildiri yazdım. Sonra bir foto muhabiri arkadaşımla Galatasaray'a gittik. Her yer yağmalanmış, felaket bir görüntü...

Peki sizi neden göz altına aldılar?
Birilerine mal etmek lazımdı. 'Kıbrıs Türktür' Cemiyeti'nden, Marksistler'den ve yeraltı liderlerini topladılar. Derin devletin izlerini örtülmeliydi!

Derin devlet dediğiniz, özel harp dairesi mi? MİT mi, yoksa Menderes hükümeti mi? Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu "6-7 Eylül olayları Özel harp dairesinin işidir, mükemmel bir organizasyondur" demiş.
Bana göre MİT de var işin içinde hükümet de. Ama hiç kimse, olayın bu kadar büyüyeceğini düşünemedi. Bu, tam aydınlanmamış bir olaydır.

27 Mayıs darbesine giden yolda da size rastlıyoruz... Turan Emeksiz'in öldürüldüğü 28 Nisan olaylarını organize ediyorsunuz...
60 İhtilalinin çekirdeği oldu o gösteriler. Düşündüğümüz, gençlerin Menderes hükümetine karşı 28 Nisan günü üniversitede bir gösteri başlatmalarıydı.

İş çığırından çıktı ve rahmetli Emeksiz öldürüldü.
Menderes hükümeti polis aracılığıyla sert tepki verdi. Rektör Sami Bey yerlerde sürüklendi. Bir polis kurşunu Emeksiz'in öldürdü. Arkası çorap söküğü gibi geldi.

60 ihtilalini tetikleyen bir gösteriydi diyorsunuz Sonra Menderes ve arkadaşları asıldı. Vicdan azabı duymadınız mı?
Biz böyle düşünmemiştik, bu gençliğin başkaldırısıydı. Asker o tarihte hazırlanıyormuş. 27 Mayıs yerine bir sivil darbe olsaydı ben onun kurbanlarından biri olacaktım. Ama ölüm cezalarına karşıydık biz. Milli Birlik Komitesi'ne Alev Coşkun aracılığı ile 'ölüm cezalarını kesin olarak düşünmemeleri gerektiğini' söyledik. Ama askerlerin içinde de ayrılık vardı. İdamlar gerçekleştikten hemen sonra 'Ağaçtan üç yaprak düşürüldü' diye yazdım. Ölüm cezasına hep karşı oldum.

28 Nisan'dan sonra da tutuklanmışsınız.
30 nisan günü Bedii Faik ile Ankara'ya Meclis Tahkik Komisyonu'na götürdüler bizi. İstanbul İhtilal Komitesi'nin Genel Sekreteri'ymişim.

Var mıydı böyle bir komisyon?
Hayır. Biz toplanıp konuşuyorduk. Onlar halk partili gençlerdi. Ben de ilçe başkanıydım.

Kendi cumhuriyetini nasıl yönetecekmiş?
Ben de sordum. Güldü "Ne bileyim ben. O an başka karar veremezdim. Ok yaydan çıkmıştı" dedi.

1963 seçimlerinde askerin beklediği olmadı, Demirel kazandı ve CHP 2. parti oldu. Askerin tepkisi nasıldı?
Meclisi açtırmak istemediler. TSK'nın İstanbul temsilcisi Kurmay Albay Turan Çağlar gazete yöneticilerini radyoevinde topladı. Ben o zaman Kim dergisinin sahibiyim. Çağlar, "Seçimlerin yenilenmesi taraftarıyız, siz de basın olarak bize yardımcı olun. Bir dönem daha asker kalsın, sonra seçimleri yaparız" dedi. Özden Ergüder bizden yaşça büyük ağabeylerin ne söyleyeceğini beklemeden "Kalk gidiyoruz" dedi. Çıktık, bizi kapıda tutuklatabilirdi, cesaret edemedi.

Bülent Ecevit'in de hep yanında oldunuz. Yasaklı dönemlerde maddi sıkıntı çekiyormuş.
Ankara'ya her gidişimde Bülent Bey'le konuşurdum. Gazetede çıkan bir yazıyı okuyup okumadığını sordum. "Hayır" dedi. Tam bir gazete kurduydu. "Neden?" diye sorunca "Artık eve Hürriyet ve Tercüman alabiliyorum" dedi. Bunu Nezih Demirkent'e anlattım. Nezih bey, Ankara'ya her gün Bülent Bey'e takım gazete götürmelerini söyledi. Ertesi gün gazeteler gitti. Bülent bey, "Lütfen bir daha göndermeyin" dedi. Onun borcu altına gireceğim diye düşünüyor.

Üç beş tane gazete eninde sonunda..
Sayın Ecevit böyle bir adamdı işte...

Rahşan hanımın Ecevit'e yararı mı oldu, zararı mı?
Her ikisi de. Önceleri bütün gezilerde Bülent Bey'in yanında olması, ona gösterdiği ihtimam, Bülent bey kürsüdeyken halkın arasına girip onların nabzını tutması çok olumluydu. Sonra eşine siyaset yasağı gelince DSP'nin başkanı oldu. Ondan sonra müdahalelere başladı.

BORSAYI AVRUPA VURDU

GIDADA HİJYEN DÖNEMİ

BİLGİSAYAR SATIŞINDA BİRİNCİYİZ

3G'Lİ TELEFON FIRSATI