Kurduğun cümlelerin içinde sakladığın sorularını.
Bana kızdığında, sevgini öldürmek için tuttuğun kiralık katillerini.
Hırçınlığını, kendine kilitlenmeni.
Anahtarı denize atmanı, gemileri yakmanı.
Kan şekerim düşerken, beni tutmanı sevdim.
Ben senin, gözlerinin altındaki kırışıklıkları sevdim.
Sivilceni, yastığa dökülen saçlarını.
Eski zaman kokunu...
Her sabah uyandığımda sevdamı başucuma bırakmanı.
Namusunu, iffetini, nefretini.
En doğrusundan uydurduğun yalanlarını.
Gömleğimi koklayan hasretini sevdim.
Ben senin, yazdığım şiirlerin içinde kendini aramanı sevdim.
Siyah beyaz filmlerdeki duruşunu.
Bardaktan boşanırcasına ağladığın sahneleri.
Hayatla olduğu kadar, benimle mücadele etme biçimini, taktik savaşlarını...
Her geç kalışında uydurduğun bahaneleri sevdim.
Ben senin, hastayken başucumda sabaha kadar oturmanı sevdim.
Mum yakmanı, çaydanlıkta sevda kaynatmanı.
Ayna olmanı bana, aksayan yanlarımı onarmanı.
Başkaldıran yanını, sakladığım günahlarımı yakalarken oralı olmamanı.
Ardımdan mahzun mahzun bakarken, bana yakalanmanı sevdim.
Ben senin, bir tiyatro bileti için, saatlerce kuyrukta beklemeni sevdim.
Çiçekçi kadınlarla pazarlık yapmanı, papatya fallarını..
Kendinle barışık olmanı, bana darıldığında bile.
Berduşluğumu baş tacı ederken gösterdiğin sabrı.
Çağdaşlığını, arkadaşlığını, taşıdığın çocukluğun izlerini.
Ben senin yangın çıkaran gözlerini sevdim.
Ben senin benimle aynı darağacında ölmeyi göze alışını.
Ben senin, ardımdan bakarken, yoksul bakışını sevdim.