Okumaya başlamadan, kısa bir an gözlerinizi kapayın ve şunu düşünün.
Doktor size diyor ki, "Kansersiniz!"
Veya -dilim varmıyor ama- "Çocuğunuz kanser!" Sevgili dostum Attila Atasoy'dan bir mail aldım. Bir genç kızın çığlığını aktarmış. Önce sizi Gamze'nin satırlarıyla baş başa bırakıyorum, sonra söyleyeceğim bir iki laf var. "Merhaba, ben Ankara'dan Gamze. Yaşım 17... Babamı iki yaşındayken kaybettim. Babamdan kalan emekli maaşımızla geçiniyoruz.
Bundan iki yıl önce kan kanserine yakalandım. Yeşil kartlı olduğum için birçok sağlık giderim karşılanırken, bazı ilaçların yeşil kart kapsamına girmemesi ve diğer sağlık giderleri, annemi zor durumda bıraktı.
Doktorlar, iyi bir tedavi ile kurtulma şansımın bulunduğunu belirttiler. Bazı internet kuruluşları ile yapmış olduğum yazışmalar sonucunda, eğer benim yazmış olduğum e-mail, 100 bin rakamına ulaşırsa yardım yapacaklarını belirttiler. Sizden para pul istemiyorum, tek ricam bu maili tanıdığınız herkese göndermeniz.
Size gelen bu maile sayaç eklenmiştir.
Her mail gönderilişinde barkot sayacındaki sayılar, gönderdiğiniz mail sayısına göre değişecektir. Zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim. Gamze Bilgiç. gamze.bilgic06@gmail.com"
Atilla'nın bana gönderdiği mesajda, baktım şimdiden yüzlerce mail var.
Duyarlı insanlar Gamze'ye yardım olsun diye sadece bir tık yapıyorlar.
Düşündüm de siz neden yapmayasınız? Sayıların artması bile Gamze için bir umut, hayata sarılış olabilir. Tabii siz de benim gibi sadece tıklanmak için kanserli bir kızı kullanarak 'bu hizmeti veren siteye' kafayı takabilirsiniz.
Evet haklısınız bu site ayrıca teşhir edilmeli. Ama boş verin, şimdi önemli olan Gamze'nin yaşaması. Unutmayın 17 yaşında, hayat önünde durur insanın. Böyle olması için Gamze'nin umuduna birkaç tuşa basarak katkıda bulunun. Yok eğer sayı yüz bine ulaşır, vaat edilen yardım yapılmazsa, hep birlikte sorarız hesabını. Sevgili Atilla, sen de vebal altına girersin haberin olsun. Sonuçta eminim, Gamze'nin takipçisi olan yüz bin imza sahibinin önünde, "Durgun Akan Don" nehri bile dayanamayacak.
Tarihte bugün!
Günlük yazı yazmanının nesini seviyorum? En çok günleri karıştırmamı. "Bir gün önce gönderdiğim yazı o gün mü çıktı, yoksa ben yarının yazısını mı yazıyorum" derken günler aylar haftalar geçiyor. Hayat öylesine çabuk akıp gidiyor ki, ne kadar genç olduğunuzu unutuyor, acaba yaşlandım mı diye sormak akınıza bile gelmiyor... Bir bakıyorsunuz 25 Mayıs gelmiş de geçmiş, Haziran'ın ortasındasınız. Oysa 25 Mayıs'ta, "Geçmişte bugün, tarihin önemli olayları" diye yazacak, sonra "Arda Uskan" doğdu diyecektim. Bu hara güre içinde yaklaşık bir ay sonra geldi aklıma tarihte bugünün önemi!
Diyeceksiniz ki "Sen kendi doğum gününü hatırlamıyorsun, biz nereden bilelim?" Bilen var, o gün cep telefonuma Turkcell'den mesaj gelmiş; "Doğum gününüz kutlu olsun" diye. Bu kadar yaşlanınca insanın doğum gününü sadece cep telefonu hatırlıyor demek ki. Ama azimliyim, babalar gününü kaçırmayacağım.
Not: Armut Arda, sen önce benim doğum günümü ve Anneler Günü'mü hatırla; Karın
GÜLÜCÜK:)
Koca dayağı!
Yüzü gözü mosmor bir kadın, psikologun ofisine girmiş, "Ne yapacağımı bilemiyorum" demiş. "Kocam ne zaman içip eve sarhoş dönse beni gebertene kadar dövüyor." Doktorun çözümü ise biraz tuhaf; "Kocanız sarhoş olarak eve geldiğinde elinize bir bardak şekerli çay alın ve kocanız yatıp uyuyana kadar ağzınıza aldığınız bir yudum çayı, ağzınız içinde sürekli dolaştırın!" Kadın şaşırmış, "Bunun ne faydası olabilir ki?" diye sormuş. Yanıt "Siz bir deneyin sonra gelin!" İki hafta sonra kadın mutlu bir şekilde çıkmış doktorun karşısına. "Harika bir çözümdü bu. Kocam eve sarhoş geldiği her seferinde, yatıp uyuyana kadar ağzıma bir yudum çay alıp içinde dolaştırdım durdum ve kocam bana hiç dokunmadı." Sayın okur, hekimin verdiği yanıtın bu sefer benim karımla hiçbir ilgisi yoktur: "Gördünüz mü, ağzınızı kapalı tutmak ne kadar çok işe yarıyor..."