'Jüri'nin böylesi...

Eklenme Tarih 7 Kasım 2011
Günlük yaşamda Kürt vatandaşlarımız nasıl 'dokunulmazlıklarını' kazandılarsa, aynı şeyi Çingene vatandaşlarımız için de diliyorum. İnşallah onlar da seslerini çıkarırlar da itip kakmaktan vazgeçeriz.
En azından şu televizyon programlarında!
Bu kez olay mahalli, Show TV'de bir moda kuşağı.
Sunucuları İvana Sert ve iki erkek modacı.
Kendine güvenen kızlarımız giyinip süsleniyor ve jürinin önüne çıkıyorlar. Jüri elemanları da kendi zevklerine göre -ki çok tartışılır, hangi zevk- 'Bu şık, bu değil' diyerek puan veriyorlar... Birinci olan 100 bin TL kazanacak.
Dün gece programın tekrarına rastladım... Dikkatimi çekme nedeni ise, ekrandan bakan o bir çift siyah göz oldu. Öyle yalvaran bir ifade vardı ki o gözlerde, merak etmemek elde değil. Sonradan anladım ki, 'kendini beğendirmek' içinmiş meğer.
Ama sunucuların derdi bambaşkaydı. Çünkü kızımız Roman'dı ve ille oynaması gerekiyordu. Nitekim koydular bir düm teke düm tek müzik ve o da istemeye isteme kıvırtmaya başladı. Hani belki bir ümit; kazanabilirim diye...
Ama çok geçmeden karşı tarafın maskeleri düşüverdi ve şu sözlerle kızı elediler; "İşte sen bu iş için yaratılmışsın, moda da senin şeyin değil... Bu kez bizimle değilsin..." "Bizimle değilsin ama... bize giderken şöyle bir attır da öyle git!" Bu son söz de İvana'ya ait. Sanırsınız yarışmacı, bunların tuttukları özel çengileri... "Oyna" deyince oynamak zorunda.
Kızcağız hüzünlü gözlerle göbek ata ata giderken ev halkına dönüp sordum, 'Peki o zaman ilk elemede niye almışlar bu kızı?' Cevap koro halinde geldi; "Reyting için Nur Yerlitaş kalsın istemişti..."
Jürinin her türlüsünü görmüştüm de bu kadar hainini ilk kez görüyorum.

* * *

YALÇIN ÇAKIR KÖŞESİ
Aslında bu programı sürekli izleseniz, ülkenin en büyük sorununun ne olduğunu bir dakikada anlarsınız. Bu, ne terör, ne deprem, ne insan hakları ne de benzeri bir şey...
Kestirmeden söylüyorum, gençler elden gidiyor beyler...
Özellikle Anadolulu gençlerimiz.
Yalçın Çakır her gün en az beş kızı ekrana çıkartıyor. Daha doğrusu kızlar batağa saplandığı için ortalarda yoklar, onların anababaları geliyor stüdyoya. Her birinin belli ki ömürlerinden ömür gitmiş. Hepsi perişan. Ve insan şöyle düşünüyor; 'Evlat sahibi olmanın bedeli bu olmamalı, doğurmasa mıymış acaba!' Ortadan yok edilenler sadece yaşları 13-17 arası kızlar değil, bir o kadar da evini 'terk eden' genç kadın var... Onların da kocaları geliyor aramaya.
İzlerken yüreğiniz yarılıyor, "Vah benim güzel memleketimin güzel insanları, ne olmuş böyle size" diyorsunuz. Yani o kadar işin içinden çıkılmaz bir durum ki...
Ve biz kaçan-göçeni ancak olayın şekliyle aklımızda tutabiliyoruz. Mesela; "Polislikten kovulma 50 yaşındaki adamın kendine karı yaptığı 14 yaşındaki F!' Veya; 'Lunaparkta korku tünelinden kaybolan kadın...' Bu ikincisini meğer başına silah dayayıp geneleve satmışlar!
Kocaya kaçtığı söylenen 14 yaşındaki kızların izine bir şekilde ulaşıyor Yalçın Çakır. Bu kez de araya eli silahlı akrabalar giriyor. "Kızı polis de gelse elimizden alamaz, icabında hamile bırakırız öyle salarız ortaya!" diyorlar. Bu arada Çakır'a yöneltilen tehditlerin bini bin para...
Olmadı 'gelin kız' bulunuyor.
Bulunmasa daha iyi. Stüdyodaki anne-babaya hakaretler başlıyor bu kez. En sık başvurdukları yalan da, 'Ailem beni yaşlı birine vermek istedi, ben onlardan nefret ediyorum!' Cevap bazen 'evine dön' şeklinde yalvarma oluyor, bazen, 'karşıma çıkma evlat katili olurum...' Ve dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz; Önce ana babalar sıkı bir eğitimden geçirilmeli... Çünkü yeni yetmelerin akılları-cinlikleri onları çoktan aşmış, parmağında oynatıyorlar. Hele şu internet belası! Burada felaketin ilk adımı oluyor bazen...
Aslında biz bir tek N.Ç.'yi biliyoruz ama 'Gerçeğin Peşinde' programını izlediğinizde görüyorsunuz ki niceleri var daha buz dağının altında... Bir de bizim gazete de dahil, hiç birini 3. Sayfa haberlerinde görmüyorum nedense. Oysa ülkenin yarısı Yalçın Çakır'da...
Bu yüzden hem sizlere, hem TBMM'ye öneriyorum bu programı...