Ama o "yiğitlerin" çoğu 28 Şubat'ta ortada yoktu. Tamamı askeri değimle "tam siper" yapıp araziye uymuştu.
Nasıl mı? 28 Şubat'tan birkaç gün önce bizzat yaşadığım ibretlik bir olayı aktarayım; o zaman anlarsınız...
Türkiye'de, Susurluk Olayı'nın arkasındaki derin yapıyı ortaya çıkarmak için eylemler yapılıyordu. "Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" sloganıyla yola çıkan geniş kitleler, saat 21:00'de bir dakika ışıkları söndürüyordu. Kadınlar da balkonlarda, evlerinin önünde tencere, tava çalıyordu. Sonra ne olduysa oldu, eylem bir anda yön değiştirdi. Refahyol Hükümeti'ni yıkma ve darbe davetçiliği gösterilerine dönüştü. Saatler 21:00'i gösterdiğinde askeri birliklerin ışıkları da söndürülmeye başlandı.
O günlerde Akşam Gazetesi'nin Ankara Temsilcisiydim. Gazetenin sahibi Mehmet Ali Ilıcak'la buna tepki verilmesi gerektiğini düşündük. Değişik bir fikir geliştirdik. Okurlarla birlikte Kızılay'a inecek, "darbe şakşakçılarına" karşı tepkimizi ortaya koyacaktık.
Hemen hazırlıklara başladım...
Dışkapı'daki "Güvercin Pazarı"ndan yüze yakın kuş satın aldım. Rahmetli Erkal Zenger'den seçim otobüsü, Türk Hava Kurumu'dan uçak kiraladım. Mezat yerine gidip, binlerce karanfil ve gül aldım.
Ve 17 Şubat 1997'de gazeteden ilan ettik:
"Aydınlık Türkiye için el ele veriyoruz, yarın Güvenpark'ta buluşuyoruz."
28 Şubat "post modern darbesinden" 10 gün önce, 18 Şubat'ta okurlarla buluştuk. THK uçakları Ankara semalarında "Türkiye için el ele-
AKŞAM" pankartı taşıyıp meydana çiçekler atar ve güvercinler göğe doğru kanat çırparken, gösterimiz mitinge dönüştü.
Kızılay trafiğe kapandı.
Açılış konuşmasında "Biz Türkiye'nin sessiz çoğunluğuyuz" dedim:
- Aydınlığa ulaşmak için karanlıklardan geçmeyeceğiz.
Sonra yazarlarımızdan Memduh Bayraktaroğlu seçim otobüsünün üzerine çıktı. Demokrasi adına orduyu göreve davet edenleri eleştirdi.
Sanatçı Neco, sevgiden ve kardeşlikten bahsetti.
Rahmetli Cenk Koray ve Rıza Zelyut, konuşmalarında demokrasiye sahip çıktılar.
Diğer yazarlarımızdan Yalçın Pekşen, Aykut Işıklar ve Can Aksın konuşma yapmadılar, ama yanımızdaydılar.
Hepsi o kadar. En sağdan en sola kadar mitinge davet ettiğimiz gazeteci arkadaşlarımızın hiç birisi ortalıklarda yoktu.
Çünkü, bir kısmı darbecilerle kol kola girmişti; bir bölümü de tam siper yapıp araziye uyarak 28 Şubat taarruzunun geçmesini bekliyordu!
Sadece bir avuç insandık.
***
Mitinge siyasileri de davet etmiştik. Onlar da benzeri bir tavır göstermişti...Sadece RP İstanbul Milletvekili Mustafa Baş, DYP Balıkesir Milletvekili İlyas Yılmazyıldız, BBP'li Ökkeş Şendiller, Nevzat Yanmaz, Orhan Kavuncu, dönemin Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkan Vekili Hüseyin Tanrıverdi, Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok ve Kamu-Sen Genel Mali Sekreteri Şuayip Özcan bizimle birlikteydi.
Çoğu sırra kadem basmıştı!
Bu kadarla da kalmadı, ertesi gün başta Cumhuriyet olmak üzere bazı gazeteler başlıklar attılar:
"ŞERİATÇI MİTİNGDE FİYASKO."
Rahmetli Cenk Koray, Sanatçı Neco, gazeteciler Yalçın Pekşen, Aykut Işıklar, Rıza Zelyut ve bana "şeriatçı" damgasını vurmaları da yetmedi. Kızılay Mitingi'ni "Şeriata karşı kadın mitingine" alternatif olarak düzenlediğimizi yazdılar. "Aydın düşmanlığı" yaptığımızı ileri sürdüler.
Darbe destekçilerini ve bugün cezaevlerini dolduranları "aydın", bizleri "yobaz" ilan ettiler. Şimdi bakıyorum da bütün bunlar hiç yaşanmamış gibi hepsi utanmadan ortalıkta gezip, ahkâm kesiyorlar!