O günlerde yazmıştık, belliydi ve beklenen oldu.
Dün "çapulcuyum" diye göğsünü gere gere gezenler, bugün saklanma ihtiyacı duyuyor. Dün yaptıkları ile övünenler, bugün mazeret arıyor. O günlerde marifet gösterdiklerini sananlar, artık kabahatlerini saklamaya çalışıyor.
Basındakiler pıstı... "Sanatçılar" geri çekildi... Mangalda kül bırakmayan "sivil toplum örgütleri" de artık arkalarından gelecek adam bulamıyor...
Birkaç marjinalin dışında ortada kimse kalmadı. Çünkü, her şey gün yüzüne çıktı. Vatandaş ne yapılmak istendiğini gördü. Büyük halk kitlelerinin karşı tepkisi daha büyük bir dalga oluşturdu!
Çok ilginç, ama dünün "twitter kahramanlarını" bugün başkaları korumaya çalışıyor. Şimdi, basındaki bazı kalemler yazılar yazıp, onlara paratoner olmak için çırpınıyor. Deşifre edilmelerine tepki gösteriyor.
* * *
Dün, en önlerdekilerden biri de "sanatçı" kimliği ile Mehmet Ali Alabora idi. Tweetler atıyor, gaz maskesi ile kalabalıkların önünde fotoğraflar veriyor, CNN'e konuşurken de mangalda kül bırakmıyordu.
Bakıyorum da bir süredir açıklama üzerine açıklama yapıyor. Kendisini içine soktuğu sıkıntıdan kurtarmak için çırpınıp duruyor.
Bakın ne diyor:
-30 Mayıs'ta sabah çadırların yakılmasının ardından, yoğun duygusal etkiyle bir tweet attım.
Herhalde "pardon" demek istiyor!
Yaptığı işin sonucunun nereye varacağını düşünemediğini anlatmaya çalışıyor!
Sürekli olarak "siyasi bir amacının bulunmadığını" tekrarlıyor. Kendisini "Savaş karşıtı, doğa ve demokrasi savunucusu" olarak takdim etmeye çalışıp duruyor...
Niye bu açıklamaları yapıyor acaba?
Çünkü, kendisi de biliyor ki, o günlerde meydanlarda "savaş" çığlıkları atılıyordu. "Çevrecilik" adına bir çevre katliamı yapılıyordu. Vandallığın her türünden örnekler veriliyordu. En önemlisi de sokaklardaki bu eylemlerin sandıktan çıkan sonucu yok edeceği düşünülüyordu...
Ama olmadı, plan tutmadı!
Kendileri de durumun farkındalar.
Amiyane tabiri ile şimdi o yüzden kıvırıp duruyorlar. Haziran başında kameralar karşısında kahramanlık pozları verenler kayboldu; onların yerini süt dökmüş kediler aldı.
Olmazdı, ama ya olsaydı? Atılan o tweetlerdeki ve sloganlardaki hedeflere ulaşılsaydı? Böyle davranırlar mıydı acaba?
Hiç sanmam!
* * *
İçerdekiler sustular, ama olaylara başından beri destek veren ve kışkırtan AB ülkeleri direnmeye devam ediyor...
Emniyet Genel Müdürlüğü, Ankara'da AB üyesi ülkelerin büyükelçilerine önceki gün bazı görüntüler izletti. Olayların perde arkasını ortaya koymaya çalıştı. Onlara "Bunları da görün" mesajını verdi.
Baktılar, gördüler, ama hiç fark etmedi. İlginçtir, bir ilk gerçekleşti. Bütün teamülleri ayaklar altına aldılar. Bugüne kadar görülmeyen bir işin altına imza attılar. Kendilerine verilen yemeğin ardından ortak bir açıklama yaptılar.
Polise kurşun yağdıran, taş, misket ve Molotof kokteyli atanları hiç görmemiş gibi davrandılar:
"Polisin barışçıl göstericilere yaklaşımı ve basın özgürlüğü konularında endişelerimizi dile getirdik."
Çok iyi oldu; iyi ki bu açıklamayı yaptılar. Böylece herkes Türkiye'nin ne kadar büyük bir badire atlattığını daha iyi gördü.
Bilmiyorlar, ama bu millet feraset sahibidir!