Tarihi miras ve yeni konum

BÜLENT ERANDAÇ

BÜLENT ERANDAÇ

Eklenme Tarihi 5 Mart 2013
Hem içeride hem yakın coğrafyamızda köklü değişimlerin yaşandığı yeni bir tarihi dönemin içindeyiz. Bu değişimin zorunluluk olduğunu düşünmekten kaçamayız.
İçte, demokrasiyi derinleştirmek ve ülkemizin ayaklarındaki tarihi prangaları kırmak zorundayız.
Dışarıda, toplumsal değişimin Türkiye'ye zorladığı tarihi mirası sahiplenmek ve Türkiye'nin yeni uluslararası konumunu oluşturmak durumundayız.
Yakın günlerdeki bazı gelişmeleri ele alalım:
Türkiye, ayağındaki prangaları çözmeye karar vermiş. Çoğunlukla barışa giden gelişmelere destek verirken, "İmralı zabıtları" diye sızdırılan bazı bilgilerle karşılaştı. Bazı çevrelerin psikolojik harp planına dönüşen çabalarına tanık olmaktayız.
Bu sızdırmaya bakıp, çıktığımız yoldan geri mi döneceğiz? Hayır... Kürt meselesinin çözümü için kan kusup kızılcık şerbeti içmeye karar veren Başbakan'la beraber çözüm yollarını zorlamak, Türkiye'nin geleceği için bu son şansı kullanmak zorundayız.
Bugün Türkiye'nin değişiminin önemli bir dönüm noktasına ulaştığını söyleyebiliriz. Türk toplumu, ulaştığı sosyal gelişme düzeyinde artık çağı kavrayacak bir zihniyet değişiminin eşiğindedir. PKK tipi örgütlerin çözülüş ve çökertiliş için tarihi zemin ortaya çıkmış iken, sonuca gitmekten bizleri hiçbir şey engelleyememelidir.

Davutoğlu'nun sözleri

100 yıllık geçmişe bakarsak, Türkiye'nin bugün geldiği nokta nedir?
Yarınlarda nerede olacağız? Yakın tarihlere kadar Türkiye, Ortadoğu ile ilgili meselelere kayıtsız kaldı. Bunu neden yaptık? Batı bloğu böyle istediği için. Özellikle, 2007'den sonra geliştirilen çok yönlü dış politika, yine batı tarafından (İngiltere, Fransa ve İsrail), "Yeni Osmanlıcılık" kampanyaları ile kırılmaya çalışıldı. Bu gerçeği, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun sözlerinde net ve açık bulabiliriz.
Prof. Davutoğlu, Osmanlı döneminde çıkılan ülkelere yüzyıl sonra döndüklerini ifade ederek şunları kaydetti: "Geçen yüzyıl bizim için bir parantezdi.
Bu parantezi kapatacağız. Hiç kimseyle savaşmadan, hiçbir sınıra saygısızlık yapmadan, tekrar Saraybosna'yı Şam'a Bingazi'yi Erzurum'a, Batum'a bağlayacağız.
Bizim gücümüzün kaynağı bu. Bunu dediğimizde, bize 'Yeni Osmanlıcı' diyorlar. Bütün Avrupa'yı birleştirenler, yeni Romacı olmuyor, Orta Doğu coğrafyasını birleştirenler yeni Osmanlıcı oluyor."

Kaynakları azalacak

Batı'nın oyunlarıyla yıllarca, Ortadoğu'dan yabancılaşan Türkiye, petrol krizinden en çok etkilenen ülke konumunda kalmaya mecbur edildi.
Şimdi reel politikaya ve ekonomiye bakalım. Türkiye'nin, Kuzey Irak Kürt yönetimi ile kurduğu yakın ilgi, çok cazip bir ekonomik çıkış ve stratejik derinlik sağlamıştır.
Dünyadaki artan enerji ihtiyacının yüzde 45'inden fazlasını Irak karşılamak durumundadır. Önümüzdeki dönem OPEC ülkelerinin kaynakları giderek azalacak, buna karşılık tek artan ülkenin Irak olacağı görülmektedir. Bunun yüzde 25'ine Irak Kürt Yönetimi sahip olacaktır. Binlerce kilometre uzaktan, Rusya'dan, Cezayir'den, Nijerya'dan petrol ve gaz getirmeye çalışırken, gelecekte 500 kilometre uzaktan bunu sağlama imkânı bulacaktır.
SONUÇ: Ekonomik ilişkilerdeki gelişim, demokratikleşme adımlarının önünü açmıştır. Bugünkü süreç diğer süreçlerden etkilenmektedir. İçte prangaların çözülmesi, Kürt meselesinin çözümü ile Türkiye'nin gelecek küresel konumu arasında birebir ilişki vardır.
Prangalar çözülürse, bundan 75 milyonluk yurttaş kitlesi yarar görecektir. Kazanan, iş ve aş bekleyen genç nüfusumuz olacaktır.