Haliyle merak kaçınılmazdır. Memleket meselelerine kafa yoran insanların da dönen dolapları bilmek istemesi kadar doğal bir şey yoktur!
Ben de olayların yatışmasını bekledim.
Söylenen her sözün, yazılan her cümlenin, ekranlardaki her karenin notunu aldım.
Tablo açık seçik karşımdaydı.
Gelin gördüklerimi birlikte masaya yatıralım...
Bakalım sonunda benim gibi düşünecek misiniz?
Adım adım ilerlemeye var mısınız?
Haydi...
BDP heyeti çözüm sürecini anlatmak için Karadeniz turuna çıkmaya karar verdi. Çorum'da güllerle karşılanan vekiller, ertesi gün Sinop'a çıktı. Ancak burada işler istenildiği gibi gitmedi! Misafir edilen vekilleri protesto etmek için toplanan kalabalık öğretmenevinin kapısına dayandı! Vekillerin araçları saldırıya uğrarken heyet içeride tam 9 saat mahsur kaldı!
Bu sırada Sırrı Süreyya Önder "İçeriye taş ve yanıcı madde atılıyor, polis bir şey yapmıyor. Kendi önlemimizi alıyoruz" tweet'leri attı!
Toplanan kalabalığın öfkeli olduğu doğruydu! Hatta polis olmasa üzücü şeyler de yaşanabilirdi! Ama Önder sanki gerçeği tam olarak söylemiyordu! Çünkü onları koruyan polisten başkası değildi!
Neyse...
Peki, BDP'li heyet ne zaman bu tura çıktı?
Erdoğan, haftasonu Mardin Midyat'ta "Kimse bizim karşımıza Kürtlük'le çıkmasın, kimse bizim karşımıza Türklük'le de çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir iktidarız..." sözlerini söyledikten sonra...Yani Erdoğan bir siyasetçi olarak Cumhuriyet'in ezberini bozmakla kalmıyor, aynı zamanda büyük risk de alıyordu!
İşte tam bu sırada Kürtler'in içine sızan görünmeyen güç, "Biz sana Türk milliyetçiliğini gösteririz" kararı veriyordu! Ve bunu en güzel sergileyecekleri yer KARADENİZ'di!
Ama işler kağıt üzerinde o kadar kolay değildi!
Kalabalığı harekete geçirecek bir adım gerekliydi!
O adım da bulunmuştu!
Bu noktada, gelin iki yıl geriye gidelim...
Şırnak Silopi, Nevruz olayları dolayısıyla sıra dışı bir gün yaşıyordu! Emniyeti sağlamakla görevli polisin üzerine taş, sopa ve molotof kokteyli yağıyordu. Sokaklara hakim olan kalabalık kontrolden çıkmıştı.
Bu sırada kimsenin canına malına zarar vermesin diye çırpınan BAŞKOMİSERİN yanına bayan bir Kürt vekil gelerek "Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz" dedikten sonra tokadı patlattı!
Devletin temsilcisi olan polis şaşırmıştı!
Ne yapacağını bilemedi. Durdu! Karşısındaki sonuçta vekildi! Hem de bayandı!
Başını öne eğip çekildi!
Bir felaketi önledi...
Bu hanım vekil sadece orada değildi!
Beyoğlu'nda gaz yiyen, Vatan Caddesi'nde kovalanan, Taksim'de polise saldıran her grubun içinde o vardı! Bu yüzden çok POPÜLERDİ! Belki en çok tanınan Kürt siyasetçiydi! Hanımefendi 'Tokat'tan hiç uzak kalmıyordu! Yine bir Nevruz gösterisinde İzmit karışmıştı! Kızının peşinden koşan acılı anne evladını çekip o kalabalıktan aldı. Engellemeye çalışanlara göğsünü siper etti. Son darbeyi de bayan vekile tokat atarak vurmuştu!
Anlayacağınız çok örnek vardı o vekili hatırlamak için... Her yere kendi isteğiyle mi gidiyordu, yoksa gaza mı geliyordu bilmiyorum... Ama hep ön plandaydı!
Bu nedenle şu soruların cevabının bulunması şart...
* BDP'li vekiller Karadeniz turuna çıkarken bu ismi kendileri mi gruba kattı?
* Bu kadın vekilin Karadeniz'e gideceğini Öcalan biliyor muydu?
* Hanımefendinin şehit acılarıyla yüreği yanan anne-babaya söyleyecek hangi sözü vardı?
Bunları neden sorduğumu hemen açıklamak istiyorum...
Öcalan, yani PKK'nın lideri İmralı'ya gelecek isim konusunda çok hassas! BDP'li de olsa her isme güvenmiyor! Daha doğrusu çok azına itimat ediyor!
Mesajlarının çarpıtılacağı ve barış sürecine darbe vurulacağını düşünüyor! Çünkü Öcalan, AVRUPA'nın hem PKK hem BDP üzerindeki etkisini çok iyi biliyor!
PKK elebaşı Öcalan, yıllarca ŞAM'da yaşadı! Ama terör örgütü hep Kuzey Irak sınırından gelip vurdu! Eğer Öcalan PKK'nın attığı her adımdan sorumluysa bu işte bir terslik var demekti!
Şam'da oturup Şırnak, Hakkari ve Tunceli'ye saldıran teröristleri nasıl idare ediyordu?
Emirleri neyle veriyordu?
Ve söylediklerinin yerine gelip gelmediğini hangi yolla kontrol ediyordu?
Sakın Öcalan'ı savunduğumu sanmayın!
Ben sadece PKK'nın birden fazla güce hizmet ettiğini söylüyorum. Hatta Öcalan'ın elini bile süremediği bir PKK'nın varlığından söz ediyorum... Kürtler kabul etse de etmese de hem BDP'nin hem de PKK'nın içinde AVRUPA KÖKENLİ ajanlar var! Zaten barışın önündeki en büyük güç de bunlar!
Şimdi Avrupa, Erdoğan'a "Türk milliyetçiliği" üzerinden gelecek! Zaten geçtiğimiz hafta LONDRA ziyareti yapan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da gelir gelmez GAZİ ve ŞEHİT YAKINLARININ yanında Erdoğan'a yüklendi!
Anlayacağınız Kürtler'le birleşip büyük güç olacak Türkiye, kimsenin umurunda değil!
İpi dışarıda olan Ankara'daki bir grup, "Erdoğan gitsin de ülke batarsa batsın" görüşünde! Ve ellerindeki son kart TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ...
Bunun prim yapacağını düşünüyorlar! Hatta bazıları ellerini ovuşturuyor! Sinop ve Samsun'da bu TEST edildi!
Türkler'in hassasiyeti sınava girdi!
Bundan da başarıyla çıktı!
Bütün güçleriyle bunu kaşıyacaklar! Geçen gün bir dostum "Süreç nasıl baltalanır" diye sorduğunda susup kalmıştım!
Cevap veremediğimi görünce "Sevilen bir Kürdün başına bir şey gelirse ortada süreç müreç kalmaz" demişti!
Bütün olanları alt alta koyunca birilerinin sahne almak istediğini görüyorum!
Ya da bana öyle geliyor! İnşallah yanılan ben olurum!
Umarım DÜĞMEYE basan kimse yoktur!
NOT: Suriye'de devlet kalmadığı halde Esad bir türlü gitmiyor! NEDEN?
Hatırlarsanız yakın zaman önce 2 bin kişilik peşmerge askeri Kuzey Irak'tan, Kuzey Suriye'ye geçti. Daha sonra Ankara'nın sert tepkisi gelince olay yatıştı!
Esad, aylardır gitmediğine göre acaba Amerika, "Şartlarıma razı olmazsan Barzani ile Kuzey Suriye'deki Kürtler'i birleştirip Akdeniz'e kapı açarım" diye Ankara'ya şantaj mı yapıyor diye düşündüm!
Yoksa Esad neden hala ayakta! Bir açıklaması olmalı değil mi?