Suruç faciasından sonra TERÖR geri geldi. Yabancı istihbarat örgütlerinin başlattığı operasyon polislerimizin kaldıkları evde şehit edilmesiyle hız kazandı.
Yollara döşenen mayınlar, bombalar patlatıldı. Şehit haberleri peş peşe gelmeye başladı. Sınırımızın aşağısı ise hiç olmadığı kadar karışıktı. Herkesin peşine düştüğü bir KÜRT kartı vardı.
ABD, İngiltere, Almanya, Çin, Almanya, Fransa, Hollanda ve İtalya gibi...
Bence HDP de dahil olmak üzere kimse samimi değil. Kimse kendi planını söylemiyor. Kimse bölgedeki nihai amacından söz etmiyor. Herkes kaçak güreşiyor. YÜZDE 13 gibi önemli bir oy alan HDP, BARIŞIN gelmesi için en az çaba gösteren yapı. PKK'ya "Terörist!" diyemiyor.
Pusuları, bombaları kınayamıyor.
Kandil'e tek laf edemiyor. Katıldığı toplantılarda TÜRK BAYRAĞI olmamasına özenle dikkat ediyor!
Hatta Azerbaycan bayrağındaki AY-YILDIZ'ı da kapatmak için azami çaba harcıyordu! Tabii bütün bunlar YÜZDE 13 oy almış bir siyasi harekete hiç ama hiç yakışmıyordu. HDP lideri Selahattin Demirtaş uzun bir süredir Avrupa'da turluyor. Neler yapıyor, kimlerle görüşüyor bilmiyorum.
Ama hem HDP, hem de Kandil oldukça karışık... Nasıl mı? Anlatalım... ÖRGÜT uzun zaman önce belirlediği isimlere YETKİ BELGESİ vererek KURBAN topluyordu. Belgeyi elinde bulunduran biri kendi bölgesindeki bütün kurbanları toplama yetkisine sahipti. Örgütün verdiği belge anahtardı. Köylerde kasabalarda şehirlerde toplanan kurban gelirleri ellerinde BELGE bulunduranlar tarafından DAĞ'a çıkacak özel kuryelere teslim ediliyordu. DAĞ'a para akışı canlı canlı yapılıyordu.
Yukarıdaki silah, mühimmat, yeme, içme, giyinme gibi ihtiyaçların karşılanmasına büyük destek oluyordu. Son operasyonlarda örgütün PARA DEPOLARI havaya uçuruldu. Nakit sıkıntısı çeken örgüt geçtiğimiz KURBAN BAYRAMI'na sarıldı. Aşağıdan gelecek nakite büyük ihtiyaç vardı. Ama DEVLET Kandil'le aşağısının ilişkisi kesmişti. Artık ne çıkmak kolaydı, ne de inmek...
Elinde BELGE bulunduran PKK'lılar yüklü miktarda para topladı. Her bayram olduğu gibi.
Nedense her örgüt bu kurban işine giriyordu!
Ancak ortada bir terslik vardı. Toplanan meblağ önceki yıllardan çok olmasına rağmen BELGE'li PKK'lılar ortada yoktu! Parayı alan sırra kadem basmıştı. Örgüt bir yandan para bekliyor bir yandan da KURBAN GELİRİNİN KAYNAĞI olacak kişi ve kurumları tehdit ediyordu.
Ancak bu operasyon BELGE'li PKK'lılara yarıyordu. Çantayı dolduran kayboluyordu! Çok ciddi miktarda parayla AVRUPA'ya kaçanlar vardı. Örgüt şimdi bunların peşindeydi...
Peşindeydi ama yukarıya da PARA lazımdı!
Para olsa da yol eskisi kadar güvenli değildi.
Kandil'de kriz büyüyünce, bıçak kemiğe dayanınca YÜZDE 13 almış siyasi partimizin bazı isimleri (bende saklı) devreye girdi! Ya da girmeleri emredildi! Nişantaşı'ndan, Bebek'ten, Etiler'den, Karşıyaka'dan, Konak'tan OY almış HDP'nin önemli isimlerinden bazıları "Görevimiz tehlike" moduna girdi. Bir şekilde temin edilen paraları siyasi kimliklerine güvenerek bavullarla DAĞA çıkardı. Söylenenle yapılan çok farklıydı. Nişantaşı'ndan oy alan HDP'nin barış ve kardeşliğin kurulması için herkesten fazla çaba göstermesi gerekiyordu. Ama bu yapılmadığı gibi BAZI İSİMLER PKK KURYESİ OLARAK vızır vızır DAĞA gidip geliyordu.
PKK'lı teröristlere yardım etmelerine, amacı farklı medya ile elele olmalarına, malum yapı ile birlikte yürümelerine, Benenson'la oturup kalkmalarına, Graham Fuller'le temas halinde olmalarına, Kemal Derviş'i akıl hocası olarak seçmelerine alışmıştık!
Ama KURYELİK başka bir şeydi!
PKK'ya "terör örgütü" diyemeyenler PKK'ya can veriyordu! Bunun için de canını tehlikeye atıyordu! Kıbrıs'ta yani Ağrotur ve Dikelya'da İngilizler, İncirlik ve Diyarbakır'da Amerikalılar, Tartus'ta Ruslar, Akdeniz'de Çinliler, Suriye'de Alman ve Fransızlar varken içeride kardeşliğimizi keşfedip yüceltmek zorundaydık. Etrafımız hiç olmadığı kadar tehlike doluydu.
Herkes buradaydı! Bütün büyük güçler BOMBALAR uçaklarla konuşuyordu. Ölen hep bölgenin insanı... Ve hepsinin KÜRT KARTIYLA ilgili DERİN hesapları vardı.
Erdoğan'a saldırmak işin en kolay yolu! "Saray yaptı!" demek ucuz ve kirli politika! Çünkü hafıza diye bir şey var! AK Parti yokken, KANDİL vardı, saldırı vardı, pusu vardı, karakol ve köy basma vardı, PKK elebaşları vardı...
Demek ki KARARI BAŞKALARI veriyordu! Dışarısı son sözü söylüyordu! Ne gariptir ki HDP de hep dışarıdaydı!
Türk Bayrağı ile, Türk askeri ile, Türk polisi ile sorunu olanlara karşı bir an önce DİK DURMALARI ŞARTTI! Kardeşlik ve gelecek için... Yarın geç olacaktı!
Umarım seçim çalışmalarında bu hatalarından dönerler.
Hepimizin ortak vatanının
Türkiye olduğunu hatırlar...
VOLKSWAGEN!
Kriz giderek büyüyor.
Nerede duracağını kestirmek çok kolay değil. VW ile zarar görenlerin başında Glencore PLS geliyordu. İşviçre merkezli bu şirket kimlerindi! VW'yi neden önce İsviçre yasaklıyordu? Hangi dalgayı durdurmaya çalışıyorlardı?
Bakalım...
Ivan Glasenberg... Quatar Holding... Harris Associates LP... Daniel Francisko... Aristotelis Mistakidis... Norges Bank... THE VANGUARD GROUP (Daha önce yazmıştım dikkat!)... BLACKROCK (yazmıştım dikkat!)... Oppenhaimer... Capital research ve tabii ki NAT ROTHSCHILD...
Amerika Birleşik Devletleri 11 Eylül'le birlikte buradaki ilişki yumağına savaş açtı. VW de bunlardan biri... Bu savaş başladığı hızla sürüyor! Siz ekonomi sayfalarında okuyamıyorsunuz ama dünya genelinde hesaplar üzerinden büyük mücadele var.
BANKACILIĞI icat edenlerle devletler kapışıyor! ABD başı çekiyor. Kavga ABD ile BARONLAR arasında...
DENİZ ÇOBAN!
Maçtan sonra gidip Rıza Çalımbay ve takımından özür dilemesi büyük bir gelişmişlik örneğiydi. Bu topraklarda kimse kolay kolay özür dilemez. Belki çok büyük bir hakem değildi Deniz Çoban! Belki FIFA listesinde ilk 10'da değildi! Belki çok büyük karşılaşmalar yönetmedi... Ama büyük bir insan olduğu ortadaydı. Bunu ne FIFA ne Federasyon ne de bizler biliyorduk! Keşke yetkililer böyle düzgün bir ADAMIN İSTİFASINI kabul etmeseydi.
Maçların çerez gibi satıldığı dönemden hatalı bir karar verdiği için gözyaşlarıyla mesleğini bırakan hakemler noktasına geldik. HARAKİRİ yapan başı dik adamlar tanıdık. Onurlu insanlara ihtiyacımız var!
Sahip çıkalım...