Bu arada Diyarbakır'ın baş işkencecisi, yüzlerce kişinin gözlerinin önünde insanları en ağır işkencelerle katletmiş, birbirlerinin idrar ve dışkılarını yedirmiş, insanlık dışı uygulamalar yapmış Esat Oktay Yıldıran'ın oğlu geçen çarşamba Beyaz TV'deki "MedCezir" programının canlı yayınına bağlandı. Babasının yaptıklarını "Mahkumlara İstiklal Marşı öğretmesi kötü mü yani?" diyerek savunmaya kalktı. Yıldıran'ın oğlu da kendi gibi subay. Her insan babasını sever. Babası katil de olsa, hırsız da olsa, işkenceci de olsa.
Ama dürüst insan babasının yüzlerce kişinin gözü önünde yaptığı iğrençlikleri inkar etmez, o işkenceci katili aklamaya kalkmaz. Bir Türk subayı şerefsizce yapılmış işkenceleri, cinayetleri babası dahi yapmış olsa savunamaz. Savu-nursa bedelini öder. Yeni Türkiye'de eskiden olduğu gibi eşi başörtülü olan subaylarımız değil açıkça işkenceyi, cinayeti, hukuksuzluğu savunan subaylar ve astsubaylar ordudan ihraç edilecektir. Bunu herkes öğrenmeli.
Peki kimdir Esat Oktay Yıldıran? Nevzat Çiçek bu konuda çok güzel bir haber yapmıştı...
Birkaç gün üst üste Diyarbakır Zindanı'ndaki işkenceleri yazacağım. Diyarbakır Cezaevi'nde 7'nci Kolordu Komutanı Kemal Yamak'ın verdiği geniş yetkilerle cezaevi iç güvenlik komutanı olarak görev yaptı Yıldıran.
Cezaevinde her zaman komando elbiseleri ve "Co" isimli köpeği ile dolaşıp akla hayale gelmeyecek işkenceler uygulayan Yıldıran'ın işkence tezgâhlarından Ahmet Türk, Celal Paydaş, Mustafa Çakmak, Orhan Miroğlu, Selim Çürükkaya, Şükrü Gülmüş, Nurettin Yılmaz gibi sonradan milletvekilliği yapacak olan bir çok isim de geçti.
34 MAHKUM ÖLDÜ
Mahkumları hücrelere sıkıştırmak, üzerlerine lağım suları dökmek, kimi mahkumlara fare ve insan dışkısı yedirmek Yıldıran'ın en sevdiği işkence metotlarıydı. Yıldıran'ın uygulamalarına karşı koyan mahkumlar, ölümün bir kurtuluş olduğunu düşünüyordu. Cezaevinde 34 mahkum öldü. Bunlar arasında 1982'de Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Mahmut Zengin ve Eşref Anyık kendilerini yakarak hayatlarına son verirken, Mazlum Doğan, Kemal Pir, Bedii Tan, Necmettin Büyükkaya, Remzi Aytürk gibi isimler ya kendini astı, ya açlık grevinde öldü ya da dayakla öldürüldü.
Yıldıran'ın işkencelerinden kurtulan kişilerin bir kısmı daha sonra soluğu yurt dışında alacak ve PKK'nın ana gövdesini oluşturacaktı. Adeta PKK, Diyarbakır Cezaevi'nde kuruldu. PKK adlı alçak terör örgütünün tohumları Diyarbakır Cezaevi'nde atıldı. PKK'nın toplumsal zemin bulabilmesi, Diyarbakır işkencehanesi sayesinde oldu. O işkencehaneye basit bir suçtan giren Türkler bile gördükleri akılalmaz işkencelerden sonra, PKK'ya katıldılar. Diyarbakır Zindanı işkencelerin yapıldığı bir utanç mekanı olmasının yanı sıra Türkiye'nin başına PKK terör belasını saran en önemli faktördür. PKK terörü 12 Eylül faşizminin, eski katil devlet zihniyetinin gayrimeşru çocuğudur... Türkiye bu alçaklık döngüsünü, bu şerefsiz ittifakı yıkacak artık...
Devam edeceğiz...