Tarihi 5 Temmuz 2010

Farklı bakış

Kadınların bayıldığı 'Sex and the City' serisinin ikincisi haziran ayında gösterime girmişti; yoğunluktan ben yeni izleyebildim. İlkine göre daha gösterişli sahnelerin ama içeriğin daha zayıf olduğu bir film. New York hayatı, eğlence, moda, arkadaşlık, evlilik, annelik, kariyer gibi birçok unsur yine işleniyor; ama bu kez tüm bunların üstüne geniş ölçüde Orta Doğu kültürü de yansıtılmış. Özgürlüğüne düşkün kızlarımız New York'tan, dünyanın en lüks ve egzotik gösterilen yerlerinden birine, Abu Dabi'ye gidiyorlar. Ama ne gitme; onlarca bavulla, gösterişli kıyafetlerle... Tam bir görsel şölen.
Birleşik Arap Emirlikleri ile belli ki iyi bir anlaşma yapılmış tanıtım için. Hatta filmdeki bir Arap Şeyhi "Dubai bitti, artık yeni gözde Abu Dabi" diyerek nokta atış bile yapıyor.
Film hakkında bir ara olumsuz söylemler çıkmıştı; film Müslümanları hedef alıyor diye. Pek öyle değil. Bilakis Amerikalı dört kadının Orta Doğu'ya gitmesi, oradaki kadın ve erkeklerin davranış ve görünümlerini tabii ki farklı bularak şaşırmaları işleniyor. Bu bakımdan eleştirel yönden abartılacak bir yanı yok.
Hatta dünyanın New York'tan ibaret olmadığını, aşk ve modanın sadece orada yaşanmadığını, bu kavramların evrensel olduğunu ancak algılanışlarının kültürden kültüre değiştiğini gösteriyor. Farklı bakış açılarına, farklı giyimlere, farklı inanışlara, "ötekileştirmeden" bakabilmek en doğrusu… Not: Filmin Türkçe altyazılarında "Sleep over it" yani "Üzerine uyu" cümlesi "Biraz uyu" ve "Woman midlife crisis" yani "Kadınlarda orta yaş bunalımı" cümlesi "arada kalan kadın bunalımı" diye yanlış çevrilmiş.

ASALET
İki hafta önce iyi niyetle köşemde yazdığım, Türk Hava Yolları'nın Tanzanya hattı açılışı için gittiğimiz Zanzibar'daki bir otelde başımıza gelen hadise (bellboyun benim de aralarında bulunduğum üç kadın gazeteciye asılması), tahmin etmediğimiz boyutlarda büyüdü ve farklı yönlere saptırıldı. Kendim bile takip edemez oldum. THY gibi büyük bir kurumdan bağımsız gerçekleşen olayı, güzel ülkemin medyasının aksine, Tanzanya otoriteleri ciddi ele aldı ve işlemler başlattı.
Bu süreçte basında ve internet sitelerinde olay iradem dışında, konuya ilişkin sağlıklı bilgisi bulunmayan kişilerce, farklı yorumlarla verildi zaman zaman. Konunun daha fazla uzamamasını istiyorum. Üçümüzün de başına aynen yazdıklarım geldi. 'Şaka, taciz, asılma, kötü hareket, espri' gibi yorumlar göreceli olarak yapılabilir.
Ben rahatım, yazdıklarımın arkasındayım.
Ancak bu mevzuyu bahane ederek kişisel haklarıma saygısızlık yapıldığı durumlarda bir gerçeği artık paylaşmak durumundayım.

PLANLI YALANLAMA

18 Haziran tarihinde yazımın yayınlandığı ilk gün cep telefonuma kızlardan gelen bir mesajda aynen şöyle deniyor: "Gezideki herkes seni yalanlayacak!" Ben o gün kimseyle konuşmayıp işime gücüme bakarken ve bir sonraki yurtdışı sunuculuk işime hazırlanırken onlar herkesi üşenmeden tek tek aradılar. "Aman yalana yatıyoruz, espri diyelim, temize çıkalım" diyerek… Ve nitekim de yazılan köşe yazılarından açıkça görüldüğü üzere, sadece onların arkadaşları olan kişiler dolduruşa gelerek saçma yorumlar yaptılar. Şu an için "işbirliği" yapıyor gözüken bu arkadaşlar da birbirleri hakkında neler söylediklerini bir bilseler… Belli ki medyada kişilerin arasında- benim bilmediğim- aylar, yıllar öncesinden gelen husumetler, kutuplaşmalar ve başka hesaplaşmalar var. Bu olay birbirlerine atıp tutmaları için sadece yeni bir fırsat oldu. Her lafa verilecek cevabım var, hem de hepsine. Ama sukunette kalıyorum.
Ayrıca kayıtlara geçsin; hiçbir medya kuruluşu, kişisi ya da sitesi ile bir ilişkim söz konusu değildir. Olay benim, Sevilay'ın ve Oylum'un başına geldi. Bir başka Ayşe, Fatma'nın başına gelseydi olayın yansıması kesin farklı olurdu. Çünkü verilen tepkiler anlaşılır gibi değil. Herkesin aynı olay karşısında algısı farklı olabilir, saygı duyarım.
Herhalde Türkiye'de yaşadıkları için davalarını savunmaktan kaçındılar ve çekindiler. Espriye yatmak ve sürekli çark etmek suretiyle olayı temizlemeye çalıştılar; ama maalesef panikten olayı daha da büyüttüler. İçleri rahat olsun, kimsenin adına bir leke sürülmedi. Her kadının başına her ülkede gelebilecek tatsız bir durum… Ancak ben bu olayda şahit olduğum tavırlardan, üsluplardan, seviyesizliklerden, çirkefleşmelerden, ayağında terlik eller belinde varoş mahalle kadınları gibi sataşmalardan herkesin tarzını anladım. Eğer bir tartışmada "aynı dili" konuşmuyorsanız ve tarzlarınız farklıysa emin olun iletişim kuramıyorsunuz. Bu nedenle bu konu kapansın. Memlekette başka meseleler var ve eminim hepimizin de başka önemli işleri… Sektör dışındaki arkadaş çevremde bu olayı duymamış olanlar bile var; sadece medya kendi içinde çekiştirdikçe çekiştiriyor, boş yere… Yazımı, dünyanın en güzel özlü sözlerinden biriyle bitiriyorum: "Sukunetim asaletimdendir; lâkin her lâfa verilecek bir cevabım var. Bir bakarım lâf lâf mı diye, bir de bakarım söyleyen adam mı diye."
Mevlâna