Karagöz'ü yalnızca Ramazan'da hatırlıyoruz

Geleneksel Türk Tiyatrosu'nun önemli bir dalı olan gölge oyunu "Karagöz", günümüzde yalnız Ramazan gecelerinin eğlencesi olarak varlığını sürdürüyor.

takvim.com.tr takvim.com.tr
Giriş Tarihi :10 Ağustos 2010 , 00:00 Güncelleme Tarihi :10 Ağustos 2010 , 15:46
Karagöz’ü yalnızca Ramazan’da hatırlıyoruz

İÇİNDEKİLER

Hayalî Ünver Oral, yaklaşık elli yıldan bu yana Karagöz ağırlıklı olarak gelenek tiyatrosu konusunda çalışmalar yaptığını, yazılar yazarak, konferanslar verdiğini, gösteriler yaptığını söyledi.

Günümüzde ''Geleneksel Türk Tiyatrosu ve Karagöz'' deyince Ramazan ayının akla geldiğini belirten Oral, ''Karagöz yalnızca Ramazan ayında hatırlanarak çıkmaza sokuluyor'' dedi.

Bugüne kadar Milli Eğitim Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın konuyla ilgili hiçbir ciddi çalışma yapmadığını iddia eden Oral, ''İstanbul'da Türk Halk Tiyatrosu Merkezi kurulsaydı, Karagöz'le ilgili bütün çalışmalar yapılacaktı. Karagöz'ün arşivi, müzesi, bütün ilgili dokümanları olacaktı'' diye konuştu.

EĞİTİMSİZ KARAGÖZ OYNATICILARI
Son yıllarda Karagöz'ün yozlaştırıldığını ifade eden Oral, sanat eğitiminin önemine dikkati çekerek, ''Bugün insanlar televizyonda gördüğü, kitapta okuduğu Karagöz'ü, para kazanmak için, hiçbir eğitimden geçmeden oynatıyor. Artık kalite bulunmuyor, isteyen Karagöz perdesini kuruyor. Geleneksel Türk Tiyatromuz bu serbestliğin sonucunda komaya girdi. Hiç kimsenin de umurunda değil. Çünkü Türkiye'de tiyatro adamları da dahil, kimse öz tiyatromuzun ne olduğunu bilmiyor. Bizim gibi zengin ve eski tiyatro geleneği olan ülkede bir insan 'ben tiyatro profesörüyüm, oyuncusuyum, yazarım' deyip de kendi tiyatrosunu bilmiyorsa batı tiyatrosunda da yarımdır'' şeklinde konuştu.

Eskiden Karagöz'e çıraklıkla girildiğini kaydeden Oral, kişinin yıllarca çıraklık yapması sonucunda kalfa olduğunu, özel bir törende peştemal kuşanan kalfanın, kendisine bir takım tasvir hediye eden ustasının elini öpmesinden sonra da ustalığa geçtiğini hatırlattı.

"GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU BİTMEK ÜZERE"
Çok az sayıda Geleneksel Türk Tiyatrosu sanatçısının yaşadığını ifade eden Oral, bu sanatçılar eliyle yeni sanatçıların yetiştirilmemesi halinde, eğitim imkanının da biteceğini kaydetti. Oral, şöyle devam etti:
"Eğer Türk Halk Tiyatrosu Merkezi kurulmuş olsaydı, son ustalar gitmeden onların gayretleriyle bir şeyler olacaktı. Son ustalarla birlikte Geleneksel Türk Tiyatrosu bitiyor. Bundan sonra aslını, rengini, ruhunu kaybetmiş şekilde, bazı kişiler tarafından para için yapılan gösteriler olur. Doğaçlama olduğu için kitaptan öğrenilmesi mümkün değil. Devlet kuruluşları sahip çıkmış olsalardı, gelenek tiyatromuz bugün başı boş olup komaya girmeyecekti. Bu sanatçıların sahipsiz bırakılmasından, sanatın küçük görülmesinden oldu. Bu hala devam ediyor. Onun için hiçbir yerden yardım görmeden 50 yıldır çalışıyorum."

Oral, Yunanistan'ın Karagöz'e sahip çıkması konusunda, ''Yere atılan bir şeyi oradan geçen biri alır. Biz Karagöz'e sahip çıkmadık. Ancak Yunanistan'a giden eski Rumlar, orada Karagöz oynatmaya devam etti. Barlarda, gece kulüplerinde turistlere Karagöz'ü oynattılar. Biz ise modası geçti dedik. Bir bayan tiyatro profesörü, gösteriden sonra bana Avrupalılar ne yapsın dedi. Biz sevmediğimiz için yabancıların da sevmediğini sanıyoruz, halbuki seviyorlar. Avrupa'da kuklacılık fakülteleri var, Karagöz ders olarak okutuluyor. Çocuklara ilköğretimde kuklacılık çalışması yaptırılıyor'' şeklinde konuştu.

DANİMARKALI ÖĞRENCİNİN HAYAL KIRIKLIĞI
Yıllar önce tez ödevi Karagöz olan bir Danimarkalı öğrencinin, ödevini araştırmak için Türkiye'ye geldiğini, ancak elinin boş döndüğünü dile getiren Oral, ''Danimarkalı öğrenci, tezi için önce Yunanistan'a gittiğini ve Karagöz'le ilgili birçok dokümanla karşılaştığını, Türkiye'de daha fazlasını bulacağı ümidiyle oradan yalnızca broşür alarak İstanbul'a geldiğini belirtti. Ancak ülkemizde Karagöz'le ilgili bir çalışma bulamamış, benim bir kitabımla karşılaşması üzerine bana bir mektup yazmıştı. Ben de kaldığı yere giderek kendisini buldum, çok üzgündü'' diye konuştu.

1991 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanına, Milli eğitim müfredatında Karagöz'ün yer alması için proje sunmasının ardından Türkçe Edebiyat dersi kitaplarında işlendiğini belirten Oral, bazı okullarda kutulardan sahne yapılıp Karagöz'ün oynatıldığını, ancak gerisinin gelmediğini eleştirdi. Oral, okullardaki tiyatro kollarının bu konuda yetişmek isteyen öğrencilerle bir çalışma yapması gerektiğini kaydetti.

ORAL'IN KARAGÖZ AŞKI
Bu sanatın içinde bir ateş olup fırsat bulduğunda alevlendiğini söyleyen Oral, şunları söyledi:
''Çocukluğumda radyoda dinlediğim Karagöz'ü seslendiren Hayalî Küçük Ali, Karagöz'ü bana ve Türkiye'ye sevdirdi. Bir dergide Karagöz ve Hacivat'ın resmini görmüştüm, onları kartona çizdim, boyadım, kestim ve sopalar taktım. Birde kutudan perde kağıt yapıştırdım. Kardeşimi de zorla karşıma oturtup ona zorla oynattım. Daha sonra 1961 yılında İstanbul'da ''Karagöz'cüler Kuklacılar Derneği'' gazeteye kurs açtığı ilanı verdi. O ilan, benim için kurtuluş oldu. Birçok arkadaşla birlikte kursa katılarak, ilk defa gerçek Karagöz Hacivat sopalarını elimize aldık. Geleneksel Türk Tiyatrosu'nun tamamını öğrenmeye çalıştım. Gösteriye emekli olunca başladım. 1983 yılında boş günlerimde Karagöz yapmaya çalıştım. Daha sonra deriden yapmayıp plastikten yaptım, boylarını büyüttüm.''

"DÜNYANIN İLK KARİKATÜRÜ KARAGÖZ"
Karagöz resimlerinin dünyanın ilk karikatürü kabul edildiğini vurgulayan Oral, günümüzde Geleneksel Türk Tiyatrosunu ve Karagöz'ü iyi bilmeyenlerin yanlış değerlendirmelerde bulunduğunu ifade etti.

Karagöz'ü müstehcen bulanları eleştiren Oral, ''Müstehcen söylentisi hem doğru, hem yanlış. Müstehcenlik gösteri yapanla ilgili bir şey, müstehcenlik Karagöz'de değil, Karagöz'ü oynatandadır. Geçmişte Galata Köprüsü altındaki kahvehanelere gelen gemiciler vardı. Gemicilerden para kazanmak isteyen, çoğunluğu gayrimüslim sanatçılar burada ve zengin evlerinde müstehcen gösteriler yapıyordu. İstanbul'a gelen yabancı seyyahlar bunları seyrediyor ve seyahatnamesine yazıyordu. Bunları okuyanlar da Karagöz müstehcen diye bahsediyor. Karagöz'de müstehcenlik yok, müstehcenlik yapana bağlıdır'' dedi.

Geleneksel Türk Tiyatrosu'nun hiçbir dalında yenilik yapılamayacağını, ancak gelişmelerin yapılabileceğini belirten Oral, bu tiyatronun özellikleri ve kuralları olduğunu dile getirdi.

KİTAP YAZARAK BİLGİLERİ KORUYOR

70 yakın kitabı kaleme aldığını belirten Oral, son ustalardan sonra Karagöz'ün yok olacağını, kendisiyle birlikte bilgilerin gitmemesi için gösteriden çok kitap yazımına ağırlık verdiğini dile getirdi.

'Dünya Kukla ve Gölge Oyunu Birliği'nin (UNIMA) Türkiye Milli Merkezi'nin kurucu üyesi olan Ünver Oral'ın eserleri arasında "Prenses ile Çoban", "Karagöz Perde Gazelleri", "Küçük Kuklacılar", "Çocuklara Karagöz ve Kukla Şiirleri", "Ah Şu İnsanlar", "Kuklacı Kardeşler", "Börekçi Güzeli", "Karagöz Park Bekçisi", "Kavuklu İş Buldu", "Karanlığın Kolları", "Karagöz ve Plastik Tekniği", "İbişli Kukla Oyunlarımız", "Meddah Kitabı", "Kukla ve Kuklacılık", "Karagöz Oyunları", "Karagözname", "Lorel-Hardi İstanbul'da", "Öp Hacivat'ın Elini", "Karagöz Belediye Başkanı" ve "Karagöz Amca" bulunuyor.