Hollanda ile yaşanan diplomatik gerilim nedeniyle Avrupa'da artan ırkçılık ve yabancı düşmanlığı gündeme geldi. Herkes yükselmekte olan milliyetçi dalganın Avrupa Birliği'nin sonu olacağı konusunu dile getiriyor. Bence bu anlatım hatalı. Milliyetçi dalga yükseldiği için AB kriz yaşayacak demek doğru değil.
Aksine AB krize girdiği için milliyetçi dalga yükseliyor.
Yani milliyetçilik sebep değil sonuç. Asıl sebep AB'nin içine düştüğü kriz.
Bazıları AB'yi demokrasi ve insan haklarının beşiği falan zannediyor. Evet işler iyi giderken demokrasi ve insan haklarına AB ülkelerinde değer verildiğini söylemek mümkündür.
Fakat bu değerlerin AB kimliğinin ayrılmaz parçası olmadığı ortaya çıkıyor.
AB demokrasi ve insan haklarını yaygınlaştırmaya çalışan bir aktör değildir hiçbir zaman da olmadı. Bu değerleri hep araç olarak kullandı.
AB'nin kurulmasına ve gelişmesine neden olan da bu değerler değildi.
Dolayısıyla AB bugün bu değerlerin hilafına davranıyor diye üzülmek hiç anlamlı değil. Bilmek gerekir ki, AB bu değerleri çok hızlı biçimde çiğner.
Yabancı düşmanlığına girişiverir.
Milliyetçilik yükselir. Fakat milliyetçilik bir boşlukta yükselmedi. AB krize girdiği için yükseldi. Peki bu kriz neden doğdu?
Krizin doğuşunu ancak uluslararası sistemle açıklayabiliriz. AB'nin krizi Obama döneminin bir sonucudur.
Obama siyaseti dünyadan Amerikan gücünü çektiğinde bütün bölgeleri iç çekişmelere itti. Ortadoğu bunun ilk patladığı alan olmuştu. Amerika Irak'tan çekilip Suriye'ye müdahil olmaktan kaçındığında diğer tüm bölge ülkeleri güvenlik endişelerine kapıldılar.
Birbirlerinden tehdit hissetmeye başladılar. Sonuç Suriye ve diğer çekişme alanları. Ortadoğu'da bölgesel bir istikrarsızlık hüküm sürmeye başladı.
Aynı şey bugün Avrupa'da aynı nedenle ortaya çıkıyor. Süreç başladı.
Avrupa Birliği'ni ellili yıllarda var eden Amerika'nın Almanya'daki işgali ve Soğuk Savaş boyunca Avrupa'ya sağladığı güvenlik şemsiyesiydi.
Kendilerini Amerikan koruması altında bulan Avrupalı devletler güvende olduklarından AB projesi gerçekleşme şansı yakaladı. Şimdi Amerikan gücü dünyadan çekilince Avrupa Birliği süreci tersine doğru işlemeye başladı. Bu süreç devam edecek olursa, İkinci Dünya Savaşı öncesi duruma kadar ilerleyebilir.
İkinci Dünya Savaşı öncesinde artan milliyetçiliğin nedeni de Amerikan gücünün dünyadan çekişmiş olmasıydı.
Şimdi yine aynı durum yaşanıyor.
Böylesi bir süreçte AB öncelikle yabancı düşmanlığına başlar.
İkinci Dünya Savaşı öncesi Yahudi düşmanlığında olduğu gibi. Avrupa dışı aktörlere karşı bir siyaset doğar.
Bu nedenle Avrupalı ülkelerde Türk ve Müslüman karşıtlığı artış gösteriyor.
Bir sonraki adım ise Avrupalı ülkeler arasında artacak olan ötekileştirmedir.
O zaman Fransa ve Almanya, İtalya ve Fransa gibi ülke çiftleri ve karşıtlıklar ortaya çıkabilir. Yakında tarihi Alman Fransız gerilimi yeniden doğarsa kimse şaşırmasın.
Aslında AB'nin nereye doğru gideceğini belirleyen şey de Trump siyaseti olacak. Trump eğer Amerikan gücünü tekrar dünyaya yönlendirirse ve örneğin Ukrayna'da ve Gürcistan'da Rusya ile karşı karşıya gelirse o zaman AB bu krizi atlatabilir. İçinden geçtiğimiz günler altmışlı ve yetmişli yıllardaki gibi geçici krizler olarak hatırlanır. Ve AB tekrar yayılmaya başlayabilir veya en azından istikrara kavuşur veya içselleştirici bir tavır tekrar takınabilir.
Fakat eğer Trump döneminde de Amerikan gücü AB'ye güvenlik hissi vermekten uzak olursa, AB uzun vadede çözülebilir. O zaman sadece Türk ve Müslüman karşıtlığı değil, kendi içinde de çatışmaya başlayabilir.
Avrupa Birliği'nin kurulmasını sağlayan demokrasi ve insan hakları arayışı değildi. Avrupa'daki Amerikan varlığıydı. Bu varlık zayıflayınca AB krize giriyor. AB krize girdiği için milliyetçilik yükseliyor. Milliyetçilik yükseldikçe, yabancı düşmanlığı hız kazanıyor. Demokratik değerler göz ardı ediliyor.