Amerikan başkanı bu adım ile belli bir yola girdi. Doğrultusu belirlendi.
O yol Suriye'de bütün hesapları alt üst edecek sonuçlar doğurabilir. Kimse operasyonun boyutuna ve biçimine aldanmasın.
Uçak pisti vurulmadı veya rejimin Suriye'deki gücü azaltmadı falan diye düşünmenin bir anlamı yok.
Bu operasyonun zaten böyle bir hedefi yoktu. Kısa sürede bu tür hızlı sonuçlar beklemek de gereksiz.
Dikkat edilmesi gereken nokta Trump'ın o hayati seçimi yapmış olması Rusya ile Amerika'yı hem sembolik hem de siyasi olarak karşı karşıya getirmesidir.
Bundan sonra normal şartlar altında bu konumlanmanın sertleşmesi beklenir.
Sertleşme ise restleşme ile olacaktır. Taraflar birbirlerine yönelik açıklama ve eylemlerle karşılıklı olarak bu kutuplaşma sürecini besler. Kutuplaşma ve çekişme yeni ağların kurulmasına neden olur. Herkes tarafını belirlemeye çalışır. Zaten gelişmelere kısaca bir göz atarsanız ne demek isteğimi anlarsınız.
Saldırının hemen ertesinde Rusya Suriye hava sahasındaki uçuş anlaşmasını askıya aldığını açıkladı. Yani Amerika'yı tehdit etmeyi seçti. Buna karşılık Amerika Suriye hava sahasındaki uçuşlara ciddi kısıtlamalar getirdi. DEAŞ'a yönelik saldırılarda belirli bir azalma gözleniyor. Amerikan dış işleri bakanı Rex Tillerson Moskova'yı ziyaret edecek. Ziyaret füze saldırısından önce planlanmıştı. Ama saldırı sonrasında yeni bir anlam kazandı. Daha önce bu ziyaret iki ülkenin birçok konuyu ele alacağı bir görüşme olacaktı. Şimdi Suriye'de iki karşıt tarafın görüşmesi anlamına geliyor. Zira Tillerson gitmeden önce gerekli sinyalleri verdi.
Oldukça sert açıklamalar yaptı. Rusya'nın Esed'i kontrol etmeyi beceremediğini ima etti.
Görünen o ki, Amerika Rusya'ya yüklenmeye devam edecek. Rusya kendisine her cevap verdiğinde Amerika başka bir cepheden yüklenecek. Böyle olunca Tillerson ziyaretinin gerçekten diplomatik bir çekişmeye dönüşeceğini öngörebiliriz.
Amerika'nın bu tavrı hemen destekçi buldu. İngiltere Dış İşleri Bakanı Boris Johnson Moskova ziyaretini iptal etti.
Rusya'nın Suriye rejimine desteğini kınadı.
Sanki Johnson bunu ilk kez fark ediyormuş gibi. Tabii ki hayır. Fakat artık Johnson pozisyonların nasıl değişmeye başladığını biliyor ve kendisi de biraz kenara çekilip yeni şartlara ayak uyduruyor. Bu resim bana Soğuk Savaş'ın erken dönemindeki kamplaşmaları hatırlattı. Merak edenler yine bu köşede bir ay kadar önce yayımlanan "Halep Berlin Olur mu?" başlıklı yazıma bakabilir. İngiltere'yi Fransa ve Almanya gibi ülkelerin takip etme ihtimali de çok yüksek.
Buna karşılık İranlı ve Rus yetkililerden kınama mesajları gelmeye devam ediyor.
Yani tencere ısınmaya başladı. Çok farklı gelişmeler olmadığı müddetçe istikrarlı bir biçimde kamplaşma devam edecektir.
Trump'ın dış politika doktrini bu sürecin hem nedeni hem sonucu olacak. Hep söylüyorum. Trump'ın bir doktrini yok. Hatta şöyle söyleyebiliriz.
Trump'ın doktrini doktrin sahibi olmamak. Kendini belli ilkelerle bağlamak istemiyor. Veya aslında ilkesel düşünüp ilkesel hareket edebilecek bir yapısı da yok.
Onu gündem şekillendirecek. Bu anlamda Trump Truman'a benziyor. Rooselvelt ölünce kendini başkanlık koltuğunda buluveren Truman'ın dış politikaya dair hiçbir fikri ve hevesi yoktu. Ancak Truman olayların akışına uyum sağlayarak Amerika'nın Soğuk Savaş politikasının kurucusu haline gelmişti.
Trump da şimdi benzer bir süreçten geçiyor.
Doktrinsiz başlıyor ve şartlar tarafından şekillenerek bir doktrine sahip olacak.