Hedef Arap Yarımadası

Napolyon Mısır'ı fethettikten sonra 1799'da harekete geçmiş, Süveyş Kanalı 1869'da açılmıştı. İşte bu durum, Arap Yarımadası için tehlikenin de habercisiydi. Artık Avrupa'nın gözünde bu bölge vardı...

Giriş Tarihi:
Hedef Arap Yarımadası
Süveyş Kanalı'nın açılmasıyla Arap yarımadası Avrupalılar'ın ilgi ve müdahale alanına girmiş, dış tehdit ve saldırılara açık hale gelmişti. Ahmet İzzet Efendi Cidde Vakıflar Müdürü iken, 1892 Hicaz bölgesinin geri kalmışlığı üzerinde tahlillerde bulunuyor, bölgenin güvenliğine değiniyordu. Hicaz bölgesi başta olmak üzere Arap yarımadası için yeni bir tehlikenin baş gösterdiğine ve sömürgeci emeller taşıyan ülkelerin faaliyetlerine dikkat çekiyordu. Ahmet İzzet Efendi, kutsal topraklara denizden yapılacak bir müdahale karşısında ancak karadan bir savunmanın mümkün olduğunu, bunun için de Şam veya başka bir münasip yerden Hicaz'a bir demiryolu hattının yapılması gerektiğini söylüyordu.

KONUMU GÜÇLENECEKTİ
Özellikle Müslümanlar'ın kıblesi ve Peygamberimizin kabrinin bulunduğu kutsal toprakların her türlü saldırıdan korunmasının bu hattın yapılması ile mümkün olacağı belirtiliyordu.
Diğer taraftan hac yolunun güvenliğinin sağlanması ile daha fazla hacı ve ziyaretçinin geleceği ve bölge ekonomisine katkıda bulunacağı da vurgulanıyordu.
Böyle olursa, demiryolu hattının sağlayacağı askeri üstünlük ve kolaylıklar sayesinde Hicaz bölgesi kontrol altına alınacak ve Osmanlı Devleti'nin Arabistan'da ki siyasi konumu güçlenecekti.

İNŞAATI BAŞLATTI
Arabistan, 19. yüzyılda iyice güçlenen Avrupa emperyalizminin yeni bir hedefi ve ilgi alanı olmuştu. Bu sebeple II.Abdulhamid, Arabistan'ın siyasi geleceği açısından taşıdığı önemi bildiğinden kendisine sunulan demir yolu projelerini titizlikle değerlendiriyordu.
Dünya Müslümanları'nın kutsal şehirleri olan Mekke ve Medine'nin burada bulunması ve Abdulhamid'in aynı zamanda İslam halifesi olması bölgeye ilgiyi arttırıyordu. Abdülhamid, bir yandan Bağdat demiryoluyla Ortadoğu'daki 'İslam Birliği'ni perçinlemek isterken, bir yandan da Hicaz demiryolu inşaatını başlatıyordu.

İNGİLTERE'NİN OYUNLARI
İngilizler'in Süveyş kanalının kontrolünü ele geçirdiken sonra Kızıldeniz ve Aden Körfezi'nde başka bir devletin üstünlük kurmasına müsaade etmeyecekleri anlaşılıyordu. Kıbrıs'a yerleşmeleri, ardından Mısır, Somali, Sudan ve Uganda'yı işgal etmeleri, daha önce 1839 başlarında Aden'i ele geçirerek Yemen'e ayak basmaları, başta Yemen ve Hicaz olmak üzere Arabistan yarımadasının geleceği açısından birer tehlike oluşturuyordu.

Sultan Abdülhamid İngilizler'le mücadeleye girerken, Yahudilerin büyük meblağlar karşılığında, Filistin'den toprak satın alma teklifini reddetmesi nedeniyle de, onların hedefi haline geliyordu.
Hicaz Demiryolu'na 1 Eylül 1900 tarihinde Şam'da yapılan resmi bir törenle fiilen başlandı.
1 Eylül 1908 tarihinde Hicaz Demiryolu bütünüyle işletmeye açıldı. I. Dünya Savaşı sırasında da, Hicaz Demiryolu'na bağlı olarak Suriye Filistin topraklarında inşa edilen yeni hatlar, Fransızlar'ın muhalefetine rağmen gerçekleştirildi. Hicaz Demiryolu Şam'ı, Suriye'nin en büyük yerleşim merkezi haline getirdi. Hayfa, bir ihracat ve ithalat limanı olmaya başladı. Fakat Hicaz Demiryolu'nu Yemen, Süveyş, Necd ve Irak'a uzatma düşüncüleri sonuçsuz kalmıştır.

KÖRFEZ'İN ÖZELLİĞİ
Bu arada Hicaz'ı, Maan-Akabe hattıyla Akabe körfezine bağlama düşüncesi vardı. Bu projeye de, İngilizler şiddetli tepki gösterdi. İngilizler, Akabe'nin Sina Yarımadası'na dahil olduğunu ileri sürerken, Osmanlılar, Akabe'nin Hicaz'ın bir parçası olduğunu ileri sürüyorlardı. Ürdün, Irak bağlantısı açısından uzun vadeli düşünüyorlardı.

AMMAN'DA ÇERKEZLER
İstanbul, Hicaz Demiryolu inşaatı ile birlikte bilhassa Amman ve çevresinde stratejik ve ekonomik düşüncelerle yeni bir planı devreye soktu. 1901-1906 arasında Amman'ın doğusuna sevk edilen ve hat boyunca iskânları teşvik edilen Çeçen ve Çerkez muhacirler sayesinde Amman civarındaki araziler ekilmeye başlandı. Çerkez ve Çeçen muhacirlerinden oluşan yeni köyler tesis edildi.

Muhacirlerimiz, bir taraftan bölgedeki bedevilerin hareket serbestliğini daraltarak Osmanlı Devleti lehine bir denge unsuru oluyor, diğer taraftan hattın muhafazasında ve yörenin gelişmesinde önemli rol oynuyordu. (Türkiye-Ürdün dostluğunda bu insanlarımızın halen ne kadar etkili olduğu açıktır. Stratejik düşünme budur.) Mekke Emiri olan Şerif Hüseyin'in isyanı Hicaz Demiryolu'nun sonunu getirecekti. Şerif Hüseyin, kendisinin bölgede nüfuzunu azaltacak projelere sıcak bakmıyor, Mekke-Cidde hattının yapımına gizliden gizliye karşı çıkıyordu.

OSMANLI'YI OYALADI
Şerif Hüseyin, İngiltere ile anlaşmayı ve bu devletin desteği ile hedefine ulaşmayı düşünüyordu. İngilizler, Şerif Hüseyin'e, Osmanlı'ya isyan ettiği takdirde kendisine para, silah, cephane ve erzak vereceklerini, savaşın sonunda da bağımsız bir Arap devletinin kurulmasını destekleyeceklerini bildirdi. Anlaştılar. Kurulacak Arap imparatorluğunun sınırını kuzeyde Toroslara, doğuda Osmanlı- İran sınırı ile Basra körfezine, batıda Akdeniz ve Kızıldeniz'e güneyde Aden hariç Umman denizine kadar geniş bir alana yayılıyordu.

Osmanlı'yı ustaca oyalayan Şerif Hüseyin, Haziran 1916'da isyan etti. Bu tarihde Cidde, Temmuz'da Mekke, Eylül'de Taif asilerin eline geçti. Şerif'in isyanıyla Filistin ve Sina cephelerinin aleyhine Hicaz'da bir cephe açılıyor ve Hicaz Demiryolu'nun güvenliğinin sağlanması ön plana çıkıyordu.

LAWRENCE DEVREDE
Hicaz isyanında kullanılan araçlardan biri demiryolu hatlarını sabota etmekti. Osmanlı Devleti hattın güvenliği için binlerce askerden oluşan bir koruma ordusu kurduysa da başarılı olamadı. Sabotaj ve saldırılar İngilizler tarafından organize ediliyordu. Casus Lawrence ortaya çıktı. Ekim 1918'e gelindiğinde Medine'nin dışında bütün Arap toprakları düşman eline geçmişti. 30 Ekim 1918, Mondros Mütarekesi'yle Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak kaybedildi.

Hicaz ve çevresini elde tutma, Süveyş kanalını İngilizler'in kontrol altına almasından sonra bir kere daha önem arz ediyordu. Herhangi bir durumda Süveyş kanalının kapatılması halinde Osmanlı'nın Hicaz ve Yemen ile olan irtibatı kesiliyordu. Hicaz hattının Yemen'e uzatılması, bir stratejik kararı daha gösterdi.

GİDENLER DÖNMEDİ
Osmanlı, Yemen topraklarını ülkesine kattıktan sonra buradaki hâkimiyetini sürdürmek için çok şehit vermiştir. İngilizler, her yolu deneyerek Yemen'de planlarını gerçekleştirmeyi amaçlıyorlardı.
Yemenlileri, Osmanlılar aleyhine çevirebilmek için bölgeye ajanlar gönderiyor, silah ve para ile destekliyorlardı. Sıkıntı büyüdü, iş sonunda büyük savaşa dayandı.

Birinci dünya savaşı sırasında, Osmanlı kuvvetleri Anadolu'dan Yemen'e asker sevki yapmaktadır.
Birçok aile cepheye gönderdikleri çocuklarından bir daha haber alamamışlardır.
Hatta bazı askerler yıllar sonra savaş bitse de bu topraklardan geriye dönememişler sağ kalabilenler orada yaşamlarını devam ettirmişlerdir. Bu acıyla Yemen Türküsü o devirlerde halkın dilinden düşmemiş etkilerini ve izlerini günümüze kadar bu türküyle taşımıştır.

YEMEN TÜRKÜSÜ
Havada bulut yok bu ne dumandır, Mahlede ölüm yok bu ne şivandır, Şu yemen elleri neden yamandır, Anom yemendir, gülü çemendir, Giden gelmiyor acep nedendir. Kışlanın önünde bir sürü kazlar, Ayağım yalınayak yüreğim sızlar, Yemen'e gidene ağlıyor kızlar, Burası Huş'tur, havası hoştur, Giden gelmiyor acep ne iştir. Kışlanın önünde redif sesi var, Açın bakın çantasında nesi var, Bir çift kundurayla birde mesi var, Burası Huş'tur, yolu yokuştur. Giden gelmiyor acep ne iştir.
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca hazırlanmış aydınlatma metnimizi okumak ve sitemizde ilgili mevzuata uygun olarak kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak için lütfen tıklayınız.