Mezardan ürkülür mü?
Mezar kelimesi ürkütücüdür. İnançsız veya inançlı bir insan olmanız bu gerçeği değiştirmez. İnançsız bir insan için mezar meçhul bir âlemdir. Belki yok olmanın adıdır. Belki toprağa karışıp sonsuza doğru yol almaktır. İnançsız bir insan bu nedenle mezardan ürker. Haksız da değildir. Dediği gibiyse, yok olup gidecek. Bu dünyada ne yaptıysa ona kâr kalacak. Aslında yaptığı da kâr kalmıyor ki... Çünkü en güzel zevkler, hazlar, tatminden sonra sonra bir hiçe dönüşür. Neticede inançsız insanın ileri gitse, geriye dönse varacağı yer aynıdır. Ona göre hiçten geldi hiçe gidecek. Elbette mezardan ürkecek. Her ne kadar ölümü, normal bir süreç olarak görse de, sonunda her şeyden ve herkesten ayrılıp soğuk bir toprağa uzatılacak ve üstü kapanacak. O, orada kalacak ötekiler ise işlerinin başına dönecekler. O ne kadar yaşayabilse bunu kâr sayar. Mümin için de mezar ürkütücüdür. Ölüm soğuktur. O, çok iyi mümin olsa bile bu hakikat değişmez. Ancak inançsız bir insanın korkusu ile müminin korkusu arasında çok önemli farklar vardır.
Mümin ölümden ve mezardan ürker, çünkü gerçek bir kulluk yapıp yapmadığını bilememektedir. Yüce Allah'ın huzuruna nasıl bir halde çıkacağını kestirememektedir. İşte bunun ürküntüsü ve endişesi vardır. Ya mahcup olsa ya Yüce Allah'ın hoşnutsuzluğuyla karşılaşsa ne yapacak. Mümin bunun için ölümden, daha doğrusu ölüm sonrası hesaptan korkar. Bu korku, bu mahcubiyet sağlıklı bir imanın işaretidir.
Diyeceksiniz ki, iyi ama kitaplarda büyük insanların ölümü özledikleri, ölümü gerdek gecesi gördükleri, bir kısmının ölüme "merhaba, beklenen davetçi hoş geldin" diye seslendikleri yazılıdır. Bu bir çelişki değil mi? Hayır, çelişki değil. Zira bu hal onların Allah'a karşı besledikleri hüsnü zann'ın, sözlerine bir yansımasıdır, ümitleridir. Yüce Rabbin kendilerine iyi muamele edeceği beklentisidir. Çünkü aynı insanların hayatı incelendiğinde çok hassas bir hesap duygusu içinde olduklarını görmeniz mümkündür.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün Medine mezarlığından geçtiğinde bir an duraksamış ve sonra yanındaki sahabesine -İbni Abbas (r.a.)- bana bir yaş dal getir mezara dikeyim diye buyurmuştur. Gerekçesini de şöyle açıklamıştır; "Buradakilerden biri söz getirip götürmekten azap görmektedir. Ötekisi ise küçük abdestin sıçrıntısından sakınmadığı için azab görmektedir. Bu yaş dal Yüce Allah'ı andıkça onların azabı hafifler diye ümit ediyorum."
Üçüncü Halife Hz. Osman (r.a.) mezarlıktan geçtiğinde sakalları ıslanıncaya kadar ağlarmış. Sebebini sorduklarında; "Burası ilk istasyondur. Burayı aşabilenler, ötesini de aşarlar" dermiş. B
aşka bir seferinde Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur; "Her insanın önünde beş engel, beş yokuş vardır. Mutlaka her insan bu engellerle karşılaşacaktır. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yanında Hz. Ebubekir (r.a.) vardı ve sordu: "Bu engeller nelerdir Ey Allah'ın Resulü?" Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle konuştu: "Birincisi ölümdür. İkincisi mezar ve mezarın darlığıdır. Üçüncüsü Münker ve Nekir adlı iki meleğin ürküten görüntüsü ve kabir sorgusudur. Dördüncüsü, mahşerdeki terazinin konulmasıdır. Beşincisi ise; Sırat köprüsü ve bu köprünün inceliğidir."
Burada Hz. Peygamber (s.a.v.) örnekleme sadedinde ölüm sonrasına ait engebelerden bir kısmını aktarıyor. Benzeri hadislerde bu çemberi daha da açıyor.
Mezar âlemi çok gizemli ve garip bir âlemdir. Yıllar önce "Cennetül Baki" denilen Medine Mezarlığında, mezar kazıcılığı yapan bir kişiyle sohbetim olmuştu. Bilindiği gibi bu mezarlıkta on binin üzerinde sahabe ile yüzbinlerce salih mümin gömülüdür. Bu mezarlık, hakkında hadis olan ender mekânlardan biridir Medine Mezarlığındaki bu sohbette mezar kazıcı bana çok ilginç bir bilgi aktarmıştı. Şöyle demişti; "Bazen burada -mükerrer gömü için eski mezarlar kazıldığında- yüzlerce yıl önceye ait cesetleri görüyoruz. Bunların içinde hiç çürümemiş olanlarına şahit olduk." Bu elbette garipsenecek bir şey değildir. Zira bilindiği gibi Uhud Harbinden 46 yıl sonra, Uhud mezarlığı kazılıp ölüler başka bir yere nakledileceğinde, bütün şehidlerin konuldukları gün gibi taze oldukları görülmüştür. Hadis ve tarih kitapları bunu nakleder. Öylesine ki, şehid sahabenin bir kısmının zedelenen ayaklarından kan çıkmıştır.
Kabir, ahiret âlemine açılan bir kapıdır, geçiş noktasıdır. İnanan-inanmayan herkes bu kapıdan geçecektir. İstese de, istemese de. Dünyaya gelişinize, boyunuzun bir noktada duraksamasına, yaşlanmanıza, yüzünüzün kırışmasına nasıl müdahale edemediyseniz, daha doğrusu bu konularda nasıl ki size sorulmadan gereken yapıldıysa, öldükten sonra da size sorulmadan değişik olaylarla karşılaşacaksınız. İsteseniz de, istemeseniz de ahiret için tasarlanmış bütün evrelerden geçeceksiniz. Kabirde sorgulanacaksınız. Ya nimet veya azap göreceksiniz. Kabrinizle -bedeninizle- ruhunuz arasındaki bağ, kıyametten dirilişe kadar devam edecektir. Mezarınız ya, cennete benzer bir bahçeye veya cehenneme benzer bir çukura dönüşecek. Bu hepimiz için böyle. Kur'an-ı Kerim ve Sahih Hadisler bu kademelerden -bir kısmından- bahseder. Kur'an-ı Kerim daha özlü, Hadisler ise daha ayrıntılı olarak bu âlemi önümüze açar.
Öyleyse sözün özü ne! Özü şu; sadık bir mümin olarak mezara ve ötesine hazırlanmak tek çıkar yoldur. Yüce Rabbin huzuruna rahat çıkmak lazım. Onun için de O, ne istiyorsa öyle yapmak, öyle yaşamak lazım. Kimse hakkında kin ve nefret beslemeden, kimseyi hor görmeden, kimseye çamur atmadan, kimseyi cehenneme postalamadan, kendimizi zemzemle yıkanmış gibi görmeden kendi dışımızdakileri tufan ehli görmeden, gönül yaralamadan, bu dünyanın ebedi olmayacağını unutmadan, bu dünyada mazlumlar için hiçbir çile veya kalp sızısı duyamayanın öte âlemde hesabının daha çetin olacağını düşünerek mezarı sevgiliye kavuşma yerine çevirmek lazım. "Hesaba çekilmeden önce hesaba çekin kendinizi" uyarısına uysaydık, dünyada bu kadar çile çekilir miydi.?
Sorular
S.1.) Cenaze tabutla gömülebilir mi? (Serkan Yavuz - Nevşehir)
C.1.) Cenazede esas olan ölünün kefenle toprağa konmasıdır. Ancak özel şartlarda ölü mezara tabutla gömülebilir. Tıbben bir gereksinim varsa -cesedin bulaşıcı bir hastalık taşıması gibi- tabutla gömülme olabilir. Ayrıca vücut parçalanmışsa veya toprak rutubetliyse ölü tabutla gömülebilir.
S.2.) Hayatı boyunca camide -bayram namazı dahil- hiç görmediğim birinin cenaze namazını kılmalı mıyım? (Şerafettin Vardar - Sivas)
C.2.) Cenaze namazında esas olan ölen kişinin Müslüman olmasıdır. Siz onu Camide görmemişseniz de, o Müslüman, tabutu camiye gelmiş ise, bu cenaze namazını kılabilmeniz için yeterlidir. Kişilerin günah işlemesi, yani günahkâr olması onları dinden çıkarmaz. Biz onların günahını Yüce Allah'ın kararına bırakırız. Karar mercii Yüce Allahdır, biz değiliz. Zaten cenaze namazı günahkâr için bir dua değil mi.
S.3.) Zengin kadın, fakir ve borçlu olan kocasına altınlarının zekâtını verebilir mi? (Çiğdem Çalışkan - Edirne)
C.3.) Kadının kendi kendine sermaye edinme özgürlüğü vardır. Kadın bu parasını eşiyle paylaşmak zorunda değildir. Bu nedenle de bazı Fıkıhçılara göre, zengin olan kadın, fakir olan kocasına zekâtını verebilir. Koca almış olduğu bu parayı daha sonra istediği yere harcayabilir.
S.4.) Kocamdan habersiz fakirlere sadaka verebilir miyim? (Ayşe Kahraman - Antalya)
C.4.) Kendi paranızdan istediğiniz yere harcama yapma hakkına sahipsiniz. Ancak kocanızın parasından elbette onun rızası dahilinde harcama yapmanız doğru olandır. Kocanızın bu konuda genel bir müsaadesi varsa, uygun miktarda fakirlere bağışta bulunabilirsiniz. Bu noktada dikkat etmeniz gereken husus, çocuklarınızın rızkını başkasına vermemenizdir.
S.5.) Çocuğum doğduğunda kurban kesmedim. Oğlum şimdi 6 yaşında. Bu kurbanı kesmem gerekiyor mu? (Salih Erden - Malatya)
Yeni doğan çocuk için bir şükür anlamında kesilen kurbana akika kurbanı adı verilir. Bu kurban farz değildir. Sünnet olan bir uygulamadır, mubahtır. Bu kurban ergenlik yaşına kadar kesilebilir. Siz 6 yaşındaki çocuğunuz için kurban kesebilirsiniz. Ayrıca şunu belirteyim; Bu kurban etinden sizler de yiyebilirsiniz. Bu kurban adak kurbanı gibi değildir.
(Sabah)