Kanuni Sultan Süleyman'ın büyük aşkı Hürrem Sultan'dan dünyaya bir kız çocuğu gelir...
Adına "Mihrimah" denir... "Mihr-ü Mah" Farsça'da güneş ve ay olarak bilinmektedir. Güzeller güzeli Mihrimah, büyür ve 17 yaşına erişir. Yüzyılın en büyük mimarı olan Sinan, Mihrimah'a gönlünü kaptırır. Ancak Rüstem Paşa da Mihrimah'a talip olur...
Rüstem Paşa, sadece padişah damadı olmak için Mihrimah'la evlenmek istemektedir. Amacına da ulaşmıştır...
Deliler gibi sevdiği sultana kavuşamayan Mimar Sinan da, aşkını eserlerini işlemeye başlamıştır.
MİHRİMAH'IN DOĞUM GÜNÜ...
Bunun için Güneş'in doğum ve batım yeri olan Üsküdar ve Edirnekapı'yı seçmiştir. Bu iki semte, minareleri birbirini görecek şekilde iki cami yapmıştır. Bu iki eseri öyle bir inşa etmiştir ki, hayretler içinde kalmamak mümkün değildir.
Şöyle ki, günbatımında (Yılda bir gün, yani gece ile gündüzün eşit olduğu 21 Mart günü, Mihrimah Sultan'ın doğum günüdür) görülmekte olan manzara şudur: "Edirnekapı Camii'nin tek minaresinin arkasından güneş batarken, Üsküdar'daki caminin minareleri arasından ay doğmaktadır.'' Büyük usta Sinan, Üsküdar ve Edirnekapı'da imar ettiği iki mabedin üzerinde yükselen Ay ve Güneş'ten ismini alan Mihrimah'a, asırlar geçse de hükmü dilden dile söylenecek olan aşkını ancak böyle anlatabilmiştir...
Her ne kadar tarihçilerin bir bölümü, bu iddiayı kanıt olmadığı için doğru olarak kabul etmese de iki sanat eserindeki bu sır incelendiğinde büyük aşka inanmamak mümkün değil...
OSMANLI KADINI MİSKİN Mİ?
Osmanlı kadını hakkında amaçlı biçimde oluşturulmuş gerçek olmayan saptamalar vardır. Fanteziye dayalı, olumsuz ve oryantalist görüşlere göre;
Osmanlı kadını egzotik, miskin, özgürlüğü olmayan, kafes arkasında bir varlık olarak tanımlanmıştır. Osmanlı coğrafyasında uzun süre yaşamış Lady Montague, Julia Pardoe ve Lucy Garnett gibi vicdan sahibi bazı Batılılar, Osmanlı kadınının oryantalist kaynaklarda gösterildiği gibi "Pasif, zayıf, Harem'de tutsak, sadece bir zevk aracı" değil, aksine "aktif, güçlü ve toplumda çok önemli yere sahip bir kadın" olduğunu yazmışlarsa da, olumsuz yayınlar halen çoğunluktadır. Batılı seyyahlardan D'ohsson'un, Osmanlı kadını hakkında şu görüşlerini belirtmektedir: "Tavırları soylu ve zarif, davranışları hoş, konuşması açık, saf ve incelikli. Konuşmalarındaki sadelik, ifadelerindeki açıklık, düşüncelerindeki incelik, ses tonlarındaki zarafet ve davranışlarındaki seçkinlik beni her zaman için çok etkiledi." Miss Julie Pardoe'nün gözünden Osmanlı kadını şöyle:
"Türk kadınında hoşnutluk veren, yürekten gelen bir medenilik vardır. Bu memleketin bütün insanlarında görebileceğiniz sezgisel nezaketlerinden doğar bu halleri..."
İngiliz kadınının 1882 yılına kadar mal sahibi olma veya miras hakkı yoktu. Boşanma hakkı olmadığı gibi, terk edildiğinde bile çocukları da elinden alınıyordu.
SANAYİ DEVRİMİ OLDU MU?
Osmanlı'nın sanayileşmeyi bilmediği yönünde yıllarca yaygara kopartıldı. Duraklama ve Lale devri denilerek, "17 ve 18'inci yüzyılın Osmanlısı"na büyük haksızlık yapıldı.
Osmanlı Devleti'nin sömürgeci olmaması ve ham madde temininde güçlük çekmesi, sanayileşmenin yavaş gelişmesine neden oldu.
Bir başka sıkıntı da yabancılara verile imtiyazlardı. 1838'de İngiltere'yle başlayan ve diğer Avrupa devletleriyle devam eden bir dizi ticarî anlaşma da iktisadî bakımdan sıkıntılar doğurdu.
KADININ HAKLARI
Osmanlı kadını, evlilikte kontrat yaparak istediği şartları koyma ve boşanma hakkına sahipti. Mal sahibi oluyor, dava açabiliyor ve küçük çocuklarını alabiliyordu. Bu konuda araştırmacı yazar Mustafa Armağan da şöyle diyor:
"Osmanlı mahkemelerinin kapısı, gayrimüslim kadınlar dâhil bütün şikâyetçilere açıktı. Kadınlar, mülkiyet hakları ve miras gibi konularda sık sık mahkemelerin kapısını çalıyordu. Yani öyle pasif, köleleştirilmiş bir Osmanlı kadın tipi hayalden ibarettir".
YARIN:
ABDÜLHAMiT KIZIL SULTAN MIYDI? YENiÇERi OCAĞI NEDEN KAPANDI? iNGiLiZLERE OSMANLI TOKADI