Cemaatsiz Sultan cenazeleri

Usta gazeteci Birand'ın cenazesindeki kalabalığı görünce; kimsenin gitmediği Sultan Murad ve Sultan Aziz'in cenazeleri aklıma geldi...

takvim.com.tr takvim.com.tr
Kaynak GAZETE
Giriş Tarihi :21 Ocak 2013
Cemaatsiz Sultan cenazeleri

İÇİNDEKİLER

Mehmet Ali Birand'ın kalabalık cenazesi ile birlikte; kimsesiz, tabutlarını hamalların taşıdığı iki sultanın cenazesini hatırladım. Birand, mesleğinin zirvesinde, bir anlamda iktidar sahibiyken ve de kuşkusuz sevildiği için böylesine bir kalabalık toplanmıştı. Ama sadece sevilmek maalesef cenaze cemaati için yeterli olmamıştır. Halef-selef iki sultan, indirilen de yerine geçen de bir avuç görevli eşliğinde son yolculuğuna çıkmışlardı...
"1904 senesi bir sonbahar akşamı idi. Dükkanda sıra bekliyordum. Birden bire satıcıların kaçıştığını, polislerin köşe başlarını tuttuğunu görmüştük. Herkes yerinden kalkmıştı. Yenicami'nin kemeri tarafından türbelerin bulunduğu yere dört gümrük hamalının sırtında bir cenaze geliyordu.
Tabutun önünde ve arkasında polisler, zaptiyeler vardı. Bunların arkasında şişman, kerli felli birkaç kişi de yürüyordu.
Ben gayriihtiyari berber Hacı Haşim'e sormuştum:
- Ne oluyor kuzum Haşim Efendi, bu telaş ne, bu cenaze kimin?
O gözlüklerini alnına kaldırarak kulağıma eğilmişti.
- Susun mülazım efendi, Allah rahmet etsin bu Sultan Murad'ın cenazesidir.
- Ne diyorsunuz, Sultan Murad öldü mü?
- Orasını Allahü tealâ bilir, ölmüş zâhir, sizlere ömür!"
Hüsamettin Ertürk, "İki Devrin Perde Arkası"
nda o günü böyle anlatır.
Cenazeye katılım yasaktı, tabutu gören de 'yanlış anlaşılırım' diye kaçıyordu. Nasıl kaçmasın ki güvenlik önlemi alanlardan birisi Yedi-Sekiz Hasan Paşa'ydı; ismi bile korkutuyordu.

NAMURAD OLARAK YAŞADI
Sultan Murad'ı tekrar tahta geçirmek için kapalı tutulduğu Çırağan Sarayı'nı basan Ali Suavi'yi başına indirdiği süpürge sopasıyla öldürmüştü. Okuma yazması olmadığı için imzasını V yani yedi ve üstüne de ters V yani sekiz olarak atardı; sertliğiyle nam salmıştı. V. Murad'ın Topkapı Sarayı'nda yıkanan cenazesi, Bahçekapı'daki Hidayet Camii'ne getirildi ve namazı orada kılındı. Yahya Efendi Türbesi'ne gömülmeyi vasiyet etmişti, ama izin verilmedi. Yenicami Türbesi'ndeki annesi Şevkefza Valide Sultan'nın mezarının yanına gömüldü. Sultan Murad idi ama nâmurad olarak yaşamıştı. Yerini aldığı Sultan Aziz'in cenazesi ise tam anlamıyla utanç verici bir şekilde kaldırıldı. Feriyye Sarayı'nın karakolunda yatan naaşı, çatanayla Yalı Köşkü'ne getirilmiş oradan da Topkapı Sarayı'na nakledilmişti ama nasıl! Bir kapı kanadı bulundu, üzerine adi bir şilte serilmişti. Sultan Aziz bunun üstüne yatırılmış, üzerine de yırtık sökük eski beyaz bir perde, onun üzerine de siyah bir şal örtülmüştü. Şilte kapıdan dışarı sarkmış haldeydi. İslami kurallara göre başın önde gitmesi gerekiyordu ama buna kimse dikkat etmemişti bile. Sonunda oğlu Yusuf İzzeddin Efendi'nin uşağı dayanamayıp sökük örtüden bakar ki, tesadüfen başı önde gitmektedir.
Serasker Hüseyin Avni Paşa'dan
korkulduğu için cenazesine halktan kimse katılmamıştı. Sadece vükela (vekiller) ve enderun ağaları cenazeye katılabilmişti. Babası Sultan II. Mahmud'un Divanyolu'ndaki türbesine defnedilmiştir. O zaman çarpışan güçleri temsil eden iki sultanın son yolculukları böylesine yalnızdı işte...

SARHOŞLAR BİLE NARA ATMADI
Merhum Aydın Menderes, "Babam asılınca, bir sarhoş bile protesto için nara atmadı" demişti. İktidardan düşmenin kötü kaderinden birisi de buydu galiba. Mithat Paşa da elinden sadaret mühürü alınıp, sürgüne gittiği İzzettin vapuruna zorla götürülürken yolda ağlamış ve "Yazık devlete ve millete yazık! İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn (başa kötü bir şey gelince okunan Bakara Suresi'nin 156. ayeti; meali: Biz şüphesiz her şeyimizle Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz) demişti.

TAYFUN ER