Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Kanal 24 televizyonunda gündeme ilişkin soruları cevapladı.
Davutoğlu, ağustosta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili, cumhurbaşkanını halkın seçecek olmasını "tarihi" olarak niteledi. Davutoğlu, Başbakan Erdoğan'ın aday olup olmamasına ilişkin de "Kimse hiçbir şekilde tereddüt ifade etme hakkına da haddine de sahip değildir. Sayın Başbakanımız, Cumhurbaşkanı olmak isterlerse hem hakkıdır hem de buna gücü yeter. Yani bu konuda bir tartışma açmanın hiçbir siyasi karşılığı, millet nezdinde hiçbir itibarı da yok. Öncelikle Sayın Başbakanımızın bu kararı vermesini herkesin beklemesi lazım" ifadelerini kullandı.
Davutoğlu, kendisinin beklentisinin ne yönde olduğu sorusuna ise şu cevabı verdi:
"Eğer, talep ederse, böyle bir kanaat, irade beyan ederse hakkıdır. Meşrudur ve bizim için, benim kanaatimi soruyorsanız, arkasında sonuna kadar durmamız gereken bir haktır. Alabilir miyiz? sorusunu sormayı bile zul addederim. AK Parti, eğer 30 Mart sınavından böyle geçmişse ve millet bu iradeyi beyan etmişse kimsenin Sayın Başbakanımızın Cumhurbaşkanı olma ihtimali konusunu bile gündemde tutmaması lazım."
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, cumhurbaşkanlığı adaylığıyla ilgili Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan arasında anlaşmazlık yaşanıp yaşanmayacağıyla ilgili tartışmalara ilişkin şu değerlendirmede bulundu:
"Birileri bu tür çatışma alanları doğurmaktan medet umdular ama bu bir sonuç getirmedi. Çünkü nihayet siyaset belli erdemle ve bir irade ile yapıldığı zaman anlamlı olan bir fiildir. Erdemli olursunuz, iradeli olamazsanız siyasette aciz kalırsınız, iradeli olur erdemini kaybederseniz siyasetin özü olan ahlak ilkesel zeminini kaybedersiniz. Bu kadrolar bu sınavlardan çok geçti. Erdem ve iradeyi birleştirecek her formül kendi aramızda tartışılır, konuşulur ve en doğru bir yol bulunacağı kanaatine ben sahibim. Bu sınavlardan bu insanlar kaç kez geçtiler. Birileri bu tartışmayı çok erken başlatarak bir saflaşma, bir parçalanma görüntüsü oluşabilir mi hesabına yaptılar, olmadı."
"30 MART SEÇİMLERİNİN SAĞLIKLI ANALİZİNE İHTİYACIMIZ VAR"
Yerel seçim sonuçlarını da yorumlayan Davutoğlu, yeni bir seçimi tartışmaktan ziyade siyasi görüş farkını bir kenara koyup geçen seçimleri doğru okunup, tefekkür edilmesi ve daha fazla analiz yapılması gerektiğini dile getirdi.
"Bizim 30 Mart seçimlerinin sağlıklı analizine ihtiyacımız var" diyen Davutoğlu, cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerinin 30 Mart seçimlerinin doğru anlaşılması üzerine inşa edilirse Türkiye'nin on yıllarını olumlu yönde etkileyeceğini ama halkın verdiği mesajlar doğru anlaşılmazsa Türk siyasetinin doğru okunamayacağını söyledi.
Son yerel seçimlere katılım oranın yüksek olmasının halkın siyaseti sahiplendiğini gösterdiğini belirten Davutoğlu, "(Halkın) Siyasetten soğumadığını, çözümü son bir yıl içinde yaşanan bir takım bürokratik iç alan oyunları, meydan oyunlarının ötesinde Türk siyasetinin geleceğini ve Türk milletinin geleceğini ancak seçimler üzerinden şekillenebileceği iradesini, halk yüksek katılımla gösterdi. Eğer düşük bir katılım olsaydı, siyasetten soğuma ve meydanlarda gezi olayları ve diğer şeyler gibi ya da Ankara içinde bürokratik bir takım oyunlarla Türk siyasetinin belirlenebileceği kanaatini düşünenler haklı çıkmış olabilirlerdi. Halk siyasetten soğudu, alan onlara kaldı denilebilir" diye konuştu.
Yüksek katılım oranıyla halkın "Söz benim, gelecek benim, benim adıma veya benim dışımda kimse bir şey planlamaya kalkmasın" dediğini ifade eden Davutoğlu, diğer bir mesajın ise "siyaset dışı aktörler siyasete karışmasınlar" olduğunu söyledi.
"Halkın huzuru, hakkın huzuru" diyen Davutoğlu, "Ben Türkiye'de bürokraside egemen olayım, onun üzerinden de yapı değişimine gideyim, halkın seçtikleri dışındakileri öne çıkarayım" yaklaşımın doğru olmadığına işaret ederek, "Herkesin bu dersi alması lazım" ifadesini kullandı.
Demokrasilerde siyasi tercih yapmanın yanlış olmadığının altını çizen Davutoğlu, sivil toplum kuruluşları ve dini toplulukların da siyasi tercih yapabileceklerini ancak bunu açık ve net yaparak halkın huzuruna gitmeleri gerektiğini kaydetti. Davutoğlu, seçim öncesi manipülasyonlarla halkın iradesinin şekillendirilemeyeceğinin görülmesi gerektiğini vurguladı.
Davutoğlu, seçmenlerin AK Parti'ye ve diğer partilere dönük şu mesajı verdiğini söyledi:
"Halk bize döndü ve dedi ki; Sayın Başbakanımıza, hükümete: 'Ben sizden memnunum. 12 yıldır siz benim talep ettiğim şeyleri karşıladınız. Size dönük operasyonların da farkındayım. Bunun da gereğini sizden bekliyorum' veya 'Bununla ilgili sizleri yetkilendiriyorum."
Halkın sahiplendiği başka bir meselenin ekonomik kalkınma olduğuna işaret eden Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Ekonomik kalkınma var ama yetmez. Daha önce de ekonomik kalkınma olurdu Türkiye'de. Sadece belli bir ekonomi eliti istifade ederdi. Halk derinden istifade etti bunlardan. Engellilere sağlanan imkanlardan tutun kitapların bedava verilmesinden çıkın, bir hastane, sosyal hizmetler, sağlık alanı, ne alan açarsanız açın, halk bu ekonomik kalkınmanın sonuçlarını görüyor ve daha önceki dönemle de karşılaştırıyor."
Davutoğlu, dış politika performansının da seçmenlerin tercihinde etkili olduğunu dile getirdi.
"CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ TARTIŞMASINI DOĞRU GÖRMÜYORUM"
30 Mart seçimlerinin cumhurbaşkanlığı seçimlerinden daha kritik olduğunu ifade eden Davutoğlu, şunları söyledi:
"Öyle bir yatırım yaptılar ki 30 Mart'a. Cumhurbaşkanlığı seçimini de 30 Mart üzerinden belirmeye çalıştılar. Diyelim ki yüzde 30, hatta yüzde 35'e, yüzde 40'ın altına düşseydi başlarlardı 'Sayın Başbakanımız Cumhurbaşkanı olamaz. Özal'a yüzde 21'le olunmaz diye kampanya başlatmaları gibi. Hesap oydu. Bu hesap tutmayınca başka şeyleri gündeme getirdiler. Hemen cumhurbaşkanı seçimi tartışmasını ben hiç doğru görmüyorum. Bu tartışmayı başlatarak mahalli seçimlerde tattıkları yenilgiyi bir şekilde yeni bir mücadele alanı açarak kendi kitlelerini mobilize etmeye çalışıyorlar."
KAPATMAK DİYE BİR TALİMAT YOK
Bakan Davutoğlu, yurtdışındaki Türk okullarına ilişkin, "Hayır kapatmak diye bir talimat yok. Nerden çıkmış? Dışişlerinin herhangi bir kararında böyle bir şey yok ama şu talimat açık ve net vardır: Türkiye Cumhuriyeti devletine bir şekilde hakaret eden ya da onun aleyhine faaliyet yapan, her türlü, kim yaparsa yapsın gereği yapılır. Bu devlet yaşayacaksa bu devlet hepimizin" dedi.
Davutoğlu, Türkiye'nin mektuplarla dış dünyaya şikayet edildiği tartışmalarıyla ilgili olarak, söz konusu mektupların varlığına ilişkin bir soruya, "Bir kere ben bir şeye 'var' diyorsam vardır. Olmamış bir şeye 'var' demem" diye yanıt verdi.
"Bu mektuplar meselesi yeni olmuyor" diyen Davutoğlu, "Türkiye'yi sanki Suriye'de El Kaide'yi destekliyormuş" gibi manşetler atmak, "İran'la şu hesaplar içindeymiş" gibi manşetler atmak suretiyle Türkiye'nin dış dünyaya şikayet edildiğini ifade etti.
"Bazı şeylere sabrediyoruz. Sabrımız yanlış anlaşılmasın, sabrımız olgunluğumuzdan ve hala bu çevrelerde vicdan sahibi insanlara duyduğumuz saygıdandır" değerlendirmesinde bulunan Davutoğlu, "Davutoğlu Dışişleri Bakanlığı'ndaki seks skandalı için özür dilemelidir" şeklindeki haberlerle isminin "seks skandalı" ifadesiyle yan yana getirilmeye çalışıldığını söyledi.
Davutoğlu, İzmir'de yürütülen Casusluk davası kapsamında bazı Dışişleri Bakanlığı mensuplarının mağdur sıfatıyla ifadeye çağrıldığını hatırlatarak, şöyle devam etti:
"Mağdur yani hakkında bir şeyler yazılmış, haksız bir şekilde ve onun üzerinden beni İngilizce yayında seks skandalı gibi bir lafla irtibatlandırarak özür dilemeye çağıran bir yazı yayınlanabiliyor. Bakın, bunu şimdiye kadar hiç bahsetmedim. Hiç açmadım bunu. Çünkü o topluluk içinde olup da Allah rızası için ve gerçekten büyük bir mahviyetle çalışan insanlara duyduğum saygı sebebiyle. Ve ne diyor biliyor musunuz aynı yazıda, 'nasıl Clinton Wikileaks dolayısıyla özür dilediyse Davutoğlu da bu sebeple özür dilemeli'. Benim bildiğim bir olay değil. Dışişleri mensuplarımızdan ola ki hata yapmış olan olursa, olabilir de her toplulukta olduğu gibi. Ayrıca hata yapılmamış. Bu mensuplar mağdur olarak mahkemeye çağırılmışlar. Sen bunu seks skandalı gibi son derece ahlaki bakımdan benim adımla yan yana konamayacak bir şeyi şekilde yazıyorsun ve ben buna sabrediyorum. Sonra, MİT Müsteşarımızı El Kaide şeyleriyle yan yana yazabiliyorsun veya 'şunlarla irtibatlı' diye."
YURTDIŞINDAKİ TÜRK OKULLARI
Yurtdışındaki Türk okulların kapatılması talimatı iddialarına da değinen Davutoğlu, şunları söyledi:
"Bütün bu olayların üzerine biri çıkıp şu soruyu sorabiliyor: Türk okullarını kapatmak için talimat vermişsiniz? Hesap sorar gibi. Yani masum, kendilerinin hiçbir dahli yok. Onlar bu yayınları yapmamışlar. Onlar bizi ismen dünyaya şikayet etmemişler. Onlar mektuplar yazmamışlar ve bir anda siz masum Türk okullarını kapatma talimatı vermekle suçlanıyorsunuz. Olmayan bir talimat ayrıca."
Davutoğlu, kapatma talimatı olduğu yönündeki iddiaları yalanlayarak, "Hayır kapatmak diye bir talimat yok. Nerden çıkmış? Dışişlerinin herhangi bir kararında böyle bir şey yok ama şu talimat açık ve net vardır: Türkiye Cumhuriyeti devletine bir şekilde hakaret eden ya da onun aleyhine faaliyet yapan, her türlü, kim yaparsa yapsın gereği yapılır. Bu devlet yaşayacaksa bu devlet hepimizin" diye konuştu.
"O okulların her bir taşında bizim emeğimiz var" yorumunda bulunan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Şu ana kadar o okullar bu hale gelmişse, ne diyorum her birinde Sayın Başbakanımızın ve Dışişleri Bakanı olarak eskiden beri Cumhurbaşkanımızın, Sayın Babacan'ın, benim emeğim var. Her birine gittim, ziyaret ettim. Her biri için izin istedim. Şimdi utanmadan, açık söylüyorum, utanmadan bizim o okulları kapatmak için çaba sarf ettiğimizi yazıyor... Peki o okullar kimin sayesinde açıldı. Peki o okulları kimler ziyaret etti. Birisi diyor ki 'Yemen'deki okullara gidip o çocuklarla gözyaşı dökmüştünüz'. Doğru. Yemen'deki okula gidip bütün Yemenli yetkililerle konuşan, Konya'daki büyük bir işadamı heyetini götüren benim. Çünkü doğru yapıldığına inanıyorduk."
Davutoğlu, söz konusu mektupla ilgili olarak da mektubun yabancı bir yetkili tarafından kendisine iletildiğini dile getirerek, mektubun içeriğine ilişkin olarak da "Onlar çıkar yani. Ben bunu basınla da paylaşırım" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, mektuba ilişkin, "Burada denilen şu, 'Türkiye Cumhuriyeti hükümeti yolsuzluklara bulaşmıştır. Bulanmıştır'. Hepsi hüküm veriyor. Bir kere daha mahkemenin neticelendirmediği bir konuda hüküm veriyor. 'Başbakan hakkında da zaten yolsuzluk var', vesaire vesaire anlatıyor. Sonra da 'bu sebeplerle bunları örtmek için Türkiye hükümeti şu harekete saldırıyor' ifadeleri yer alıyor" dedi.
Söz konusu mektubun kimlere gönderildiğiyle ilgili soruyu da Davutoğlu, "Bu, yabancı misyon şeflerine gönderilen bir mektup. Bir yabancı diplomatik misyon şefi Türkiye dostluğuyla maruf bir misyon şefi bunu bize iletti" diye yanıtladı.
Davutoğlu, mektupların gizli saklı olmadığını vurgulayarak, "Basının eline de düşecek mektuplar, çünkü herkesin bildiği şeyler" değerlendirmesinde bulundu. Davutoğlu, söz konusu mektubu yayınlamak isteyen basın mensuplarına "yayınlayabilirsiniz" dediğini aktardı.
Mektubun zamanlamasıyla ilgili değerlendirmede bulunmak istemediğini açıklayan Davutoğlu, "Seçimlerden önce veya sonra, o konuda bir şeye girmek istemem. O zaman çünkü iyi niyetle bunları bizlere ileten insanları da zor durumda bırakmak istemem" diye konuştu.
"BEN KAVGAMI TÜRKİYE'DE VERİRİM"
28 Şubat döneminde maruz kaldığı haksızlıklara değinen Davutoğlu, "Bu şartlarda ben onlarca uluslararası toplantıya gittim. Hiçbir yerde ülkemi şikayet etmedim. Ben kavgamı Türkiye'de veririm. Ben Türkiye'de hapse de girerim. Ben Türkiye'de en ağır işkenceye de maruz kalırım. Bu kavgayı burada veririm" dedi.
Davutoğlu, o şartlarda kendisinin, dönemin hükümetini herhangi bir forumda şikayet ettiğine dair bir tek şahit bulunamayacağını söyledi.
Ne kapalı ne açık kapılar ardında bir tek şahit bulamayacaklarını dile getiren Davutoğlu, "Ben bu ülkeye aitim. Bu ülkede hapsedilirim, işkenceye uğrarım, bu ülkede ölürüm ama gidip başka bir ülkede kendi ülkemi şikayet etmem" diye konuştu.
"BÜYÜK MEVKİLER VE MAKAMLAR GÖRECEĞİMİZİ HİÇBİR ZAMAN DÜŞÜNMEDİK"
Başbakan Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olması durumunda Başbakanlık koltuğuna kimin oturacağıyla ilgili olarak kendisinin de isminin geçmesinin hatırlatılması üzerine "Biz bütün hayatı, sadece siyaseti değil, ben ilmi hayat içindeyken de belli ilkeler etrafında yaşadım. Bir erdem felsefesi, bir hikmet düşüncesi üzerinde hayatımızı idame ettirmeye çalışan insanlarız. Dolayısıyla bunların hiçbirisi bizim için nihai hedef niteliği taşıyamaz" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Büyük mevkiler ve makamlar göreceğimizi hiçbir zaman düşünmedik. O mesleği yaşayanlar, psikolojilerini bilenler bilirler. Yani 70'li nesli söylüyorum. Fedakarlık yapmaya hazırdık ama herhangi bir şeyin peşinde değildik. Şu anda da aynı psikoloji içindeyiz. Fedakarlık gerekiyorsa o fedakarlığı üslenmeye hazırız. Neyse bu fedakarlık. Bugün itibarıyla söylüyorum. Birileri sürekli hedef tahtasına koydukları için söylüyorum. Hiç önemli değil. Ama birileri de gelip şu veya bu mevki için adınızı geçirirse, o denklemin içinde olan bir husus değil. Biz bu mevkiler için bu yola çıkmamışsak, böyle bir soruya, tekrar tekrar gündeme gelmesini doğrusu ben zül addederim. Birçok kere söyledim. Böyle bir saikle düşünmeyi, böyle bir saikle plan yapmayı, böyle bir saikle söylem geliştirmeyi zül addederim. Ama bu süreç içinde en doğru kararlar istişarelerle, konuşmalarla ve oluşan ortak akılla verilir. Hepimiz elimizden gelen katkıyı yaparız. Hangi vasıfta ve hangi kimlikte olursak olalım. Zaten sınav da orada. Düşmanla sınav çok kolaydır. Bir sürü dış politika müzakeresinden geçiyoruz. Karşınızdaki rakip belliyse, bazen de temsil ettiğiniz millet adına onur duyarak sert bir şekilde mücadele ediyorsunuz, tartışıyorsunuz, sesinizi yükseltiyorsunuz, bunlar hep oluyor, zor olan ki Hz. Peygamber'in hadisi mucibinde zor olan kendi içinize döndüğünüzde verdiğiniz mücadeledir. Bu kadroların, başta Başbakanımız olmak üzere bu sınavı da en iyi şekilde erdem ve iradeyi birleştirerek aşacağına ben inanıyorum. Onun formülü bir şekilde bulunur. Bu benim şahsımla ilgili bir husus da değil."