At yarışlarıyla hiç ilgilenmeyenler bile yılda bir yapılan
"Gazi Koşusu"nu bilir. Bu camianın kalbi en çok o yarışta atar. Çünkü en önemli koşudur. Bu yılki koşu, ülkemizdeki at yarışlarının tarihini hatırlattı. Osmanlı döneminde "
Gazi Koşusu" ile eşdeğer anlamda
"Sultan Koşusu" düzenlendiğini ve bu yarışın da ülkemizde ilk at yarışlarının yapıldığı
İzmir'de düzenlendiğini söylesek bilmem şaşırır mısınız? Osmanlı'da özellikle son dönemlerinde bugünkü anlamıyla 3 şehir vardı: İktidarın baş şehri
İstanbul, muhalefetin baş şehri
Selanik ve ekonominin ve eğlencenin baş şehri
İzmir... İzmir, zengin ve kozmopolit yapısıyla klasik bir Osmanlı şehrinden çok adeta bir
Batı şehri hüviyeti taşıyordu. Bu dinamizm ve zenginliğin asıl taşıyıcıları da şehrin en varlıklı kesimini oluşturan "
Levantenler" yani Batı kökenli olup da özellikle liman şehirlerine yerleşmiş olan ticaretle uğraşan Hristiyan halktı. İzmir'den bahseden hatıralara baktığımız zaman daha
1840'larda
Bornova ve Buca'da at yarışlarının düzenlendiğini görüyoruz. Bu 2 ilçede yoğunlaşmış, büyük köşk ve konaklarda yaşayan, özellikle
İngiliz kökenli Levanten nüfusun düzenlediği bu yarışlar düzenli ve kurtaran yine
Whittall Ailesi ve Caroline Hanım'ın dedesi olan Bay Giraud'dur. Nazım Hikmet'in mektuplarında akrabası olan merhum
Alp Arslan Bey'in adı da geçer.
Parantezi kapayalım. Sultan adına yapılan bu koşuda dereceye girenlere ciddi mükafatlar verildi.
Sultan Mecit, at yarışları için her yıl
20 altın ödenek ayrılmasını ve adına da bir koşu yapılmasını isteyince düzenli koşular için bir adım atıldı. Bahsettiğimiz
1853'teki at yarışları Buca'da uygun bir alanda düzenlenmiş ve adına da
"Paradiso" denmişti. Yabancı ve Levanten yazarların kitaplarında bugün hipodromun olduğu semtin adı bu yüzden
Paradiso (Cennet) diye geçer. Osmanlı döneminde ve Cumhuriyetin başında Kızılçullu denen bu semtin adı
Şirinyer'dir. Hipodromun adına da bugün
"Şirinyer Hipodromu" deniyor. İzmir-Aydın demiryolu hattını yapan şirket, bugün hipodromun olduğu yerde ilk hipodromu da yaptı ve inşaatın bitişinin şerefine
23 Eylül 1856'da bir de sekiz koşulu at yarışları düzenledi. Bu tarih, İzmir'de ve Türkiye'de ilk düzenli koşunun başlangıcı sayılıyor. Aynı gün
"Smyrna Club" adıyla Peterson, Rees, Alyotti ve Whittall ailelerinin kurucusu olduğu
jokey kulübü de kuruluyordu. Artık at yarışları bu kulübün izni ve belli bir programı olan etkinlikler değildi. Canları isteyince veya bir vesile bulunarak düzenlenen bu yarışlar
sırf eğlence amaçlıydı. Özellikle de 3 aile yani
Alyoti, Rees ve Whittall aileleri bu yarışları kendi aralarında düzenliyordu.
Sultan Mecit, 1849'da İzmir'e geldiğinde bu 3 ailenin kendi aralarındaki at yarışlarını da izlemiş ve çok hoşuna gitmişti. Batılılaşmanın taraftarı olan Sultan,
1853'te İzmir'e tekrar gelip, üstelik de bir hafta kalınca aileler padişahın şerefine de bir koşu düzenledi. Bu koşuyu
Whittall (Vitol) Ailesi düzenlemişti.
Bu aileye bir parantez açalım. Merhum Manço'nun evi
Whitttall Köşkü'dür. Whittall Ailesi, Mustafa Koç'un eşi
Caroline Giraud'nun ailesiyle birlikte İzmir'deki
Yün Mensucat ve İzmir Basma Fabrikası'nın ortak sahibidir. İki aileden oluşan İzmir karması futbol takımı,
1906'da Atina'da yapılan
"Ara Olimpiyat" ikincisi olmuştur. Çerkes Ethem'in kaçırdığı dönemin
İzmir Valisi İttihatçı Rahmi Bey'in oğlu Alp Arslan'ı da himayesinde,
İngiltere'den getirdikleri tüzük çerçevesinde düzenlenecekti. Rekabet ve ilgi öylesine bir boyuta ulaştı ki, jokey kulüp kurucusu aileler kendi adlarını taşıyan haralar açtı, burada at yetiştirmeye ve başta İngiltere olmak üzere yurt dışından at getirmeye başladı.
1870'lerde İzmir-Aydın demiryolundan bir hat çekilerek,
Buca, İzmir'e trenle bağlandı. Bu hattan sonra yarışları izlemek için binlerce Türk de yarış günleri Buca'ya akın etmeye başladı.
Şirinyer'de çadırlar kuruluyor, seyyar esnaf geliyor ve hipodrom civarı
bayram yerine dönüyordu. Her dinden ve milletten İzmirli için yarışlar dönemin en büyük eğlencesi olmuştu. Yarışlarda birinci gelen jokey omuzlarda taşınıyor ve hangi millete aitse onun bayrağı direğe çekiliyordu.
Her şey iyi hoştu ama yarışlarda hiç Türk yoktu. Daha doğrusu bir tarihe kadar yoktu. Çünkü
"Smyna Club" içine zamanla bir Türk girmişti, o Türk de şehrin en zenginlerinden birisiydi ve Adnan ve eşi
Berin Menderes'in de akrabasıydı.
YARIN: TÜRKLER DE YARIŞLARA GİRİYOR