Çözüm süreci silah bırakmaya bağlı

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Çözüm Sürecinin geleceğinin, PKK'nın silah bırakmasına bağlı olduğunu bildirdi.

takvim.com.tr takvim.com.tr
Giriş Tarihi :05 Ağustos 2015 , 00:00 Güncelleme Tarihi :05 Ağustos 2015 , 18:42
Çözüm süreci silah bırakmaya bağlı

İÇİNDEKİLER

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, HDP'nin şimdiye kadar PKK'dan bağımsız bir politika izleyemediğini belirterek, "HDP, bu nedenle PKK'nın saldırılarını kınayamamış ve silah bırakma çağrısında bulunamamıştır. Bu da sadece HDP'nin meşruiyetinin sona ermesine neden olur. Çözüm sürecinin geleceği, PKK'nın silah bırakmasına bağlıdır. Hiçbir demokrasi terörist saldırılar sürerken barış görüşmelerini kabul etmez" değerlendirmesinde bulundu.

Kalın, "Daily Sabah" gazetesinde kaleme aldığı "DAEŞ ve PKK Terörünü Reddetmek" başlıklı yazıda, "Türkiye, PKK ve DAEŞ'e karşı yürüttüğü terörle mücadelesinde tek başına bölgesel barışı sağlayamaz. Uluslararası toplumun desteğine de ihtiyacı var" ifadesini kullandı.

Türkiye'nin hem DAEŞ hem de PKK'ya karşı yürüttüğü mücadeleyle terörle ilgili çifte standartların yeni anlamlarını açığa vuran bir tartışmaya yol açtığını kaydeden Kalın, "Suriye'de DAEŞ ve Irak ile Türkiye'nin güneydoğusunda PKK hedeflerine karşı operasyonların başlamasından bu yana bir tarafta DAEŞ, bir tarafta da PKK'yla ilgili iki tartışma gündeme geldi. Türkiye'nin İncirlik Hava Üssü'nü DAEŞ ile mücadelede koalisyon güçlerine açma kararına güçlü bir destek var. Türkiye, bu kararı almadan önce de Suriye'deki DAEŞ hedeflerine çok sayıda operasyon düzenlemiş ve sınırları içindeki şüpheli DAEŞ üyelerini gözaltına almaya başlamıştı" diye yazdı.

Kalın, Türkiye'nin DAEŞ'e karşı uluslararası koalisyonun bir parçası olduğunu hatırlatarak, "Türkiye, DAEŞ'i 2013'ün ekim ayında terör örgütleri listesine dahil etti. Siyasi liderler ve kamu yetkilileri de birçok kez DAEŞ'in yozlaşmış ideolojisi ve barbarca eylemlerini kınayan açıklamalarda bulundu" ifadesine yer verdi.

Kalın, yazısına şöyle devam etti:

"Son yedi ayda DAEŞ'le bağlantılı olduğundan şüphelenilen 500'ten fazla kişi gözaltına alındı, bunlardan yaklaşık 100'ü tutuklandı. Bunlara ek olarak bin 600'dan fazla yabancı sınır dışı edildi ve 15 bin yabancının da Türkiye'ye girişi yasaklandı. Sadece son iki haftada DAEŞ'le bağlantılı olduğundan şüphelenilen yüzlerce kişi gözaltına alındı. Dolayısıyla Türkiye'nin DAEŞ'e karşı mücadele etmediği iddiaları gerçeği yansıtmamaktadır. Bununla birlikte bazı çevreler, DAEŞ'in bölgede yükselişi ve yayılmasında Türkiye'yi günah keçisi ilan etmiştir, oysa örgütün Levant ve ötesindeki varlığı, Irak'ta güvenliğin sağlanamaması ve Suriye'deki savaştan kaynaklanmıştır. Irak'ta farklı bir siyasi ve güvenlik yapısı bulunsaydı ve acımasız Esed rejimi iktidardan uzaklaştırılsaydı bugün büyük olasılıkla DAEŞ hakkında konuşmamız gerekmeyecekti."

Yabancı savaşçıların Suriye'ye gidişini durdurmanın sadece Türkiye'nin sorunu olmadığına dikkati çeken Kalın, şunları kaydetti:

"Bu, uluslararası toplumun ortak sorumluluğudur. Türkiye, 911 kilometrelik sınır paylaştığı Suriye'deki acımasız ve kanlı savaşın sonuçlarıyla uğraşır ve 1,7 milyon Suriyeli mültecinin muazzam yükünü sırtlarken akla gelen tek soru potansiyel teröristlerin geldiği ülkelerin Türkiye, Ürdün, Lübnan ya da Irak'a ulaşmadan önce bu savaşçıları durdurmak için ne yaptığıdır. Aynı zamanda Avrupa'da büyüyen bir gencin, neden DAEŞ gibi bir terör örgütüne katıldığı da sorulmalıdır. Avrupa ülkelerinin bu çılgınca radikalleşmeyi durdurmak için ne yaptığı merak konusudur. Türkiye'nin Avrupa ülkeleri pasaportu taşıyan olası teröristleri geldikleri ülkelerin istihbarat servislerinin işbirliği olmadan teşhis edip durdurması nasıl beklenebilir? Körü körüne Türkiye'yi suçlamak sorunu çözmez."

TÜRKİYE, IRAK VE PKK
Türkiye'nin PKK'ya karşı operasyonuyla ilgili farklı tepkiler bulunduğuna işaret eden Kalın, "Bazı siyasetçiler, DAEŞ'e karşı savaştığı gerekçesiyle PKK'nın karargahlarının ve kamplarının hedef alınmaması gerektiğini ileri sürdü. Bazı köşe yazarları ve gazeteciler, Türkiye'nin 'Kürtleri' hedef aldığına yönelik çirkin bir iddiayı ortaya atacak kadar ileri gitti" dedi.

İbrahim Kalın, bu iddiaların çeşitli açılardan yanlış olduğunu belirterek, "Öncelikle, Türkiye, PKK ve bağlı gruplara karşı meşru müdafaa yapmaktadır. Bu nokta NATO'nun 28 Temmuz'da yaptığı acil durum toplantısında da onaylanmıştır. NATO açıklamasında 'Türkiye'ye karşı terörist saldırıları şiddetle kınıyoruz... Terörizm NATO ülkelerinin güvenliği ve uluslararası istikrar ve refaha doğrudan tehdit oluşturmaktadır... Her şekliyle ve tezahürüyle terörizm hoş görülemez ve haklı bulunamaz' ifadelerine yer vermiştir" hatırlatmasını yaptı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun ABD, Rusya, Fransa, İngiltere, Almanya, Suudi Arabistan, Irak, Katar ve Ürdün liderleriyle yaptığı telefon diplomasisinde Türkiye'nin PKK'ya karşı meşru müdafaasında uluslararası toplumun güçlü desteğini aldığını dile getiren Kalın, tüm liderlerin PKK'nın bir terör örgütü olduğunu ve DAEŞ'e karşı ya da Suriye'de savaşmasının bu örgütün eylemlerini örtbas etmek için bir bahane olamayacağını vurguladığını hatırlattı.

Sözcü Kalın, Türkiye'nin Kürtleri hedef aldığı iddiasının tam anlamıyla bir yalan olduğunu, bunun PKK ve ona bağlı yayın organları tarafından yürütülen iftira kampanyalarından ibaret olduğunun altını çizdi. Kalın, "Asıl rahatsız edici olan ise anaakım medya araçlarının, Türkiye'nin PKK'ya karşı savaşının meşruiyetini sorgulamak için bu propagandaları sahip çıkıyor gibi görünmesidir" değerlendirmesini yaptı.

Türkiye'nin Kürt halkını hedef almadığını, Irak ve Türkiye'deki PKK'nın eğitim kampları ve silah depolarını dağıttığını belirten İbrahim Kalın, şu ifadelere yer verdi:

"Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, Türkiye'nin ülke içindeki PKK saldırılarına karşılık vermekte olduğunu söyleyerek söz konusu durumu teyit etmiştir. Barzani, ayrıca PKK'yı saldırılarına son vermeye ve Kuzey Irak'ı terk etmeye çağırmıştır. PKK propagandalarını bir kenara koyduğumuzda son 10 yılda Türkiye'nin Kürt halkıyla yeni bir sayfa açtığı, sayısız reform yaptığı, Kürt bölgesine milyarlarca dolar yatırım yaptığı ve Kürtleri ülkenin eşit ve özgür bireyleri yaptığı bir gerçektir. Ayrıca, Türkiye, Irak Kürtleriyle kapsamlı politik, ekonomik ve kültürel ilişkilerini geliştirmiştir. Daha da ötesinde Batı'da kimse Suriye Kürtleri ile Beşşar Esed arasındaki problemleri ifade etmezken bunu çok önce dile getiren kişi Cumhurbaşkanı Erdoğan'dır.

PKK'yı 'barış güvercini' olarak takdim eden propagandacıları bu gerçeklere karşı gözlerini kapatmıştır. Gerçek şudur ki PKK Kürt halkı, Kürtler de PKK değildir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2005 yılından bu yana sürdürdüğü barış süreci PKK'yı örtbas etmek ya da mazur göstermeyi değil, silahlı mücadelesine son vermeyi hedeflemektedir. Çözüm sürecindeki en kritik aşama PKK'nın silah bırakmasıdır. Fakat KCK ve PKK bunu yapmamak için bahaneler uydurmayı sürdürmekte, bunun yerine sadece 7 Haziran seçimlerinden bu yana 300'den fazla terörist saldırıda bulunurken Türk hükümetini saçma bir şekilde suçlamaktadır. PKK'nın hapisteki lideri Abdullah Öcalan'ın PKK'nın silah bırakması için ilk çağrısını yaptığı Mart 2013'ten bu yana KCK silahsızlanma sürecini reddeden sayısız açıklama yapmış ve daha fazla sokak şiddeti ve saldırıları çağrısında bulunmuştur. Bunlardan en önemlisi, 6-8 Ekim 2014'te HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın çağrısıyla gerçekleşen sokak çatışmalarında yaklaşık 50 sivilin ölmesidir."

Sözcü Kalın, yazısında HDP hakkında da "Kendini PKK'nın yakın müttefiki olarak gören HDP'nin şimdiye kadar PKK'dan bağımsız bir politika izleyemediği açıktır. HDP, bu nedenle PKK'nın saldırılarını kınayamamış ve silah bırakma çağrısında bulunamamıştır. Bu da sadece HDP'nin meşruiyetinin sona ermesine neden olur" ifadesini kullandı.

Bu noktada, çözüm sürecinin geleceğinin PKK'nın silahsızlanmasına bağlı olduğunu vurgulayan Kalın, "Hiçbir demokrasi terörist saldırılar sürerken barış görüşmelerini kabul etmez" yazdı.

Kalın, Türkiye'nin DAEŞ ve PKK'ya karşı ikili savunmasının haklı ve meşru olduğunu, çifte standart yapmadan terörizmin her şekline karşı olanların Türkiye'yi desteklemesi gerektiğini bildirdi. İbrahim Kalın, "Bu, bölgede barış, istikrar ve refah isteyenlerin yanı sıra Türkiye'nin, komşularının ve müttefiklerinin de yararınadır" görüşünü ifade etti.