Suudi Arabistan'da ABD desteği ile yürütülen, başını Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın çektiği 'yolsuzluk operasyonu'nda ikinci dalga dün başladı. Suudi yetkililer; kara para aklama, rüşvet, kamu kaynaklarını istismar gibi suçlardan yüzlerce kraliyet üyesi ve iş adamının önceki operasyonların devamı kapsamında gözaltına alındığını duyurdu. Son gözaltıların 2011'de ölen Savunma Bakanı Prens Sultan bin Abdulaziz ve ailesi ile yakın bağlantısı olan kişiler olduğu ifade edildi. Diğerlerinin ise daha düşük düzeyde devlet görevlileri olduğu bildirildi.
ESKİ VELİAHT NAYİF'İN PARASINA EL KONULDU
Star'ın haberine göre öte yandan ülkenin Ekonomi ve Kalkınma Konseyi, başkent Riyad'daki Yemame Sarayı'nda Veliaht Prens Muhammed bin Selman başkanlığında toplandı. 'Yolsuzluk' operasyonuyla ilgili gelişmelerin ele alındığı toplantıda, yolsuzlukla suçlanan ve şahsi hesapları dondurulan kişilere ait şirketlerin çalışmalarına rutin olarak devam etmesine yönelik karar verildi. The Wall Street Journal (WSJ), Suudi hükümetinin toplamda 3 trilyon Suudi riyaline el koymak istediğini yazdı. Suudi bankacılık kaynaklarına göre dondurulan hesap sayısı şu anda 1700'ü aştı. Ayrıca kaynaklar, soruşturma kapsamında Suud ailesinin en üst düzey isimlerinden biri olan ve en son helikopter kazasında ölen Prens Mansur bin Mukrin'in taziyesinde görülen Prens Muhammed bin Nayif'in de banka hesaplarının dondurulduğunu söyledi. Prens Muhammed bin Selman, bin Nayif'in yerine birinci veliahtlığa getirilmişti.
RİTZ-CARLTON'DA YER YOK!
Tutuklanan prenslerin zorla tutulduğu başkent Riyad'da bulunan Ritz-Carlton otelinde hiç boş oda kalmadığı öğrenildi. BBC'nin haberine göre, konaklamak için Ritz-Carlton'ı tercih eden müşteriler otelin internet sitesinde Kasım ayı boyunca 'hiç yer kalmadı' uyarısıyla karşılaştı. Aralık ayı ortasında geceliği 350 dolara çift kişilik tek bir rezervasyon kaldığı ifade edilirken, bu seçeneğin de kısa süre sonra ortadan kaldırıldığı ortaya çıktı.
HUSİLER: İLTİCA KABUL EDECEĞİZ
Günün en ilginç çıkış İran desteği ile Yemen'de çatıştığı iddia edilen Husilerden geldi. Husilerin lideri Muhammed Ali El Husi Suudi rejimi tarafından hedef alınan herkesi müttefik olarak kabul ettiklerini duyururken, El Cezire'ye konuşan Husi liderliğine yakın bir kaynak, bin Selman'ın baskısından kaçmak isteyen isyankarların iltica taleplerini kabul edeceklerini bildirdi.
İSYANKAR BİN MUKRİN KAÇARKEN Mİ ÖLDÜRÜLDÜ
Helikopter kazası sonrası siyasi bir suikasta kurban gittiği iddia edilen Suudi Prenslerden Mansur bin Mukrin'in vefatından önce yaklaşık bin prense Veliaht Muhammed bin Selman'a karşı hareket etmeleri için mektup yazdığı öne sürüldü. Al Alam'ın haberine göre bin Mukrin'in herkesi harekete geçirmeye çağırdı. NewGulf'a konuşa kaynaklar ise suikastın bu nedenle gerçekleştiğini belirtti. Middle East Eye sitesi de Suudi Prens ve yedi devlet yetkilisinin yaşamını yitirdiği helikopter kazasının, Prens Mansur bin Mukrin ve kendisine yakın yetkililerin ülkeden kaçarken gerçekleştiğini yazdı. İsrail gazetesi Yediot Aharonot da helikopterin bir Suudi füzesi tarafından hedef alınarak düşürüldüğü bilgisini verdi. Kaza haberi, Suudi Arabistan'da gerçekleşen yolsuzluk operasyonları sırasında birçok devlet yetkilisinin tutuklanması ardından gelmişti.
ÇÖZÜM SEFERİ
Çözüm seferi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rusya ve Körfez ziyaretlerini uzmanlar yorumladı
Suudi Arabistan'da son birkaç günde yaşanan 'yolsuzluk operasyonları'nı, Ortadoğu'daki kritik gelişmelerden kopuk okumak mümkün değil. Veliaht Prens Muhammed bin Selman bir yandan yolsuzluk operasyonlarıyla içeride iktidarını sağlamlaştırıp 'Ilımlı İslam' söylemleriyle Batı'dan destek ararken, diğer yandan bölgede Katar, Filistin ve Lübnan'a verdiği mesajlarla "Ya benimlesiniz ya da İran'la" uyarısı gönderiyor.
Mısır'da 'Doha ile ilişkiler gerekçesiyle' gerçekleşen Sisi darbesi, ardından yaşanan Katar ablukası, ablukayla birlikte Hamas'ın Gazze'de köşeye sıkıştırılarak yönetimin Uzlaşı Hükümeti'ne bırakılması ve en son da Lübnan Başbakanı Saad el Hariri'in Tahran'ı ve Hizbullah'ı eleştirerek Riyad'da sunduğu istifası… Her biri Muhammed bin Selman ve BAE ittifakının İran'ı bölgede etkisizleştirme hamleleri olarak okunabilir. Gelişmeler Ortadoğu'da bir bölünmeyi ve Yemen'de yaşanan Suudi Arabistan - İran vekalet savaşının geniş sahalara yayılması riskini taşıyor. İşte böyle bir konjonktürde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 13 Kasım tarihinde Rusya'ya resmi ziyaret düzenleyecek ve ardından Kuveyt ile Katar'a geçecek. Erdoğan'ın ziyaretlerinde Körfez krizinin çözümü konusunu ele alması bekleniyor. Ziyaretlerin önemini uzmanlar Süleyman Şensoy, Prof. Dr. Cengiz Tomar ve Prof. Dr. Beril Dedeoğlu'na sorduk.
*TASAM Başkanı Süleyman Şensoy:
TURUN MİSYONU ORTADOĞU BARIŞI
Küresel ve bölgesel konular için iyi seçilmiş ülkeler. Çünkü Rusya hem küresel bir oyuncu hem de bölgesel konulara çok büyük bir etkisi var. Kuveyt, körfez krizinde önemli bir rol üstlendi. Katar, son dönemde çok daha önemli bir hale geldi. Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu ziyaretlerinin asimetrik etkileri olacaktır. Türkiye'nin kendi tarihsel konumuna uygun, bölgede barış olması açısından önemli bir misyonu var. Türkiye, İran ve Rusya arasında özellikle Suriye'de sağlanan gelişmelerin ve yükselen ivmenin de etkisi olacaktır. Bu bölgedeki çatışmanın İslam alemine hiç bir şey getirmeyeceğini tarih defalarca teyit etti.
*Ortadoğu uzmanı Prof. Cengiz Tomar:
TÜRKİYE SAVAŞI ÖNLEMEK İSTİYOR
Ortadoğu'da ABD, İran'a karşı Suudi Arabistan ile Körfez ülkeleri, İsrail ve Mısır'dan oluşan bir blok oluşturdu. Katar bu bloğa katılmadığı için kriz çıktı. Şimdi Rusya ve Katar ziyaretleri kritik. Kuveyt Körfez'de âkil adam rolünde. Suudi İran çatışması herhalde Türkiye'nin en istemediği şey. Zaten Suriye ve Irak nedeniyle sınırlarımız önemli bir tehditle karşı karşıya. Bunun üzerine bir Suudi Arabistan (Sünni)- İran (Şii) bölgesel savaşı Ortadoğu'nun kıyameti olur. Türkiye mümkün olduğunca bunu önlemeye çalışacak. Rus desteği caydırıcılık açısından önemli. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımızın bu ziyaretinlerine "çözüm seferi" diyebiliriz.
*GSÜ öğr. üyesi Prof. Beril Dedeoğlu
ÇATIŞMA BÖLGEYİ KAOSA SÜRÜKLER
Amaç, bölgede İran ve Suudi Arabistan arasında keskinleşen rekabetin hem dışarıda hem de ülke içindeki gerilimlere yansımasını önlemek. İktidar ve muhalefet arasında görüş ayrılıkları ortaya çıkabilir ve toplumsal hareketler olabilir. Bu ülkelerdeki iç karışıklıklar, Ortadoğu'nun artık kimse tarafından kontrol edilemez hale gelmesine neden olabilir. Herkesin biraz geri adım atmasını önerecektir Türkiye. Bu konunda, muhtemelen Rusya ve Türkiye arabulucu şekilde yer alacaktır. Bu krizin Suriye konusunda çok daha keskin sonucu olacaktır. Bu ikisinin dolaylı yoldan karşı karşıya gelmesi, Suriye sorununu daha da çözümsüz hale getirir.