Rabbimiz tarafından insan hayatını kuşatıcı bir yaşam düzeni kılınmış olan İslâm Dîni, yüklediği özel görevlerle yemek-içmek kültürümüzü de İslâmlaştırarak ibâdetleştirmiştir. Bu vazifeleri şöylece özetleyebiliriz.
A- Yaratıcımızın egemenliğini kabul eden müminler olarak üstlenmemiz gereken ilk görev yiyeceklerimiz ve içeceklerimizi, O'nun helal kıldığı maddelerden seçmek ve meşrûlaştırdığı yollardan kazanmaktır.
Hayatî bir tehlike içine düşülmedikçe mümin, domuz eti ve ölü hayvanların etleri yanı sıra Allah'ın adı anılarak kesilmeyen hayvanların etlerini yemeyecek, alkollü içkileri de içmeyecektir. Helâl kılınan maddeleri de içki-kumar-fuhuş işletmeciliği, faiz, rüşvet, karaborsa ve emeği sömürü gibi haram kılınan yollara girmeksizin edinecektir.
B- Müminler olarak bir ana görevimiz de yenilip içilecek maddeler üzerinde düşünmektir. Daha açık bir anlatımla bu maddelerin yaratılması için güneşin, rüzgârların, bulutların, yağmurların nasıl faâliyet gösterdiklerini, toprağın nasıl binbir çeşit üretim merkezi haline dönüştürüldüğünü tefekkür etmektir. Bu tefekkür, Rabbimizin insana yönelik özel emridir. O, Abese Sûresi'nde şöyle buyurur: "İnsan yiyeceklerine bir baksın. Sizin için ve hayvanlarınızın beslenmesi için suyu (nasıl) bolca indirmekteyiz. Sonra da toprağı (nasıl) parça parça yarmaktayız. Böylece de orada tahıllar, üzüm bağları, yoncalar, zeytin ağaçları, hurmalıklar, ağaçlarla dolu bahçeler, meyveler, otlar, hurmalar, sık bahçeler ve otlar yetiştirmekteyiz."
C- Nice tabîat varlıkları hizmete sokularak yaratılan nimetler yenilir içilirken, bir temel vazifemiz de bilinçli bir kulluk tevazuu göstermektir.
a- Bunun için yaşadığı dönemin şartları içinde yaslanmaksızın yer sofrasında yemek yiyen Sevgili Peygamberimiz'in amacı izlenerek, zaruret olmaksızın ayakta yememelidir. Tercihen oturarak veya sandalyelerimize gerilerek dayanmaksızın, ayak ayak üstüne atmaksızın, alkollü içkileri içmeksizin ve harama benzerliği şüphesiz olan sigara gibi zararlı maddeleri kullanmaksızın yenilmelidir. Yemek sofrasında sigara içmek hiç şüphesiz zarar verici bir çirkinliktir.
Kur'ânımızın işaret buyurduğu gibi yemeğimizi yalnızca veya beraberce yiyebilirsek de Peygamberimiz beraberce yediği ve bir arada yememizi öğütlediği için birlikte yemeyi tercih etmeliyiz.
b- Yemeğe başlanırken gerekiyorsa eller yıkanmalıdır. Ayrıca mutlaka "Besmele çekilmeli, sağ elle ve önümüzden" yemelidir.
Gerekli bütün görgü kurallarını sahâbilerine ve onların şahsında bizlere öğreten Peygamberimiz, böyle yapılmasını emir buyurmuştur.
O, yemeğe başlarken besmeleyi unutursak hatırladığımız zaman "öncesi ve sonrası için Bismillah" dememizi de tenbihlemistir.
-Rabbimîz şanını yüceltsin- O, bizim için görevlendirilen Şeytân'ın sol elle yediği ve içtiğini (5) belirterek özellikle sağ elle yememize özen göstermiştir. Solak olduğu için sol eliyle yemek yiyen kadın sahâbiyi, eline dokunarak şöylece îkaz etmiştir:
- Allah sana sağ el verdi. Sol elinle yeme.
Onun şefkatli uyarısına rağmen onur meselesi yaparak sol elle yemekte ısrar gösteren kişi ise sağ elini kullanamaz olmuştur. c- Besmele çekerek sağ elle önümüzden fakat gereğince yemeli, aşırılığa düşülmemelidir. İhtiyaç ölçüsünde yenilmesi yalnızca sağlığın değil manevî gelişimin de gereğidir. Bütün ruhsal disiplinlerin az konuşmak ve az uyumak gibi gerekli buldukları az yemeyi dinimiz Peygamberimizin diliyle kurallaştırmıştır.
-Salât ve Selâm üzerine olsun- O, bir hadislerinde söyle buyurur:
- Hiçbir kişi midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır. Oysa insana kendisini yaşatacak birkaç lokma yeter. Eğer çok yiyecekse hiç değilse midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içeceğe ve üçte birini de nefesine ayırmalıdır.
Bardaklara solumaksızın içmeli ve yemeklere üflemeksizin yeterince yemeli ama tabaklarda yemek bırakılarak israfa sebebiyet verilmemelidir.
Peygamberimiz "İsraf etmeksizin ve büyüklük duygularına kapılmaksızın yiyiniz ..." buyurarak bizleri uyarmıştır. Çünkü israf, Rabbimizin buyruğuyla haramdır.
Pek çok varlığın katkılarıyla önümüze getirilen nimetlerin atılması, hiç şüphesiz o nimetleri veren Rabbimize saygısızlıktır. Bu arada sofraya getirilen yemek hiçbir şekilde küçümsenmemeli, Peygamberimiz'in yaptığı gibi yapılarak beğenilirse yemeli, hoşlanılmazsa yememelidir. d- Hayatın gereksinimlerinden olmakla birlikte, kulluk alanlarımızın biri olduğu için yeme-içme, açıklanan görevler yapılarak ibâdete dönüştürülmelidir. Allah'a isyana vesîle kılınmamalıdır. Bunun için de yemekle birlikte asla alkollü içkiler içmemeli, masamızda içilmesine de razı gösterilmemelidir. Çünkü biricik hayat önderimiz Peygamberimiz, şöyle emir buyururlar:
- Allah'a ve âhiret gününe iman eden kimse, içki içilen yemek masasına oturmasın.
Alkol almayı resmileştiren/âdetleştiren mânen özürlü kişilerle iradeleri dışında aynı masayı paylaşma konumunda kalan müminler, bu duruma kerhen/istemeyerek tahammül edildiği izlenimini vermelidirler.
D- İslâmî yemek kültürünün yapılmasını gerektirdiği bir kutsal görevimiz de yemeğin akabinde Allah'a hamdetmektir. Hususîyle yağlı yemeklerden sonra ellerimizi ve ağzımızı yıkamaktır.
Sevgili Peygamberimiz yemeğin bitiminde değişik şekillerde hamd etmiştir. Bir defasında da şöylece duâ edilmesini örneklendirmiştir:
- Bizleri yediren, içiren ve Müslümanlardan kılan Allah'a hamdolsun.
Rabbimizin biz kulları için yarattığı gıda ve deva vasıflı maddeleri sağlık içinde yemek; özlerini sindirirken posalarını rahatlıkla çıkarabilmek hiç şüphesiz hamdetmeyi gerektirir bir bahtiyarlıktır.
Peygamberimiz'in müjdeleyici bir hadislerine göre, yemeğye-içmeye kulluk şuûru içinde Bismillahirrahmanirrahîm denilerek besmele ile başlanılması ve Elhamdülillah denilerek Allah'a hamd ile bitirilmesi, günahlarımızın bağışlanma sebeplerindendir.
Özetlenen görevlerimizle genel nitelikli hamd yapılırken, özel şükür görevimiz de unutulmamalıdır. Bir diğer ifadeyle yediklerimiz-içtiklerimizden yedirip içirerek şükretmeliyiz. Şükür gerektiği içindir ki Peygamberimiz fakirlere öncelik verecek şekilde yedirip içirmeyi Allah katındaki amellerin en hayırlılarından biri olarak nitelemiş ve sağlayacağı Cennet mükâfatını şöylece öğütleyip müjdelemiştir:
- Ey insanlar!
Aranızda selâmlaşmayı/barışı yayın. Akrabanızla ilişkilerinizi sürdürün.
İnsanlar uykuda iken kalkıp Rabbinize ibâdet edin. Bir de yemek yedirin ki güvenlik içinde Cennete giresiniz.
Peygamberimiz'in öğütleri çizgisinde özellikle îmanlı-bilgili ve ahlâklı kişilere yedirmeli, (14) vaki olan ziyafet davetlerine de katılmalıdır. Zira Peygamberimiz, açıkça günah işlenmeyecek davetlere mazeretsiz katılmamayı Allah'a karşı gelmek olarak açıklamıştır. (15) Bir de açken yemeğe buyur edildiğimizde tokum dememeli, Peygamberimizin ifadesiyle açlıkla yalanı bir araya getirmemeliyiz.
Yemek kültürümüzü de İslâmlaştırarak yüceliğimizi korumalı ve yaşatmalıyız.
Böylece Yaratanımız'a kulluğumuzu sürdürerek, ebedî hayatımızı mutlu etmeliyiz.
Yazımızı, davetli olarak katıldığımız yemek sonrasında ev sahiplerine nasıl duâ etmemizi öğreten bir duâ örneği ile bitirelim: "Yüce Allah'ımızdan davetlerinize oruçluların katılmasını, yemeğinizi iyi insanların yemesini ve meleklerin de size duâcı olmasını dileriz."
SORULARA PEYGAMBERiMiZiN DiLiNDEN CEVAPLAR

Bismillah... Terâvih namazı, Ramazan'da kılınan gece namazıdır. Peygamberimiz gece namazlarını muntazaman kılar, kılınmasına da teşvik buyururdu.
Ramazan'da ise emretmeksizin kılınmasını özel olarak şöylece öğütlerdi. "Kim Ramazan'ın faziletine inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek gece namazı kılarsa (teravih) geçmiş günahları bağışlanır."(Buharî İman 37; Müslim Müsafirin 174) Peygamberimiz Ramazan'da birkaç gece sahâbileri arasında gece namazını kıldı veya kıldırdı. Ancak devam etmedi. Evlerde kılınmasını teşvik etmekle yetindi. Peygamberimiz, vitir namazı dışındaki gece namazlarını sekiz rekat olarak kılardı. Bu sebeble Teravih dediğimiz gece namazının sekiz rekatı, farz namazlarla kılınan ve Sünnet-i Râtibe denilen müekked sünnet namazlar hükmündedir. Peygamberimiz sekiz rekat kılmakla birlikte gece namazlarının rekatlarına sınır koymadığı için olacak Hz. Ömer döneminden itibaren cemaatle ve yirmi rekat kılınır olmuştur. Bu açıklananlar ışığında, mutlak anlamda terâvih namazı yoktur demek yanlıştır. Söylenebilecek doğru şudur: Özellikle Ramazan gecelerinde olmak üzere yılın bütün gecelerinde gece namazı vardır ve bunun Ramazan'da kılınanına terâvih denir.

V. Ahmedov/Azerbaycan Bismillah... Allah yoktan var edendir. Toprağı değişik renklerden oluşturan ve ondan binbir renkte bitkiler, meyveler ve çiçekler yaratan Allah, sarı, beyaz ve siyah derili insanları da topraktan halk etmiştir.
Kur'an'da Rabbimiz (Fatır 27-28) şöyle buyurur: "Görmedin mi Allah gökten bir su indirdi.
Onunla çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan geçen değişik renklerde; beyaz, kırmızı, simsiyah yollar yaptık. Aynı şekilde insanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da muhtelif renkte olanlar var. Kulları içinde Allah'ın yüceliği önünde ancak bilgin kulları ürperir. Allah, karşı konulamaz güç sahibidir ve çok çok bağışlayıcıdır."
Bir Ayet
Ey iman edenler! Eğer siz ancak Allah'a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah'a şükredin. (2/172)
Bir Hadis
Kim yalan söylemeyi, yalanla iş yapmayı bırakmazsa, Allah'ın onun yemesini, içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur.