Sırtüstü düşen bir kedi önce bacaklarını kendisine, kuyruğunu da bacaklarının arasına çeker, başını
yere bakacak şekilde döndürür. Belirli bir noktada tam tersini yaparak bacaklarını ve kuyruğunu açar
ve vücudu tam ters yöne, yani yere doğru döner. Böylece paraşüt etkisi yaratarak, hızını da frenler ve
inişin yumuşak olmasını sağlar.
Yapılan deney ve gözlemlerde bir kedinin alçak bir yerden düşmesinin, yüksek bir yerden düşmesine
göre çok daha fazla hasar yaratabileceği tespit edilmiştir. Örneğin yaklaşık 100 metre yüksekliğindeki,
32 katlı bir binanın tepesinden düşen bir kediye hiçbir şey olmazken, 7 katlı binalardan düşenlerde
ciddi sakatlıklar, hatta ölüm vakaları görülmüştür. Bilim insanları bunu da 'limit hız' ile izah ediyorlar.
Havadan yere düşen cisimler, önce gittikçe artan bir hızla yere düşerler. Sonra kütlelerine bağlı olarak
belirli bir mesafede hızdaki bu artış durur ve 'limit hız' denilen sabit bir hızla yere düşmeye devam
ederler. Yani bir gökdelenin tepesinden atılan madeni bir paranın yere düşme anındaki hızı ile uçaktan
atılan (aynı) paranın hızı arasında bir fark yoktur. İyi ki de yoktur, çünkü bu 'limit hız' olmasaydı ve
cisimler gittikçe artan bir hızla düşmeye devam etselerdi, yağmur damlaları kafamıza kurşun gibi
düşebilirlerdi.
Bu teoriye göre yüksekten düşen kediler, yaklaşık saatte 100 kilometre sürate gelince limit hıza
ulaşırlar, artık hep aynı hızda düşerler ve stresi atlatıp, kendilerine gelir ve gevşerler. Başlangıçta
bahsettiğimiz dönme hareketini yaptıktan sonra, Avustralya'da yaşayan uçan sincapların uçuşuna
benzer şekilde, tüm vücutlarını paraşüt gibi kullanarak, yaralanma olasılığını en aza indirerek, yere
inerler.
Tabii bütün bu deney sonuçları ve teoriler, hayvan hastanelerine gelen kediler göz önüne alınarak
ortaya çıkartılmıştır. Yüksekten düşüp de ölen veya alçaktan düşüp, ölmeyip, olay yerini terk eden, her
iki şekilde de hayvan hastanelerine uğramamış kedilerin sayıları bilinmiyor.