Zekat sadece malı temizlemez, o mala sahip olma hırsını da kalpten temizleyen, eşi benzeri olmayan bir ibadet, Allah'ın müthiş bir lütfûdur.
Dostlar, malumunuz zekât malı temizler. Ancak tek temizlediği şey malımız değildir. Zekât vererek nefsimizin cimriliği de temizlenir.
Malın asıl sahibinin Allah Teâlâ olduğunu hissederek, kabul ederek verince 'ben kazandım' diyen kibrimiz de temizlenir.
Cenâb-ı Hakk'ın emrini tutmuş oluruz, imanımız temizlenir.
Kısacası zekât; maddî, mânevî temizlenmemizi sağlar da farkına bile varmayız.
İnsanların geneli maddî olan kısmına kafa yorduğu için, bugün zekâtla ilgili maddî hususları izah edeceğiz, ancak bunlara değinmeden de geçmek olmazdı.
NİYE RAMAZAN'DA VERİLİR?
* Kardeşlerim, "Ramazanda zekât veriyorlar, başka ayda verilse olmaz mı?" diye, soruluyor. Olur, tabiî ki. Niye yapılıyor bu? Asrı saadet devrinde zekât emri Ramazan Ayı'nda geldiği için Sahabe- i Kirâm bir sene bile beklemeden, ölüm var kalım var hemen verelim peşin peşin, bir an önce yerine ulaşsın diye, zekât vermişler. Allah-u a'lem o günden bu güne bu güzelliği devam ettirmek isteyen Müslümanlar, Ramazan'da zekâtlarını vermeye gayret ederler.
* Bir başka güzellik de tabi biraz ticarî.
Nasıl ticarî? Ramazanda verilen en küçük sadaka, yapılan en küçük amel bile, en az yedi yüz misli sevap kazandırıyor. Yedi yüz misli! Yani bir insan Ramazan Ayı'nda normal farz namazını kılmış olsa, yedi yüz kere farz namazı kılmış gibi sevap kazanıyor.
* "Aman hocam biz bunların hesabını yapmıyoruz, biz âşık adamız öyle hesap kitap için vermiyoruz." diyebilirsiniz ama neticede Allah Teâlâ'nın çok ecir verdiği bir zaman diliminde insan bigâne gibi olmamalı, 'banane' dememeli. Madem ki Allah bu aya itibar etmiş, madem ki Ramazan'ı seçmiş, o vakit Ramazan ayına yakışır ciddiyette olmak önemlidir.
* Dostlar, zekâtı hesaplayamayabilirsiniz; şu kadar buğdayım var, bu kadar tahılım var, bu kadar gıda maddem var, bu kadar mefruşatım var, şu kadar sermayem var... Nasıl hesaplayacağım? Hani pratiğinde işini hesaba, kitaba, tutan adamlar olabilirsiniz de, bazen zekâtla alâkalı hesabı yapmakla zorlanabilirsiniz.
* Size en yakın bir fetva birimini bile aradığınızda, bu hizmeti verebiliyorlar.
Açıyorsunuz Hoca Efendinin biri, "Borcun ne kadar, nereden vereceksin?" diye soruyor ve "Şu kadar malın mı var, şuradan hesap edeceksin." diyor. Formülünü veriyor, bitiyor. Yani ne olur bunu etraftan, sağdan, soldan duyma bilgilerle yapmayınız. Televizyondan bile dinlediklerinizi muhakkak okumayla, muhakkak gene kaynaklara bakarak, değerlendirmeye çalışmanızı âcizane tavsiye ediyoruz.
ZEKâT ŞARTLI VERİLMEZ
* Bakın şu anda onlarca hâdise var etrafımda gördüğüm. Büyük bir yanlışlık yapılıyor zekât meselesinde. Lütfen dikkat edelim. Kıymetli dostlar parayı zekât olarak verdiğin zaman karşıdakinin eline, temellük denilen bir şey var, bu adam bunu istediği gibi kullanmalı. Şartlı veremezsin; "Bunu al bununla otuz gün boyunca yemek yiyeceksin." diyemezsin. ? Yani sen verdiğin parayı şartlı veriyorsun böyle olmaz. Sen kendi cebindeki paraya şart yapıyor musun? Veya sana çalıştığın yerden maaş verilirken "Bak Fatih sana 1.500 lira para veriyorum üç yüzünü çocuklara harca, beş yüzünü buraya." deseler sana, sen ne dersin? "Ya bu para benim, kendim kazandım; çalıştım, bitti seninle işim."
* Zekât verirken karşıdaki adama şart koşulmaz; "Al bu parayla üzerine elbise al" denemez. Kıymetli dostlar, zekâtta temellük şartı vardır. Adamın kendi mülküdür; ister bununla elbise alır, ister bununla yemek yer, -tövbe estağfurullahister çöpe atar. Karışamazsın sen ona.
FUKARANIN ELİNE VERİLİR
* Temellük şartı vardır zekâtta dedik. Geliyor bir adam yurda diyor ki; "Benim otuz bin lira zekâtım var, al şu parayı talebelere yemek dağıt veya giysi alıp dağıt." diyerek yurt müdürüne veriyor. "Eee?" 80, 90 talebe var, ne yapacak yurt müdürü? Bunu alacak güya yemek olarak dağıtacak veya talebelere giysi alacak.
Zekât oldu mu? Hayır zekat olmadı.
* Cami yapılıyor, kurs yapılıyor, hastane yapılıyor diye 100 bin lira zekât veremezsin her işin kendine göre bir âdabı var, her işin namusuna dikkat etmek lazımdır.
* Zaten zekât dediğin nedir ki? Borçsuz harçsız üzerinden bir sene geçmiş, aslî ihtiyaçlarının dışında 100 bin liran olsa 2.500 lira para vereceksin hâlâ dırdır ediyorsun. Nedir ki? Yani kârında kârı. Borcun olmayacak, aslî ihtiyacın olmayacak, üzerinden de bir sene geçecek; 100 bin liran varsa, 2.500 lira veriyorsun.
Evinin, arabanın zekâtı zaten yok...
* Bugün bütün uzmanlar, ekonomistler diyor ki; "Piyasada sihirli bir dokunuşla, acâib bir sirkülasyon likit akışıyla ekonomiler kuvvetlenebiliyor."
* Yani bu insanların söyledikleri rakam ne biliyor musunuz? Yüzde iki buçuk, kırk da birdir. Yani böyle bir likit akışının toplumdaki ekonomik hayata canlılık getireceğini ve sirkülasyon sağlayacağını, bir likit akışının piyasada böyle bir düzene, bir nefes almaya vesile olacağını söylüyorlar.
Bunların hepsi ilmî araştırmalardır.
RAMAZAN HAKKI YERİNE KOYMAKTIR
* Zekâtta bir mesele de şudur, dostlar; ortaya bir laf atılıyor, o lafı da artık hiç suya sabuna dokunmayınca kabul ediyoruz. Geçenlerde bir mahya gördüm, "Ramazan paylaşmaktır" yazıyor. Neyi paylaşmaktır ağabey, neden Ramazan paylaşmaktır? Yani sen şimdi iftar sofrasına adam davet etmeyi, zekât vermeyi, paylaşmak mı zannediyorsun? Hayır ağabey! Ramazan paylaşmak falan değildir. Ramazan hakkı yerine koymaktır.
* Zekât malı senin paran değil ki, sen paylaşasın.
Allah emaneten senin benim gibi günahkârları vesile kılıyor. Kendisi gökten zembille indirecekken, kendisi rezzâk-ı âlem olmasına rağmen tenezzül etmiş, senin elinden fukaraya veriyor. Ne paylaşmasından bahsediyorsun? Allah'ın parası o! Fukaranın hakkı o!
Ne paylaşması!
* Ramazan hakkı yerine getirmektir, Ramazan paylaşmaktır, mü'min zaten her şeyini paylaşır, cennetini bile paylaşır mü'minlerle. Kendi başına bile dua etmez "Yâ Rabbenâ!" "Ey Rabbimiz!" der.
* Biz maşallah cenazemiz olduğunda hemen Yasin okuruz. Yâsîn Sûresi'nde bu nevi insanlar anlatılıyor. "Onlara: Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın, dendiği zaman o kâfirler, mü'minler için: Allah'ın dileyince doyurabileceği kimseyi biz mi doyuracağız? Siz apaçık bir sapıklık içinde değil de nesiniz? dediler." Kâfirlerin ağzından kâfirlerin söyleme şeklini nazarımıza veriyor Sûre-i Yâsîn âyet 47'de, Allah Teâlâ.
* Belki en çok okuduğumuz sûredir. Biz böyle düşünmeyiz, biz zekâtın fukaranın hakkı olduğunu biliriz, fukaraya verirken şartlı vermeyiz, vesselâm.
ZEKAT MALI FUKARANINDIR
Hz Ömer (ra) Efendimiz zamanında, bir adamı Hz Ömer (ra) zekât malı toplaması için Medine-i Münevvere'den, Şam'a gönderiyor.
Hz Ömer Efendimiz müthiş dikkatli bir insan. Daha katar, deve gelir gelmez, "Fazla veren mi oldu zekâtı? Burada bir artış var, çok fazla veren oldu her hâlde." diye soruyor.
Çünkü o zaman beytü'l-mal, devlet alıyor vergiyi, zekâtı herkes suistimal etmesin diye. Aslında ne kadar güzel bir uygulama. Hani devletin bir havuzu olsa da takip etse diye düşünüyoruz.
Hz Ömer Efendimiz'e adam diyor ki: "Ya Ömer ben o zekât mallarıyla Şam'da bir ticaret yaptım. O ticaretle zekât malını üçe, dörde katladım. Böylelikle daha çok zekât parası oldu.
Artık daha çok mü'minlere para vereceğiz, daha çok ihtiyaç sahibinin işini göreceğiz." Hz Ömer Efendimiz bunu duyunca kamçısını eline alır: "Sen Allah'ın malıyla ticaret mi yaptın? Zekât senin malın değil ki! Sen nasıl onun ticaretini yaparsın?" diyerek celâllenir.
* Kıymetli dostlar alıp ona, buna peşkeş çekilen paradan bahsetmiyorum. Gene tekrar Müslümanlara dağıtılmak üzere ticaret yapılan zekât malından söz ediyorum. Allah'ın malıyla yani zekât malıyla ticaret yaptı diye, Hz Ömer Efendimiz derhâl o adamı azlediyor.
AYET-İ KERİME
"Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın Biliniz ki Allah zengindir, övgüye lâyıktır" Bakara: 267
HADİS-İ ŞERİF
Resûlullah Efendimiz, "Zekâtı verilmeyen mallar, ejderha olup sahibinin boynuna sarılır." buyurup şu mealdeki âyet-i kerimeyi okudu: "Hak Teâlâ'nın ihsan ettiği malın zekâtını vermeyenler, iyi ettiklerini, zengin kalacaklarını zannediyorlar. Hâlbuki kendilerine kötülük etmiş oluyorlar. O mallar Cehennemde azap aleti olacak, yılan şeklinde boyunlarına sarılıp baştan ayağa kadar onları sokacaktır." Âl-i İmran: 180
SORDUM-ÖĞRENDİM
Vergi zekâttan düşer mi? Vergi devletin veya bir kurumun, çalışma müessesenin aldığı paydır. Zekât ise bunlar çıktıktan sonra senin elde ettiğin kârla alâkalıdır. Meselâ bu sene yüz lira kazandın. Bu yüz liranın altmış lirasını vergiye veriyorsan sana kalıyor kırk. Bu kırk liranın kırkta biri, bir lira yapıyor. Zekâtta kırkta bir veya yüzde iki buçuk tabandır, tavan değildir, aklı olan verir.
DUA
Kurân-ı Kerim'den Dua Âyeti: "Ey Rabbimiz! Unuttuk, yahut yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz! Bizden evvelki ümmetlere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme! Ey Rabbimiz! Tâkat getiremeyeceğimizi bize taşıtma. Bizden s��dır olan günahları sil, bağışla, bizi esirge! Sen bizim Mevlâmızsın! Artık kâfirler güruhuna karşı bize yardım et!" Âmin. Bakara: 286