Babacan, Trump'ın yerleşik norm ve uluslararası anlaşmalara ABD'nin çıkarları açısından somut sonuç odaklı bakan bir lider olduğuna vurgu yaparak, kendisinin gerektiğinde tek taraflılık üzerinden yürüten tacir-iş adamı müzakereciliğine sahip bir figür olduğunu anımsattı.
Yeni başkan Joe Biden'in, Trump'ın aksine, tek taraflılığa karşı geleneksel çizgiye dönen ve kurumsal zeminde hareket eden bir figür olduğunu belirten Babacan, şunları kaydetti:
"Devlet aklının gerekleri doğrultusunda 'Amerikan rüyası'nın tadil ve tahkim ettirileceğine dönük küresel düzeyde bir inanç ve güven inşası çabası öne çıkacak. Bunun için ise bir tarafta liberal uluslararasıcılığın normlarına yaslanan retorik ve söylemsel bir tazelenme, bir tarafta ise kurumsal zemine dayalı ve çok taraflılığı (bölgesel ve küresel yapılar, anlaşmalar ve ittifaklara yeniden vurgu) işleten bir küresel liderlik siyaseti göreceğiz. NATO ittifakının bizatihi varlığı, etkinliği, gücü ve dayandığı söylenen normlarına dönük bir kuvvetlendirme-yeniden yapılandırma çabasını beklemek, bu bağlamda mümkün."
Babacan, Biden'in Barack Obama'nın yardımcısı iken iki dönem boyunca Orta Doğu'dan sorumlu olduğunu hatırlatarak, özellikle Obama'nın ikinci döneminden bugünlere bölgede istikrarsızlık üreten politikalarının, tamamlanmamış ve açık bırakılmış gerilim hatlarının Orta Doğu-Afrika-Kafkasya'ya dayatıldığını, Trump'a iç savaşlar, terör yapılanmalarının artan etkinliğini ve mezhep eksenli gerilimler bıraktığını vurguladı.
"PYD-YPG'Yİ LEGAL BİR MUHALEFET YAPISI OLARAK TAHKİM ETTİRME YOLUNDA BİR STRATEJİYİ BEKLEYEBİLİRİZ"
Babacan, Biden'ın başkanlık döneminde, Savunma Bakanlığında (Pentagon) ve ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı'nın (CENTCOM) öncelik tanımlamaları doğrultusunda Orta Doğu'ya ilişkin stratejisinin ana yönünün ve askeri varlığın tahkiminin süreceğini öngörmenin mümkün olduğunu anlattı.
Orta Doğu'daki en önemli başlığı Suriye'nin kapladığına işaret eden Babacan, şöyle devam etti:
"Obama döneminde başlayıp Trump döneminde aynen sürdürülen temel stratejisi gereği, Suriye'nin kuzeydoğusunda, az maliyetli ve geriden yönlendirilen, enerji ve İsrail'in güvenliği başlıklarına bir nevi garantörlük hizmeti sunacak vekil-paramiliter-terör güçlerine daha da yatırım yapılacağı, hatta iç yapılanmalarında birtakım niteliksel değişikliklere gidilebileceği beklenebilir. Yani meşruiyet anlamında uluslararası toplumun onayını da kazanabilmek adına PYD-YPG unsurlarının içeriğinde bir niteliksel değişime gitmek suretiyle, bizatihi kendisi tarafından da resmi olarak terör örgütü kabul edilen PKK'nın görünür unsurlarının Irak tarafına çekilerek, bu yapıyı (PYD-YPG) legal bir muhalefet yapısı olarak tahkim ettirme yolunda bir stratejiyi bekleyebiliriz. Türkiye'nin bu meseleye dair güvenlik hassasiyetlerinin de bu yeni mimariyle birlikte manipüle ve ikna edilmesi tasarlanan uluslararası toplum üzerinden dışsal bir baskılanmaya uğratılma çabası, bu bakımdan önümüze çıkacak muhtemel bir senaryo olabilir. Özetle Türkiye burada, hibrit bir baskılama stratejisi ile karşı karşıya kalabilir."
Babacan, Doğu Akdeniz'deki mevcut duruma vurgu yaparak, Biden döneminde bu bölgede daha aktif bir Amerikan politikası beklenebileceğine dikkati çekti.
Biden'ın İran-Körfez-İsrail dengesini işletme biçiminin ise Trump'tan belki de en belirgin farklılaşabileceği alan olacağını dile getiren Babacan, "Ne var ki Amerikan devlet politikasının soğuk savaş boyunca ve sonraki süreçte hep ulaşmayı hedeflediği Arap-İsrail normalleşmesini elinden kaçırabilecek hamlelerden de özenle uzak duracaktır. Arap-İsrail yakınlaşmasını sağlayan parametrelerden biri olan Trump döneminde Suudi-BAE ekseniyle olan angajmanın, İran ile nükleer müzakere ve anlaşmaya yeniden oturmayı düşünebilecek bir Biden yönetimi açısından nereye konacağı, çetrefilli bir husus olarak duruyor." ifadelerini kullandı.
Medipol Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdurrahman Babacan: