Dünya Müslüman Alimler Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Ali Muhyiddin el-Karadaği, A Haber'e özel açıklamalarda bulundu. El-Karadaği, Avrupa'da hızla yükselişe geçen islamofobiden, Arap ülkelerinin İsrail ile normalleşme kararına kadar pek çok önemli meseleyi değerlendirdi ve sert sözler söyledi.
Soru: Sayın Karadaği, Fransa'da İslam'ı hedef alan karikatürleri sınıfta gösteren bir öğretmen öldürüldü. Ardından da Müslümanlar hedef tahtasına koyuldu. Yaşananları nasıl yorumluyorsunuz?
Takvim Gazetesini telefonuna indir | Android
Takvim Gazetesini telefonuna indir | App
Takvim Gazetesini telefonuna indir | Huawei App
Yanıt: Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un İslam'ı veya başka her hangi bir dini hedef almaya hakkı yok. Hatta bu Fransa kanunlarına da aykırı. Kanun gereği din ile devlet işleri bu ülkede ayrılmıştır. Mesela kiliseyi siyasete, siyaseti de kiliseye müdahale etmekten men etmişlerdir. Şimdi Macron'un söyledikleri bir dine müdahaledir. Hele ki rahmet dini olarak nam salmış bir dine. Ayrıca bu durum 1 milyar 700 milyon Müslümanı da incitiyor. Yani hiçbir durum, islam dini gibi muazzam bir dine hiç kimsenin saldırmasına hak vermez. Başka dinlere de saldırımaz. Yani bir genç bir suç işlemiş. Sen bunu tüm Müslümanlara mal edemezsin. Hatta dikkat edilirse dünyada ki aşırılık yanlısı kesimin oranı yüzde bire bile tekabül etmez. Şimdi siz nasıl 1 milyar 700 milyon insanı, küçük bir grup yüzünden suçlu ilan ediyorsunuz. Gerçekten bu durum hem insani ve hem de kanuni olarak doğru bir yaklaşım değil.
Soru: Batılı liderlerin ne yazık ki dillerinden düşürmediği bir kavram var. o da, "İslami terörizm". Siz de sık sık bu ifadenin kullanılmasına karşı çıkıyorsunuz. Bu tarz söylemler, Avrupa'da islamofobiyi daha da körüklemiyor mu?
Yanıt: Dinimiz barış ve esenlik dinidir. Suç işleyen Müslümanların oranı da dediğim gibi, milyonda bir bile değil. Bundan dolayı "İslami terör" kelimesi asla ne kanunen ve ne de insani açıdan kabul edilemez. Suçun şahsiliği ilkesi vardır. DEAŞ, El Kaide veya başka bir isim kullanırsınız. Yani adları ile işledikleri cürmü söylersiniz. Ancak İslam'ı terör kelimesi ile yan yana koymak asla doğru bir tabir değil. Ayrıca neden sadece İslam dini? Neden diğer kesimlere böyle bir yaklaşım yok? Örneğin işgalci İsrail, Filistinlileri öldürüyor, yaralıyor, topraklarını gasp ediyor, insanları sürgün ediyor. Biz burada Yahudi dinini suçlayın demiyoruz. İşgal gücüne karşı neden "terörist" kavramını kullanmıyorsunuz? Biz asla bir genelleme içinde değiliz. Hristiyanlarda öyle. Srebrenitsa'da bir veya iki gecede 9 bin civarında Müslüman katledildi. Ne oldu? Hiçbir şey. Biz kalkıp "Hristiyani terör" demedik. Asla zaten inancımız buna müsaade etmez.
Soru: Başkan Recep Tayyip Erdoğan da, Avrupa'da Müslümanların karşı karşıya kaldığı sorunlara her defasında dikkat çekiyor. Son olarak, İslam dünyasına seslenerek birlik çağrısı yaptı. Müslümanların dayanışma içerisinde olması gerektiğine bir kez daha dikkat çekti.
Yanıt: Biz İslam ümmetinin bu hale gelmesinde, ayrılığa düşmesinin etkili olduğunu söylüyoruz. Çünkü gerçekten parçalara ayrıldı. Tıpkı Âlemlerin Rabbi'nin söylediği gibi "ayrılmayınız, başarısız olursunuz ve gücünüzü kaybedersiniz" gücümüzü kaybettik bu ayrılıklardan dolayı. Hepimizi etkiledi bu durum. Bundan dolayı İslam ümmeti bir olsaydı aramızda bu sızmalar, bu ayrışmalar olmazdı. İslam ümmetinin bir heybeti, bir gücü var. Onu basite alamazsınız. Allah'a hamd olsun.
Soru: Türkiye, İslam dünyasını sevindiren bir karara imza atarak Ayasofya camisini yeniden ibadete açtı. Bu tarihi kararı siz nasıl yorumluyorsunuz?
Yanıt: Biz bununla ilgili bir açıklama yaptık. Ve tüm dinlerin bu konudan memnun olması gerektiğini söyledik. Çünkü Ayasofya ayaklar altında olan bir müzeden camiye çevrildi. Bugün hak ettiği değere ve saygıya kavuştu. Yani bir kilise mescide dönüştürülmedi. 600 yıl camiydi. 70 yıl ara yaşandı. Şimdi tekrar eski görevine döndü. Bundan dolayı biz bu büyük adımı hoş karşıladık. Mutluluk duyduk. Aynı şekilde herkesin bundan mutluluk duyması lazım. Ayrıca belgelerle de sabittir. Burası Allah rahmet eylesin Fatih Sultan Mehmed'e ait bir vakfın üstüne kayıtlı. Ve vakıf senedinde bu yerin karşılığının verildiği ve cami olarak kullanılacağı açıkça beyan ediliyor. Bundan dolayı asli görevine dönmesi bizi mutlu etmiştir. Vesile olanlardan Allah razı olsun.
Soru: Tabi bir taraftan da, Filistin topraklarını işgal eden İsrail ve Tel Aviv yönetimiyle normalleşen bazı Arap ülkeleri var. Siz bu adımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yanıt: Bu tür anlaşmaların hiçbir izahı yok. Yani mesela Birleşik Arap Emirliği'nin (BAE) İsrail ile sınırı yok. Hiçbir zamanda İsrail'le bir savaşa girişmemiş. Peki, neyin barış anlaşması? Bahreyn'de öyle. Bu anlaşmaların amacı işgalci İsrail'in kontrol dairesini Körfez'e kadar genişletmesine hizmet ediyor. Şu an geldikleri bölgeleri hayallerinde bile görmüyorlardı. Biz BM nezdinde işgalin gölgesindeki bu normalleşmeyi kınadık. Yani bunu 1967 sınırlarına dönme koşuluyla yapsaydılar en azından bir karşılığı var diyecektik. Ancak Netanyahu bile "barış karşılığında barış" diye bir anlaşma yok diyor. Eskiden Araplar "toprak karşılığında barış" derlerdi. Bugün bundan vazgeçtiler. İsrail'le barış, normalleşme, anlaşma yok derlerdi. Ama maalesef tüm bunlar gitti. Şimdi yapılan İsrail'e destek olmak, ona sırtını vermek. Bu da tüm dünya nezdinde Filistin davasına ihanettir. Aksa'ya ihanettir. Çünkü hala aksa işgal altında. Ve onlar işgal edenle normalleşiyorlar.