Kazakistan'ın batısında "LPG'ye yapılan zamlar ve sosyoekonomik durumun kötüleştiği" gerekçesiyle 2 Ocak'ta başlayan protestolar, ülkenin diğer kesimlerine yayıldı. Sokak olaylarına dönüşen gösterilerde güvenlik güçleri ile protestocular arasında çatışmalar yaşandı. Polis araçları ile askeri araçları ateşe veren, devlet binalarına giren protestoculara güvenlik güçleri müdahale etti.
Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, protestolardan sorumlu tuttuğu hükümetin istifasını kabul etti. Protestoların yayılması sonucu olağanüstü hal ilan edildi.
Tokayev, ülkedeki mevcut durum nedeniyle üyesi oldukları Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) ülke liderlerinden yardım istedi. KGAÖ Kolektif Güvenlik Konseyi'nin aldığı karar doğrultusunda Kazakistan'a asker gönderildi.
"ACELE ETMEMEK LAZIM, İŞİN ARKASI ÇOK KARIŞIK..."
Sabah yazarı Mahmut Övür, bugünkü köşesinde Kazakistan'daki gelişmelere ilişkin şunları yazdı:
Dünyanın gözü Ukrayna-Rusya gerilimine ya da Çin-ABD ilişkileri nedeniyle Pasifik bölgesine odaklanmışken, hiç hesapta olmayan Kazakistan'ın sıvı gaza yapılan zam nedeniyle karışması bizi şaşırtsa da birileri hiç şaşırmadı.
ABD, "Ne oluyor?" bile demedi, Rusya ise "Canıma minnet" diyerek Kolektif Güvenlik Antlaşma Örgütü'yle birlikte gelen davete icabet edip, "Kazakistan'a el koydu" diyebileceğimiz bir tavır aldı.
İnanılır gibi değil ama durum bu... Kazakistan gibi otoriter bir ülkede ciddi bir muhalefet örgütlenmesi yokken, nasıl oldu da bir anda o şehirler yakılıp yıkılmaya başladı? Sokakta silahlar dağıtıldı?
Olaylar çığırından çıktığında, Kazakistan'ı iyi bilen, zamanında orada iş yapmış, hâlâ da yakın ilişkisi olan bir dostumu aradım; "Ne oluyor? Orayı da Sorosçular ve FETÖ'cüler mi karıştırıyor?" diye sordum. Cevabı imalıydı:
"Acele etmemek lazım, işin arkası çok karışık..."
Gerçekten de çok karışıktı. Özellikle Rusya'nın taleplerini görünce donup kaldım. Oysa olayı duyduğumda aklıma ilk gelen, Avrasya'yı Ortadoğululaştırmak isteyen bir ABD aklının devrede olduğu gerçeğiydi. Birçok insan da hâlâ böyle düşünüyor. Bu teze göre, Çin'in İpek Yolu projesini durdurmak, Rusya'yı da çevrelemek için ABD ve büyük oranda da düşüşe geçen küresel emperyalizm, Soros ve FETÖvari aparatlarını kullanarak Kazakistan'ı karıştırıyordu.
Bir anlamda "Avrasya Baharı"nın fitili ateşleniyordu.
Aslında son dönemde kimse böyle bir öngörüde bulunmadı. ABD'nin bölgede uzun yıllardır hazırlık yaptığı biliniyordu ama neyi, ne zaman harekete geçireceği ve geçirdiğinde kime hizmet edeceği bilinmiyordu.
Sadece ABD'nin apar topar Afganistan'dan kaçması nedeniyle şöyle bir soru işareti oluşmuştu: Acaba ABD, bölgeyi karıştıracak kirli bir hesap peşinde mi?
Çünkü herkes biliyor ki, Rusya dahil büyük güçler Avrasya'yı rahat bırakmayacak. Buna Kazakistan'ın son 10 yılda yaptığı alfabe ve ilişki değişimini, Türkiye ile birlikte Türk Devletleri Teşkilatı'nda aktif rol üstlenmesini de eklemek gerekiyor. Kimi bölge ülkelerinin tek tek güçlenip uyanmasından, kimi de Avrasya coğrafyasında Türkiye eksenli yeni bir güç merkezinin oluşmasından rahatsızdı.
Ayrıca Çin'i durdurmak için ABD ve Rusya'nın bu bölgeye ilişkin hesaplar yaptığı da bir gerçekti.
Peki, gelinen nokta bu tezlerle örtüşüyor mu?
Henüz erken ve sonu nereye varır bilinmez ama şu gerçek oldu: Rusya, Kazakistan'a yeniden döndü ve tıpkı Suriye'de olduğu gibi çıkmayacağı da çok açık. Durumu en çarpıcı biçimde Rusya'nın propaganda medya kuruluşları yöneticisi Margarita Simonyan duyurdu:
"Kazakistan'a tabii ki yardım edebiliriz ancak bazı koşullar olmak zorunda."
Simonyan, hiç çekinmeden sömürge dayatması diyeceğimiz o koşulları da şöyle sıralıyor:
1- Kırım'ın Rusya'nın toprağı olduğunu kabul etmesi.
2- Rusça'nın Kazakistan'ın 2. dili olarak kalması.
3- Kiril harflerine dönüş.
4- Rus okullarına serbestlik.
YAZIYA GİTMEK İÇİN TIKLAYIN
KAZAKİSTAN'DAKİ OLAYLARIN HATIRLATTIKLARI
Sabah yazarı Okan Müderrisoğlu bugünkü köşesinde Kazakistan'daki gelişmelere ilişkin şunları yazdı:
Kazakistan'da tanık olduğumuz sarsıcı gerçekler dizisi bize bir kez daha gösteriyor ki dünyanın jeopolitik merkezi Avrasya ekseninde yeniden inşa ediliyor. Elbette malum olayların ekonomik, etnik ve sosyolojik alt yapısı olabilir. Bilhassa gelir dağılımı sorunları yani zengin bir ülkede dar patikaya sıkışan insanların öfkesi, kolaylıkla etki altına alınabilen gençlerin tepkiselliği protestoların kaynağı olarak gösterilebilir. Ama unutmayalım... Orta Asya Türk Cumhuriyetleri içinde Kazakistan; ekonomik gelişimi ile fark yaratan, eğitim ve altyapı yatırımları ile dikkati çeken, çok yönlü diplomasisi ile örnek gösterilen bir ülke. Rusya, Çin ve Batı blokunu aynı anda gözeten, Türkiye'yi ise özel olarak önemseyen Kazakistan'da, esasen toplumsal ve bürokratik bünyede ilginç kırılımlar da söz konusu. Rusya'ya bağlılığı tartışma götürmez elitler, Dubai'de kendine özel hayat kuran Kazaklar, yüzü Türkiye'ye dönük olanlar ile Türklere engel çıkarma misyonunu benimseyen gruplar, ülkenin batı bölgesinde yerleşik geleneksel muhalif unsurlar...
Neresinden bakarsanız bakın...
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın liderlik ettiği "Türk Devletleri Teşkilatı" (TDT) modelinin zamanlaması ve önemi şimdi çok daha iyi anlaşılıyor. Hamaseti aşan gerçekçi ve dengeli ortaklıkların gerekliliği ise coğrafyamızdaki tüm ülkelerin bağımsızlığının da teminatı haline geliyor.
Kazakistan tecrübesi teyit ediyor ki... TDT, mutlaka "Güvenlik ve Askeri İşbirliği" mekanizması da kurmalı. Ayrıca üye ülkeleri, ekonomik şoklara karşı koruyacak "Fon/Banka Sistemini" devreye almalı.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önceki gün yürüttüğü telefon trafiği, TDT'yi hakiki manada ete kemiğe büründürecek faaliyetlerin de hızlanmasına yol açtı.
Kazakistan'a gelince...
Türkiye örneği dün gibi hafızalarda iken... Maalesef, toplumsal olaylara vakitlice, tam ve doğru teşhis koymakta zorlanan Nursultan yönetimi, TDT'nin olağanüstü toplanması önerisine de aynı hızda karşılık üretemedi. Hali hazırda, sembolik sayıda Rus askeri ile ülkesindeki stratejik noktaları koruma altına almayı tercih eden Kazak yetkililerin, -biraz gecikerek- 11 Ocak'ta TDT Dışişleri Bakanları çevrim içi toplantısına yeşil ışık yakması -yine de- yerinde bir hamle oldu.
Unutmayalım ki...
Türk ve Müslüman dünyası başta olmak üzere küresel sisteme adalet temelinde bakan, gizli ajandası olmayan tek ülke Türkiye'dir!