TÜRKİYE'DEN "İŞGALE SON" TALEBİ
Türkiye, UAD'nin danışma görüşü oluşturulması sürecinde 26 Şubat 2024'te yaptığı sunumda, İsrail'in, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını engellediğini ve bu sebeple işgali "derhal ve koşulsuz olarak" sona erdirmesi gerektiğini vurgulamıştı.
Sunumunda, İsrail'in Filistin'deki işgaline son vermesi ve 1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan egemen ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını öngören kalıcı ve sürekli bir çözüme ulaşılması çağrısını yineleyen Türkiye, uluslararası toplumu ve kuruluşları, üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye davet etmişti.
Türkiye, özellikle Doğu Kudüs'ün statüsünün değiştirilmesinin uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler (BM) kararlarına aykırılık teşkil ettiğini belirtmişti.
ABD VE İNGİLTERE'DEN İSRAİL'E DESTEK
ABD ve İngiltere ise İsrail'in tezlerini savunarak, Divan'dan herhangi bir danışma görüşü vermemesini istemişti.
İngiltere, İsrail-Filistin uyuşmazlığının ikili müzakereler yoluyla çözülmesi ve Divan önüne getirilmemesi gerektiğini savunurken, ABD tarafı ise İsrail'in Filistin'i işgalini "güvenlik endişeleri" gerekçesiyle meşru göstermeye çalışmıştı.
BM'NİN SORULARI
BM Genel Kurulu 30 Aralık 2022 tarihli kararında UAD'den, Divan Statüsü'nün 65. maddesine dayanarak 1967'deki savaştan bu yana İsrail'in Filistin'deki işgalinin hukuki neticelerine ilişkin iki soru yöneltti.
BM Genel Kurulunun Divana sunduğu sorular, şu şekilde:
1- İsrail'in, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını sürekli olarak ihlal etmesinin, işgali sürdürmesinin, 1967'den bu yana Filistin topraklarındaki yerleşim ve ilhak faaliyetlerinin, Kudüs'ün demografik yapısını, karakterini ve statüsünü değiştirmeye yönelik faaliyetlerinin ve ilgili ayrımcı mevzuat ve tedbirleri kabul etmesinin hukuki sonuçları nelerdir?
2- İsrail'in, ilk soruda belirtilen uygulamaları, işgalin hukuki statüsünü nasıl etkilemektedir ve bu durumun tüm devletler ve Birleşmiş Milletler için doğurduğu hukuki sonuçlar nelerdir?
Danışma görüşü talebi 17 Ocak 2023'te BM Genel Sekreteri tarafından UAD'ye ulaştırılırken Divan, BM üyesi devletlere ve Filistin'e, danışma görüşü istenen sorular hakkında yazılı ve sözlü beyanda bulunma haklarına ilişkin bildirim yaptı.
Birleşmiş Milletlerin temel yargı organı Divan'ın görevleri arasında ilk olarak, devletler arasında ortaya çıkan hukuki ihtilafları uluslararası hukuka uygun şekilde çözmek, ikinci olarak da kendisine yönlendirilen hukuki konularda danışma görüşü bildirmek bulunuyor.
BM organları ve faaliyet alanlarıyla ilgili olması şartıyla BM yetkili kuruşları uluslararası hukuka ilişkin konu hakkında UAD'den danışma görüşü isteyebilir. Devletler, Divan'dan danışma görüşü isteyemez.
UAD bu meselede İsrail'in, işgal ettiği Filistin'deki politikaları ve uygulamalarının hukuki sonuçlarına ilişkin bağlayıcı olmayan danışma görüşünü açıklayacak.
DANIŞMA GÖRÜŞÜ POLİTİK BASKI ARACI
UAD'nin verdiği danışma görüşleri her ne kadar bağlayıcı olmasa da birçok devlet ve kuruluş tarafından dikkate alındığı ve verilen görüşe uygun hareket edildiği belirtiliyor.
Danışma görüşleri, ileride açılabilecek benzer konulardaki davalarda Divan'ın ne yönde karar verebileceğini de gösterirken, danışma görüşü aleyhine hareket eden devletler açısından politik baskı aracı olarak kullanılabiliyor.
Divan'ın, İsrail'in Filistin topraklarında inşa ettiği duvara dair 2004'te verdiği danışma görüşünde, duvarın hukuka aykırı olduğunu tespit etmesinin ardından birçok devlet ve şirketin, söz konusu duvarın inşasına katkı sunmaktan imtina etmesi, İsrail'e sattıkları inşaat malzemelerinin duvarın yapımında kullanılmaması şartı koyması dikkati çekiyor.
Yine UAD'nin 22 Temmuz 2010'da uluslararası hukukta bir devletin tek taraflı olarak bağımsızlık ilan etmenin yasaklanmadığı yönünde verdiği danışma görüşünün ardından, Kosova'nın bağımsızlığının meşruiyeti arttı ve bağımsızlığını tanıyan devlet sayısı çoğaldı.
UAD'nin görüşünün, işgalin uluslararası hukuka aykırı olduğu yönünde olması durumunda, bunun İsrail ve diğer ülkeler açısından getirdiği sonuçları da tespit etmesiyle, İsrail'in Gazze'de ve diğer Filistin topraklarında uyguladığı ihlallerin sonlandırılması yönündeki baskının artması bekleniyor.
Buna ek olarak, İsrail'e askeri, siyasi ve mali destek veren ülkelerin de uluslararası toplum tarafından bu desteklerini sonlandırmaları yönünde gelecek çağrıları yanıtlamak zorunda kalmaları öngörülüyor.
DAVALI DAVACI AYRIMI YOK
Güney Afrika'nın, İsrail aleyhine, Soykırım Sözleşmesi'nin ihlali sebebiyle Uluslararası Adalet Divanında açtığı dava, iki ülke arasında çekişmeli yargılama anlamına gelirken, yarın başlayacak danışma görüşü, iki devletin karşı karşıya geldiği bir dava niteliği taşımıyor.
Danışma görüşünde, davalı-davacı şeklinde ayrım bulunmuyor ve UAD, BM organları ya da kuruluşlarının faaliyet alanlarına ilişkin yönelttiği sorular hakkındaki görüşünü açıklıyor.
Divan Statüsü'nün 66. maddesi gereği, BM üyesi ülkeler, danışma görüşü istenen konular üzerine yazılı ve sözlü beyanda bulunma hakkına sahip.
Çekişmeli davalardan farklı olarak herhangi bir ad-hoc hakim atanmadığından, danışma görüşü kararını UAD'nin daimi 15 hakimi verecek.
Buna ek olarak soykırım davası sadece Gazze'de işlenen soykırım suçlarını ve ihlalleri ele alırken, yarın açıklanacak danışma görüşünün kapsamında, Gazze'nin yanı sıra Batı Şeria ve Doğu Kudüs dahil olmak üzere tüm Filistin topraklarındaki başta işgal ve ilhak olmak üzere birçok uluslararası hukuk kuralının ihlali yer alıyor.