Yalan siyasetini çürüten tablo! Kaos korosu yine çuvalladı

Türkiye'de kaos lobisi elini nereye atsa çabaları boşa çıkıyor. Ekonomiyi kötü göstermek için türlü çarpıtmalarla sahaya çıkanların yalanları, tek tek ortaya çıkıyor. İktidar için çöpten bile medet umanların son argümanı olan "borç batağındayız" yalanı da tutmadı. Takvim Gazetesi Ekonomi Müdürü Faruk Erdem, yalan siyaseti ile ekonomiye yapılan saldırıların perde arkasını anlattı. İşte detaylar...

Giriş Tarihi :16 Haziran 2021 , 11:41 Güncelleme Tarihi :16 Haziran 2021 , 11:58
Yalan siyasetini çürüten tablo! Kaos korosu yine çuvalladı

Türkiye'de seçimle bir yere gelemeyeceğini anlayanlar türlü yollarla iktidar devşirmeye çalışsa da çabaları boşa çıkıyor. Pandemi döneminde Türkiye'nin diz çökmesini, kriz ortamı oluşmasını arzu edenler bunun için büyük çaba içine girdiler. Ancak Türkiye aldığı etkin ve hızlı kararlar ile pandemi döneminde hem işyerlerini hem işçileri hem de hane halklarını desteksiz bırakmadı.

Bu güne kadar yapılan desteklerin mali boşunu 660 milyar lirayı geçerken neye ihtiyaç varsa o destek yapılmaya devam ediyor. Bütün çabalarına rağmen istediklerini alamayanlar son olarak 'devlet borç batağında' yalanına sarıldılar... Gelin son 1 yılda yaşananlara şöyle bir bakalım...

PANDEMİYE SARILDILAR OLMADI
Bütün dünyayı etkisi altına alan korona salgını ile Türkiye düşmanları içeride ve dışarıda ellerini ovuşturmaya başladılar. Pandemi sadece sağlık alanında değil ekonomide de ağır tahribatlar yapıyor ve küresel bir krize yol açıyordu. Sınırlar kapanıyor, insanlar evlerine kapanıyordu. Tam aradıkları ortamdı... Hemen ortaya çıktılar, 'batıyoruz bitiyoruz' propagandasına başladılar. Ama istedikleri olmadı. Çünkü Türkiye sağlıkta gerçekten dünyaya örnek bir altyapı kurmuştu. Hastaneler tıkır tıkır çalışıyor, dünya maske savaşı verirken Türkiye ülkelere sağlık malzemesi yardımı yapıyordu. Şehir hastaneleri vizyonunun ne kadar önemli olduğu da ortaya çıkmıştı.

DESTEK BAHANESİ DE TUTMADI
Alınan tedbirler ile kimse nakitsiz bırakılmıyor tedarik, üretim kesilmiyordu. Avrupa'da market raflarında yiyecek bulunmazken Türkiye'de hiçbir şeyin sıkıntısı yaşanmıyordu. Destekler anında vatandaşa ulaşıyor krizin etkisi en hafif atlatılması için çaba gösteriliyordu. Sonunda Türkiye desteklerde OECD ülkelerinde milli gelire oranla birinci sırada yer alıyor, koca koca ekonomiler yüzde 20'nin üzerinde küçülürken 2020'de büyüyen iki ülkeden biri oluyordu. Fesih yasağı ile istihdamı koruyor, KÇÖ ile işçi ve işveren destekleniyordu. Türkiye diz çökecek beklentisi ellerinde patlamıştı.

REZERV TARTIŞMASI ELLERİNDE PATLADI
Bu dönemde arzu ettiklerini bulamayanlar bu kez bir rezerv tartışması ortaya attılar. Ancak Merkez Bankası'nın düzenli olarak yayımladığı rakamlar onları yalanladı. 'Kasamız boşaldı' yalanına son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan 'rezervlerimizin 100 milyar dolara alıştığını' açıklayarak cevap verip son noktayı koydu. Bu da ellerinde patlamış yalancının mumu çabuk sönmüştü…

ÇÖPTEN İKTİDAR ÇIKMADI
Çöpten insanların yiyecek topladığı yönünde sahte fotoğraflar sunan muhalefetin elinde bu palanda patladı. Fotoğrafların sahte olduğu çok kısa sürede anlaşıldı, 'millet aç aç' propagandası boşa çıktı. Ancak bu yalanı ortaya atanlar hiç utanmadı, özür bile dilemedi.. Fakat millet gerçeği görmüştü.

SOKAKLARI KARIŞTIRMA PLANI DEŞİFRE OLDU
Neye el atsalar ters tepince bu kez sokakları karıştırmaya yeltendiler. Önce bir rektör atamasını bahane ettiler, ama birkaç radikal dışında destek bulamadılar. Bu kez Anadolu gezilerinde sahte esnaflarla algı oluşturmaya çalıştılar fakat yalan çok çabuk ortaya çıktı.

ERKEN SEÇİM YAYGARASI HAVADA KALDI
Bir yandan sokakları karıştırmak isteyen bu kesimler bir yandan da erken seçim iddialarını ortaya atıp piyasaları bozmaya çalıştı. Erken seçim tartışmaları ile makro dengeleri bozmak amaçlandı, ancak gerekli cevabı aldılar piyasada bu iddialara itibar etmedi. Kısa süreli panikler dışında piyasada bozulma olmadı.

AŞI YALANI ÇARE OLMADI
Kaos çıkartıp vatandaşa karamsarlık pompalamak isteyen bu kesimler bu kez aşı meselesine el attı. "Aşı yok, randevu alamıyoruz" yalanlarını sosyal medyadan yaymaya çalıştılar ama bu da kısa zamanda boşa çıktı. Türkiye 33 milyon doz aşıya ulaştı ve şimdi hemen her kesime aşılama çalışmaları hızla sürüyor. Normalleşmeyle birlikte iktisadi faaliyet canlandı, sanayi üretimi, ihracat, ciro endeksleri pandemi öncesi rakamlara ulaştı. Turizmin de canlanmasıyla birlikte özellikle hizmet sektöründeki sorunlar da büyük ölçüde çözülmüş olacak.

EKONOMİK VERİLERİ BEĞENMEYİP KURUMLARA SALDIRDILAR
Kaostan iktidar devşirmeye çalışanların bu kez yöntemi devletin asırlık kurumlarına saldırmak oldu. Başta TÜİK olmak üzere devlet kurumlarının itibarını zedelemeye yönelik propaganda eylemlerine başladılar. Çünkü açıklanan rakamlar onların planlarını bozuyordu. Türkiye büyümede, ihracatta, sanayi üretiminde, ciro endekslerinde konut, otomobil satışlarında hem V tipi büyümeleri sağlıyor hedeflerine adım adım ilerliyordu. Ancak bu ergen kafasındaki saldırılarla komik duruma da düştüler.

KISITLAMA PROPAGANDASI
Son dönemde ise hükümetin aldığı kısıtlama kararları ile toplumda bir isyan başlatmaya çalıştılar. Sosyal medyadan, kendi medyalarından vatandaşın, esnafın kısıtlamalara karşı olduğu, herkesin perişan olduğu gibi algılar yaymaya çalıştılar. Ama taraftar bulamadılar. Çünkü hükümet bilim kurulunun tavsiyeleriyle hareket etti ve zamanı gelince de kısıtlamaları kademeli olarak kaldırmaya başladı.

KARADENİZ'DE GEMİLERİ BATTI
Normalleşmeyle birlikte iktisadi faaliyet canlanınca bu kaos planı da tutmadı. Tam da bu sırada Karadeniz'den yeni doğalgaz keşfinin müjdesi geldi. Bu kez milletin ortak sevincine katılamayanlar, bu müjdeyi karalamaya, küçümsemeye kalktılar. Geleceğin yatırımını doğalgaz faturalarıyla anlatmaya çalıştılar. Doğalgaz konusunda yapılan deva yatırımlar onlara cevap oldu. Çok geçmeden karada petrol altın, güneş enerjisi gibi hamlelerle iyice sustular.

ŞİMDİKİ YALAN DEVLETİN BORCU...
Öncelikle bu borç meselesini biraz açalım. Kendi ekonomimizden de düşünerek örneklendirelim. Kimler borç alır ve kime borç verilir sorularını cevaplamaya çalışalım.

Borç almak isteyen birisinin bunu ödeyeceğine dair teminatı olması gerekir. Dolayısıyla karşı tarafın bunu ödeyeceğini bilinirse borç verilir. Yani borç alabilen birisinin ekonomik gücü vardır. Yoksa ödeme gücü olmayan birine kimse borç vermez. Yani borç alabilmek bir ekonomik gücü de gösterir.

Dolayısıyla ekonomik gücü olmayana borç verilmez.

Ekonomik gücü olup borç alamayan da var mıdır? Evet vardır. Kişinin ekonomik gücü olsa bile herkese borcu vardır bu yüzden de borç veren şüpheyle yaklaşır. Dolayısıyla biz katılmasak da sistem bunun üzerine kurulmuş. Ekonomik gücü olan ve borcu az olan daha kolay borç bulabiliyor.

Bankaya gittiğinizde kredi çekerken mutlaka maaş bordronuza bakarlar. Ev kredisi çekiyorsanız konutu ipotek ederler. Yani bir güvence isterler. Eğer çok fazla krediniz varsa ödeme gücünüz olsa da banka size yeni kredi açmaz.

BORCUN ÇOKLUĞU İSE GELİRİN ÇOK YA DA AZ OLUŞUNA GÖRE BELİRLENİYOR
Devletlerin borçluluğu da gelirlerine bakarak ölçülüyor. Yani borç miktarı milli gelire oranlanıyor. Burada güçlü devletlerin ya da ekonomisi büyük devletlerin özellikle pandemi ile birlikte borçluluklarının daha da arttığını görüyoruz. Ancak devletlerin borçları söz konusu olduğunda burada çokluk azlık kavramı ile birlikte geri ödeyebilme gücü de devreye giriyor.

Örneğin Japonya'nın kamu borcunu GSYH'sına oranladığımızda yani borcunu gelirine oranladığımızda 240'lı rakamlar çıkıyor. Yani cebinde 100 birim parası var ama 240 birim para borcu var. Yani Japonya'nın borcu buna göre çok. Japonya'ya batakta diyen var mı? Neden? Çünkü bu ödemelerini zamanında yapacağı ve bu borcu çevireceği biliniyor.

Türkiye'nin borçluluğuna baktığımızda ise bu oranın yüzde 30-40 arasında olduğunu görüyoruz. Yani Türkiye'nin 100 birim geliri varken 30-40 birim borcu bulunuyor. Buna baktığınızda Türkiye'nin borcu gelirine göre az. Üstelik bu borcu çevirme gücü de var. Ama maalesef bizim kriz korosu 'Türkiye borç batağında' yalanına inanmasa da sarılıyor. AB ülkelerine baktığınızda da borçlulukların gelirlerinden fazla olduğunu görüyorsunuz.

ÖZEL SEKTÖR BORÇ BULUYOR ÇÜNKÜ…
Özel sektör kuruluşlarında da benzer durumlar var. Bir yatırım yaparken sermayeye ihtiyaç duyarlar. Buna 'yatırım finansmanı' ya da 'proje finansmanı' diyebiliriz. Bunu iki yoldan karşılayabilirler. Birincisi öz kaynaklarıdır. Ama bu onları zayıf düşürebilir. O yüzden de şirketler yatırım yaparken finansmanı borçla karşılarlar. Böylece hem öz sermayeleri zarar görmez hem de bu borcu yatırımın geliriyle öderler. Türkiye'deki özel sektör geçmişte özellikle 90'lı yıllarda bu finansmana hem ulaşamazdı. Ulaşsa da maliyeti çok yüksek olurdu. Oysa şimdi toplam dış borcun önemli bir bölümü özel sektör şirketlerine ait ve bu şirketlerin borç alabilme kapasiteleri yani uluslararası alanda güvenilirlikleri arttı. Ülke ekonomisi bu şirketlerin garantörü de oluyor. Böylece Türkiye'de yatırım yapan birçok şirket bu yolla sermayeye ve finansmana kavuşuyor. Yatırımlar yapılıyor, üretim oluyor istihdam artıyor.

Şimdi anlattıklarımızın rakamlara dönüşmüş haline de tablolarla bakalım...

TAKVİM UYGULAMASINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN