Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu, "Hizmet sektöründeki açılma ve turizmin katkısı ile beraber istihdam piyasasının salgın dönemi etkilerini büyük ölçüde atlattığını söyleyebiliriz." dedi.
Kavcıoğlu, Finansın Geleceği Zirvesi'nde "Merkez Bankalarının Pandemide Rolü" başlıklı bir sunum yaptı.
Salgının başlamasından bugüne dek geçen sürede ekonomi politikasının odaklandığı konuları iki dönem halinde değerlendirmenin faydalı olacağını belirten Kavcıoğlu, birinci dönemin dünya çapında kapanmalar ile ekonomilerin tarihte görülmemiş şekilde durma noktasına geldiği bir dönem olduğunu söyledi.
Merkez bankaları ve diğer politika yapıcıların bu dönemde istihdam kayıplarını, şirket iflaslarını önlemek ve finansal piyasaların işleyişindeki devamlılığı sağlamak adına pek çok önlem aldığını hatırlatan Kavcıoğlu, şunları kaydetti:
"İkinci dönem ise aşılamanın yaygınlaşması ile toparlanma eğiliminin hızlandığı, ancak talep artışına küresel üretimin aynı hızla cevap veremediği ve emtia fiyatlarındaki artışlarla küresel enflasyonun ivmelendiği bir süreç olarak hala devam etmektedir. Koronavirüs salgınının dünya çapında yayılmasıyla birlikte başlayan birinci dönemde küresel ekonomi, 2008 yılındaki finansal krizi de aşan zorlukta bir dönem geçirmiştir. Salgının büyük ölçekli bir arz şokuna da yol açması 2008 finansal krizinden farklı olarak ekonomiler üzerindeki olumsuz etkinin daha yüksek ve kalıcı olmasına yol açmıştır. Salgının ekonomik etkileri oldukça geniş bir coğrafyada ve küresel finans krizinden daha derin şekilde hissedilirken, verilen politika tepkileri de çeşitli ve şimdiye kadar eşine rastlanmayacak ölçüde güçlü olmuştur."
Kavcıoğlu, konuşmasında salgına karşı küresel ölçekte verilen politika tepkilerine de değindi. Salgın hastalığın dünya genelinde hızla yayılmasının, küresel ticaret ve iktisadi faaliyette belirgin bir yavaşlamaya neden olduğunun altını çizen Kavcıoğlu, "Alınan karantina önlemleri nedeniyle 2008 krizinden farklı olarak çok daha derin bir arz şoku ile karşılaşılması nedeniyle, salgın döneminin ekonomik açıdan daha da maliyetli olduğunu söyleyebiliriz." ifadelerini kullandı.
"MERKEZ BANKALARININ MÜDAHALESİ YERİNDE VE HAYATİ DERECEDE ÖNEMLİ OLDU"
Şahap Kavcıoğlu, salgınının dünya çapında hızla yayılmasının ekonomileri birçok farklı kanaldan etkileyerek küresel iktisadi faaliyetin sert bir şekilde daralmasına neden olduğunu söyledi.
Salgının, ilk etapta küresel tedarik zinciri ve üretim üzerinde etkisini gösterdiğini belirten Kavcıoğlu, "Devamında ise, belirsizliklerdeki artış, finansal koşullardaki sıkılaşma, hanehalklarının gelir kaybı ve firmaların nakit akışındaki bozulma talepte de belirgin bir zayıflamaya yol açtı." dedi.
Kavcıoğlu, dünya genelinde uygulamaya konulan salgın tedbirlerinin 2020 yılı mart ayı içerisinde hizmetler sektörü faaliyetinin hızla zayıflamasına neden olduğunu dile getirdi.
Takip eden dönemde küresel ticaretteki daralmayla birlikte imalat sanayinin de bu yavaşlamaya eşlik ettiğini aktaran Kavcıoğlu, "Hizmet sektörünün salgın tedbirleri nedeniyle olumsuz ayrışması gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkeler için ortak bir gözlem olarak ön plana çıkmıştır. Bu eğilimin 2008 krizi ile de önemli bir farklılaşmaya neden olduğu görülebilir. Hizmet sektörünün emek yoğun bir sektör olması salgın döneminin istihdam açısından maliyetinin de 2008 finansal krizinin çok ötesinde olmasına neden olmuştur." ifadelerini kullandı.
Kavcıoğlu, bu süreçte tüm dünyada merkez bankalarının faiz indirimleri, varlık alımları, likidite adımları ve kredi destek programları gibi olağanüstü genişleyici politika tedbirleri aldığını anlattı.
Politika yapıcıların 2008 krizi sonrası geleneksel olmayan para politikası ile ilgili kazandıkları deneyim ve araç setinin genişlemesinin, salgına karşı verilen politika tepkisi açısından olumlu olduğuna işaret eden Kavcıoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Gelişmiş ve gelişmekte olan ülke merkez bankaları mevcut politika alanını tereddütsüz ve hızlı bir şekilde kullanarak krize ilk tepkilerini faiz indirimleri ile verdiler. Merkez bankaları finansal kriz sonrası araç setine dahil ettikleri tahvil alımlarını da tekrar uygulamaya koydular. Burada ilgi çekici olan 2008 krizinde görmediğimiz şekilde gelişmekte olan ülke merkez bankalarının da tahvil alımlarına başvurması oldu. Para piyasasında sıkışmayı önlemek ve likiditeye erişimi kolaylaştırmak için merkez bankalarının repo yoluyla daha çok fonlama yaptığı ve fonlamanın vadesini uzattığı görülmüştür. Ekonomilerin durma noktasına geldiği bu dönemde finansal sistemin faaliyete devam etmesi açısından merkez bankalarının bu müdahalesi yerinde ve hayati derecede önemli olmuştur."
"MERKEZ BANKALARI SALGIN DÖNEMİNDE BANKACILIK SİSTEMİNE EK LİKİDİTE SAĞLADI"
Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu, küresel anlamda politika faizlerinin hızla aşağı çekilirken, gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerde ortalama faizin 2008 krizinden sonra görülen düzeylerin de altına indiğini söyledi.
TCMB'nin de söz konusu dönemde politika faizini aşağı çeken merkez bankaları arasında yer aldığını anımsatan Kavcıoğlu, "Küresel ölçekte politika faizlerinin hızlı bir şekilde aşağı çekilmesi sürecine başta gelişmiş ülkelerin başlattığı yüklü varlık alım programları ile çok hızlı bir bilanço genişlemesi eşlik etti. Varlık alımları da önceki krizin ötesinde bir hızla hala devam ediyor." ifadelerini kullandı.
Kavcıoğlu, bankacılık sektörüne likidite sağlamayı amaçlayan finansal politikalar ile hem finansal sektörün mali yapısının korunması hem de özel sektöre kredi akışının devam etmesinin amaçlandığını vurguladı.
Birçok merkez bankasının zorunlu karşılıkları indirerek ve sermaye ve likidite tamponlarını genişleterek bankacılık sistemine ek likidite sağladığını aktaran Kavcıoğlu, "Yapılan düzenlemeler ile nakit akışı duran reel sektör için de mevcut kredi ödemelerinin ertelenmesi veya yeniden yapılandırılması gibi yöntemlere başvuruldu." dedi.
Açıklanan maliye politikası önlemlerinin, yeni kredi kanalları ve kredilere devlet garantileri, vergi istisna ve indirimleri ve doğrudan harcamalar gibi ana başlıklar altında incelenebileceğine işaret eden Kavcıoğlu, bu tür desteklerin de yine yaygın olarak kullanıldığını dile getirdi.
"GELİŞMİŞ ÜLKELERDE MİLLİ GELİRLERİNİN YÜZDE 20'SİNİ AŞAN KAMU DESTEKLERİ VERİLDİ"
Kavcıoğlu, salgın döneminde ülkelerin doğrudan kamu harcamaları, diğer finansal destekler ve teşviklerle ekonomilerini desteklediklerini anımsatarak, şunları söyledi:
"Bazı ülkelerde mali alanın durumuna göre doğrudan kamu harcamalarının daha yüksek oranda kullanıldığı, bazı ülkelerde ise sermaye, kredi ve diğer likidite desteklerinin kullanıldığını görüyoruz. Gelişmiş ülkelerde milli gelirlerinin yüzde 20'sini aşan kamu destekleri verildi. Örneğin ABD'de milli gelirin yüzde 25'i oranında kamu harcaması ve vazgeçilen gelirler şeklinde ekonominin desteklendiğini görüyoruz.
İtalya ve Almanya gibi bazı ülkelerde maliye politikasının yanı sıra sermaye, kredi ve diğer likidite şeklindeki desteklerin kullanıldığını söyleyebiliriz. Gelişmekte olan ekonomilerde ise gelişmiş ülkelere kıyasla daha sınırlı olmakla birlikte ekonomilerin çeşitli tedbirlerle desteklendiğini görüyoruz."
"SALGIN DÖNEMİNDE FİNANSAL SİSTEME VE REEL SEKTÖRE İHTİYAÇ DUYDUKLARI LİKİDİTEYİ UYGUN KOŞULLARLA SAĞLADIK"
Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu, Merkez Bankasının da o dönemde aldığı Para Politikası Kurulu toplantısında alınan faiz indirimi kararıyla birlikte salgının ekonomik etkilerini sınırlandırmaya yönelik ilk tedbir paketini uygulamaya aldıklarını anlattı.
Alınan tedbirlerin finansal sektörün likiditesini ve kredi koşullarını desteklediğini, parasal aktarım mekanizmasının etkinliğini koruduğunu gözlemlediklerini aktaran Kavcıoğlu, "Salgın döneminde finansal sisteme ve reel sektöre ihtiyaç duydukları likiditeyi uygun koşullarla sağlayarak, finansal istikrara ve salgın sonrası toparlanma sürecine destek olmayı hedefledik. Böylece salgın ortamından doğan geçici etkilerin uzun vadede üretim ve istihdama olabilecek olumsuz etkileri en aza indirmeyi amaçladık." ifadelerini kullandı.
"BÜYÜMEDEKİ OLUMLU GÖRÜNÜMÜN DEVAM EDİYOR"
TCMB Başkanı Kavcıoğlu, gelinen noktada temel bazı makroekonomik değişkenlerin karşılaştırmalı olarak incelediğinde Türkiye'nin performansının daha iyi şekilde değerlendirebileceğini söyledi.
Türkiye'nin OECD ülkeleri ve Çin ile birlikte değerlendirildiğinde 2020 yılında pozitif büyüme kaydeden iki ekonomiden biri olduğuna dikkati çeken Kavcıoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"2021 yılı ilk yarısına ilişkin açıklanan verilerde büyümedeki olumlu görünümün devam ettiğini görüyoruz. Avrupa'daki aşılamayla birlikte olumlu görünüm, turizm ve dış talep kanalları aracılığıyla ekonomimize olumlu yansıyor. Bu çerçevede net ihracat da büyümeye olumlu katkı vermeye devam ediyor. Yüksek frekanslı veriler, açılmanın etkisiyle iş gücü piyasasında da toparlanmaya işaret ediyor. Hizmetler sektörü istihdamı salgına dair kısıtlamaların da etkisiyle daha yavaş bir toparlanma sergilerken, son dönemde burada da güçlü bir istihdam artışı ile salgın dönemi kayıplarının tamamen telafi edildiğini görüyoruz. Ayrıca güçlü giden ihracatın da yardımıyla, sanayi sektörü istihdamının son dönemde diğer alt kalemlere göre daha da olumlu seyrettiğini görüyoruz.
Sonuç olarak, tarım dışı istihdamın öncelikle sanayi sektörünün katkısı ile toparlanmaya başladığını, hizmet sektöründen gelen sınırlı katkıya rağmen 2021 yılı başında salgın öncesi düzeylere ulaştığını görüyoruz. Son olarak hizmet sektöründeki açılma ve turizmin katkısı ile beraber istihdam piyasasının salgın dönemi etkilerini büyük ölçüde atlattığını söyleyebiliriz."
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu, rezervlerdeki iyileşmenin öngörüleri ile uyumlu seyrettiğini belirterek, "Rezervlerimiz 85-90 milyar dolar seviyelerinden yaklaşık 30 milyar dolar artarak 120 milyar doların üzerine çıkmıştır. Swap anlaşmaları, reeskont kredileri, cevherden altın alımı ve zorunlu karşılık adımları bu artışa katkı yapan ana unsurlar oldu." dedi.
Kavcıoğlu, Finansın Geleceği Zirvesi'nde "Merkez Bankalarının Pandemide Rolü" başlıklı bir sunum yaptı.
Salgın sonrası toparlanma döneminde iktisadi faaliyetlerin küresel olarak normalleşmeye başladığını ifade eden Kavcıoğlu, bununla birlikte büyük ölçüde salgın dönemine atfedilebilecek bir dizi sorunun Türkiye'de olduğu gibi gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde de üretici fiyatlarının yükselmesine neden olduğunu söyledi. Kavcıoğlu, bu nedenle içinde bulunulan normalleşme döneminde yüksek enflasyonun beklentilere ve uluslararası piyasalara yansımalarının merkez bankaları tarafından yakından izlendiğini kaydetti.
Enflasyonun yükselmesindeki başlıca etmenlerden birisinin artan emtia fiyatları olduğunu vurgulayan Kavcıoğlu, toparlanmaya başlayan küresel taleple birlikte enerji ve enerji dışı emtia fiyatlarında oldukça keskin fiyat artışlarına şahit olduklarını bildirdi.
Kavcıoğlu, uluslararası nakliye maliyetlerinin artması ve teslimat sürelerinin uzamasının üretici fiyatlarını yükselttiğini belirterek, Türkiye'de de geçmiş dönemlerde üretici enflasyonundaki gelişmelerin kur ve emtia fiyatları ile büyük ölçüde açıklandığını, son dönemde bu iki belirleyicinin üretici enflasyonunu açıklamakta yetersiz kalmasının arz yönlü ilave unsurlara işaret ettiğini söyledi.
Üretici ve tüketici enflasyonu arasındaki farkın son dönemde birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede uzun dönem ortalamasının oldukça üzerine çıktığını kaydeden Kavcıoğlu, Avro Bölgesi'nde ÜFE'nin, TÜFE'nin 4 katına çıktığını kaydetti.
Kavcıoğlu, açılma ve ekonomik normalleşme sürecinde dünyada enerji ve hizmet fiyatlarında belirgin artışlar görüldüğünü ifade ederek, "Küresel merkez bankaları, enerji ve salgın kaynaklı bazı sektörlerdeki yüksek oranlı fiyat artışlarının, talep kompozisyonundaki normalleşme, arz kısıtlarının hafiflemesi ve baz etkilerinin devreden çıkmasıyla birlikte geçici olacağını düşünmektedir. Bu unsurlar, önümüzdeki dönemde ülkemizde de enflasyonu düşürücü yönde etki edecektir." diye konuştu.
"YÜKSEK FİYAT ARTIŞLARININ SALGIN ÖNCESİ HALİNE YAKINSAYACAĞINI DEĞERLENDİRİYORUZ"
Şahap Kavcıoğlu, Türkiye'deki enflasyon verilerine değinerek, ağustosta yıllık enflasyonun 0,30 puan artarak yüzde 19,25 olarak gerçekleştiğini hatırlattı.
Geçen ay yıllık enflasyonun gıda grubunda oldukça belirgin artarken hizmet grubunda sınırlı bir miktarda yükseldiğini, diğer ana gruplarda ise gerilediğini aktaran Kavcıoğlu, üretici enflasyonunun emtia fiyatları, tedarik zincirindeki aksaklıklar ve talep koşulları nedeniyle yükselişine devam ettiğini söyledi.
Buradaki fiyatlama davranışlarına değinen Kavcıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Son dönemde belirli ürünlerdeki fiyat artışları tarihsel ortalamalarının oldukça üzerine çıkmıştır. Enflasyona en çok katkı yapan ürünlere baktığımızda, ağustostaki yıllık fiyat artışlarının son 10 yıllık ortalama fiyat artışlarının 3-4 katına ulaştığını görüyoruz. Bu durumun bir sebebi, biraz önce de değindiğim gibi, salgına bağlı olarak emtia fiyatlarındaki artışlar ve arz kısıtları gibi gelişmeler olsa da bu unsurlar tek başlarına bu ürünlerdeki fiyat artışlarını açıklamakta yeterli olmamaktadır. Özellikle salgından olumsuz etkilenen ve salgından sonra talebin canlı olduğu sektörlerde fiyatlarda daha yüksek artışlar görüyoruz. Ancak ortaya çıkan bu fiyatlama davranışlarının, ekonomik ve sosyal normalleşme hız kazandıkça önümüzdeki dönemde yeniden salgın öncesi haline geleceğini değerlendiriyoruz."
"REZERVLERİMİZ 120 MİLYAR DOLARIN ÜZERİNE ÇIKTI"
TCMB Başkanı Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu, gıda fiyatlarında küresel ölçekte bir artış gözlediklerini, buradaki eğilimin henüz normalleşmediğini, birçok gıda ürününün salgından çıkış sürecinde yüksek fiyat artışları sergilediğini, süregelen kuraklığın da üretim koşulları ve fiyatları olumsuz etkilediğini söyledi.
Tüketim sepeti içerisinde gıda ağırlığının ve yurt içi gıda enflasyonunun ülkeler arasında farklılaşabildiğini aktaran Kavcıoğlu, "Böylece gıda fiyatlarındaki artış farklı ülkelerde enflasyona farklı oranlarda etki etmektedir. Türkiye, ülkeler arası bir değerlendirme yapıldığında fiyatların en çok arttığı ülkelerin başında gelmektedir. Ağustosta gıda enflasyonunun son 3 yılın ortalamasından oldukça yüksek gerçekleştiğini görüyoruz." şeklinde konuştu.
Kavcıoğlu, Türkiye'nin döviz rezervlerine değinerek, "Rezervlerdeki iyileşme öngörülerimiz ile uyumlu seyrediyor. Rezervlerimiz 85-90 milyar dolar seviyelerinden yaklaşık 30 milyar dolar artarak 120 milyar doların üzerine çıkmıştır. Swap anlaşmaları, reeskont kredileri, cevherden altın alımı ve zorunlu karşılık adımları bu artışa katkı yapan ana unsurlar oldu." ifadelerini kullandı.
"SALGININ SEYRİNE DAİR GELİŞMELERİ VE KÜRESEL EKONOMİYE ETKİLERİNİ YAKINDAN İZLİYORUZ"
Şahap Kavcıoğlu, normalleşme sürecine işaret ederek, salgınla mücadelede önemli yol alındığını ancak son dönemde vaka sayılarının yeniden artmasına sebep olan virüs varyantlarının salgının seyri konusundaki belirsizliğin sürmesine yol açtığını söyledi.
Birçok ülkede yeni bir salgın dalgası yaşandığını dile getiren Kavcıoğlu, aşılama oranının yüksek olduğu ülkelerde vaka sayıları artsa da ölüm oranlarının aynı oranda yüksek olmadığını kaydetti.
Aşılamanın küresel olarak hızlanarak sürmesinin ekonomik normalleşme açısından kritik önem taşıdığını vurgulayan Kavcıoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Geleceğe yönelik ikinci bir önemli unsur, salgından sonraki ekonomik toparlanmanın aşılama ve uygulanan politikalar gibi bazı nedenlerle ülkeler arası önemli farklılıklar göstermesidir. Birçok uluslararası kuruluşun ve merkez bankasının yayımlarında da vurgulanan bu durum, daha önce de altını çizdiğim arz-talep uyumsuzluklarına ve enflasyonun yükselmesine de katkı yapmaktadır. Hizmet sektöründeki toparlanmanın görece yavaş olması istihdamın toparlanmasını da geciktirmekte, bu durum salgın sürecinin hanehalkı açısından maliyetini de artırmaktadır. Tüm bu olumsuzlukların en aza indirilmesi salgınla mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesi, önlemlere uyulması ve aşılamanın devamı ile mümkün olabilecektir."
Kavcıoğlu, merkez bankalarının, bu süreçte tüm politika araçlarını kullanarak fiyat istikrarını sağlamayı ve salgın sonrası normalleşme sürecinin devamına destek olmayı sürdüreceğini, TCMB'nin de tüm merkez bankaları gibi salgının seyrine dair gelişmeleri ve küresel ekonomiye etkilerini yakından izlemeye devam edeceğini aktardı.
Gerek kapanma gerekse hala içerisinde oldukları normalleşme sürecinde merkez bankalarının önemli rol üstlendiğini vurgulayan Kavcıoğlu, finansal sistemin işlemeye devam etmesi, bankacılığın ve reel sektörün salgın koşulları nedeniyle gördükleri hasarın en aza indirilmesi, kapanmaların ekonomik ve sosyal maliyetleri gibi konularda merkez bankası politikalarının oldukça etkili olduğunun açıkça görüldüğünü kaydetti.
Kavcıoğlu, "Normalleşme sürecinin sağlıklı bir şekilde devam etmesi yönünde de TCMB, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da gerekli politika adımlarını atacaktır." dedi.
"NET BÜYÜMEMİZ YÜZDE 10'UN ÜZERİNDE"
Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Şakir Ercan Gül, Türkiye'nin Avrupa'nın en iyi büyüyen ülkesi olduğunu belirterek, "İngiltere ikinci çeyrekte bizden bir puan yüksek büyüdü ama İngiltere geçen sene ikinci çeyrekte yüzde 20 küçülmüştü, net büyümesi yüzde 2 bile değil. Bizim net büyümemiz yüzde 10'unun üzerinde. Türkiye, Avrupa'nın net olarak en iyi büyüyen ülkesi hiç tartışmasız, açık ara." dedi.
Gül, Turkuvaz Medya Grubu'nun ekonomi haber kanalı A Para tarafından düzenlenen Finansın Geleceği Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, Türkiye ekonomisinin son 19 yılda geçirdiği yapısal dönüşüm sürecinde güçlü, sürdürülebilir ve dengeli büyüme hedefi doğrultusunda büyük mesafeler kat ettiğini belirterek, bu süreçte finansal hizmetler sektörünün önemli ölçüde büyüdüğünü ve geliştiğini söyledi.
Finansal sektörün toplam büyüklüğünün 7,7 trilyon liraya eriştiğini ifade eden Gül, finansal sektörün milli gelire oranının 2020 yılı sonu itibarıyla yüzde 138'e ulaştığını kaydetti.
Gül, sektörün yüzde 86,5'inin bankacılık, yüzde 6-7'sinin sermaye piyasası kurumları, yüzde 4,3'ünün sigortacılık ve yüzde 2,3'ünün ise banka dışı mali kurumlar olarak görüldüğünü aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Görüldüğü üzere finansal sektörümüzde en büyük pay hala bankacılık sektöründedir. Bu nedenle reel sektörün temel finansman kaynağı da banka kredileridir. Bankalarımız verdikleri kredileri ağırlıklı olarak topladıkları mevduatla finanse ediyor. Temmuz 2021 itibarıyla bankacılık sektörünün toplam mevduatı 4 trilyon liraya yakındır. Kullandırdığı kredilerin toplamı da aşağı yukarı yine o seviyededir. Toplam krediler içerisinde ağırlıklı pay yüzde 77 ile kurumsal ve KOBİ kredileri oluşturmaktadır. Bankalarımız esasında reel sektörü, üretimi ve istihdamı desteklemektedir. Geçmişte bu böyle değildi. Daha önce TMSF'de göreve başladığımız dönemde çok farklı bankacılık yapısı vardı. Yapılan reformlarla çok önemli aşamalar kaydettiğimizi finansı izleyenler görür. O zaman yaklaşık yüzde 25'ler civarında dolaşan reel faiz yüzde 1-2'ler seviyesindedir. Doğrudan doğruya krediler ve mevduat kredi ilişkisi optimal bir noktada."
"BORSAYA KOTE OLMANIN AVANTAJLARINI ARTIRMAMIZ VE GELİŞTİRMEMİZ GEREKİYOR"
Gül, bankacılık sektörünün sistem içerisindeki ağırlığının çok da doğru olmadığını belirterek, "Özellikle sermaye piyasası mekanizmasının ağırlığını artırma durumundayız. Bankacılık sistemine bu kadar yüklenmek çok doğru değil." dedi.
Türkiye'nin bu coğrafyada bağımsız, milli bir devlet olma iddiasını güçlendirerek sürdürdüğünü vurgulayan Gül, bunun için ekonomik bağımsızlığın önemli olduğunu, bütün kurumların birbirini besleyecek şekilde etkin olması gerektiğini dile getirdi.
Gül, uzun süredir bankacılıkta kredi ağırlıklı bir yapının bulunduğuna, bunu değiştirmeleri gerektiğine işaret ederek, borsaya kote olmanın avantajlarını bir şekilde her zaman artırmaları ve geliştirmeleri gerektiğini söyledi.
Halka açık hissedarların haklarının korumasına dikkati çeken Gül, Bakanlık ve ilgili kurumların bu konuda daha hassas olması gerektiğini kaydetti.
Gül, bankaların karşılaştığı temel risklerden birinin aktiflerle pasifler arasındaki vade uyumsuzluğu olduğunu belirterek, kısa vadeli mevduatlar ile uzun vadeli kredileri finanse eden bir sistemin bulunduğunu, bu yapıyı sermaye piyasasına evrilterek çözülmesi gerektiğini, son yıllarda mevduatın vadesinin uzatılmasına yönelik bir takım tedbirlerin alındığını ancak bunun biraz daha geliştirilmesi gerektiğini bildirdi.
"DOLARİZASYON SEVİYESİNİ AZALTMAMIZ GEREKİYOR"
Gül, dolarizasyonun önemli bir problem olduğunu ifade ederek, "Türkiye'deki paranın itibarı açısından dolarizasyon seviyesini azaltmamız gerekiyor. Türk lirasına güveni artıracak adımları atmamız gerekiyor. Yabancı para riskini yönetme konusunda güçlü bir kapasiteye sahibiz ancak dolarizasyon sermaye piyasanın gelişimi yönünde önemli bir engel olarak karşımıza çıkıyor." diye konuştu.
Orta Vadeli Program kapsamında çok sayıda eylem belirlendiğini ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kamuoyuyla paylaştığını anımsatan Gül, bunların önemli bir bölümünü 2021 içerisinde gerçekleştirdiklerini, 2023'e kadar sayılan reform eylemlerini tek tek gerçekleştireceklerini söyledi.
Gül, büyümeden fedakarlık yapamayacaklarını vurgulayarak, "Enflasyon ile mücadele etmek durumundayız. İşsizliği tolere edilebilir sınırlar içerisinde tutacağız. Bunları sağlayacak mekanizmalar arasındaki dengeyi muhafaza etmek durumundayız." dedi.
Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın vergi toplamak, vergiyi toplarken adil toplamak, vergi kaynaklarını uygun yerlere harcamak, harcama birimlerinin ödenek taleplerine sınır getirmek, bu sınırı getirirken sevimsiz olmayı da kabullenmek durumunda olduğunu belirten Gül, şunları kaydetti:
"Ekonominin dengesi popülizme kurban edilemeyecek kadar önemli. Bu anlamda gelir ve gider açısından dengeyi sağlamak durumundayız. Sene başında belirlemiş olduğumuz yüzde 3,5'luk bütçe açığı hedefini koruyoruz, bunun altında bir rakamı arzuluyoruz. Dolayısıyla bütçe anlamında sıkı bir bütçe programı yürütüyoruz. Gelişi güzel harcama yapılmaması noktasında bir çabamız var. Sürdürülebilirlik bu anlamda çok önemli."
"DİJİTAL PARA VE KRİPTO PARA AYRIMINI BİR ŞEKİLDE GÖZETMEK DURUMUNDAYIZ"
Gül, hem yeşilin, temiz üretimin, temiz sanayinin gereklerini yapacaklarını hem de Türkiye'nin büyüyeceğini belirterek, uluslararası kurumlardan önemli fon kullanan ülkelerden biri olarak bu konuya maksimum riayet edeceklerini, Yeşil Mutabakat eylem planının hazırlandığını ve bu çerçevede yollarına devam ettiklerini dile getirdi.
Yeşil Mutabakat'a uyum kapsamında yeşil bankacılık uygulamalarının geliştirilmesi için gerekli çalışmaları hayata geçireceklerini aktaran Gül, sürdürülebilir bankacılıkla ilgili olarak risk yönetimi, raporlama, kurumsal yapılanma ve kamuoyuna açıklama alanlarında düzenleme hazırlanacağını, OVP kapsamında çevreye duyarlı yatırımların finansmanı amacıyla rehber hazırlanarak yeşil tahvil ve sukuk ihraçları teşvik edileceğini kaydetti.
Dijital finansal faaliyetlerine de değinen Gül, "Yasa hazırlığı var. Bunlarla birlikte ekonomimiz daha ciddi bir derinlik kazanacak. Bunu yaparken, kripto paranın yarattığı, yaratacağı tahribatları minimize edecek düzenlemeler yapacağız. Dijital para ve kripto para ayrımını bir şekilde gözetmek durumundayız. Karşılığı olan net bir otorite olan para ile karşılığı ne olduğu bilinmeyen, arkasında kimin olduğu bilinmeyen bir parayı aynı kefede değerlendirme imkanımız yok." diye konuştu.
"KAYNAKLARI DAHA ÇOK TİCARETE VE SANAYİYE VERMEK DURUMUNDAYIZ"
Gül, ay başında Türkiye'nin ihracat rakamının, ikinci çeyrek büyüme rakamının açıklandığını anımsatarak, "Denildi ki 'Türkiye Avrupa'nın en yüksek ikinci büyüyen ülkesi.' Doğru bilgi ama eksik bilgi. Türkiye Avrupa'nın en iyi büyüyen ülkesi. İngiltere ikinci çeyrekte bizden bir puan yüksek büyüdü ama İngiltere geçen sene ikinci çeyrekte yüzde 20 küçülmüştü, net büyümesi yüzde 2 bile değil. Bizim net büyümemiz yüzde 10'unun üzerinde. Türkiye, Avrupa'nın net olarak en iyi büyüyen ülkesi hiç tartışmasız, açık ara. Türkiye'ye yaklaşan yok. İngiltere'nin çok üzerinde. Hem de kalitesi yüksek bir büyüme. Bunu sürdürmemiz gerekiyor." diye konuştu.
Sağlıklı bir kredi mekanizması kurulmadan gelişi güzel kredi hacmini artırarak bunun yapılamayacağını bildiren Gül, "Selektif olmak durumundayız. Özellikle ticareti, sanayiyi, iyi bir şekilde finanse ederek gerekirse tüketici kredilerinden fedakarlık yaparak onları biraz daha pahalandırarak bunu yapmamız gerekiyor. Kaynakları daha çok ticarete ve sanayiye vermek durumundayız. Parayı en optimum düzeyde en gerekli yerlere vermek durumundayız." dedi.
Gül, faizi düşürmeye çalıştıklarını aktararak, faizi, bütçe açığı ve cari açık ile mücadele ederek düşürebileceklerini, bunlarla mücadele etmeden faizi düşürürlerse sermaye kaybına uğranabileceğini, bu konuda hassas olunması gerektiğini söyledi.
Süreç içerisinde Türk parasına dayalı borçlanma unsurlarını artırmaları gerektiğini vurgulayan Gül, Türkiye'nin aslında, total anlamda bakıldığında, borç problemi olmadığını ifade etti.
Gül, finansal sistemi güçlü tutmak durumunda olduklarını belirterek, "Popülizmden uzak durmamız, ekonomik verimliliği maksimize etmemiz, kredileri selektif yapmamız, kaynakları doğru yerde kullanmamız lazım. Hepimizin arzusu minimum faiz vermektir ama verilmesi durumunda da veriyoruz. Çünkü açıklarımız var, açıklarımızı finanse etmek için belli oranda belli faize katlanmak durumundayız. Ekonomide dengelerimizi muhafaza etmemiz lazım. Bir sene iyi, bir sene kötü büyüme mekanizması oluşturmak istemiyoruz." diye konuştu.
HALKA ARZLARDA DÜNYADA 31 SIRADAN 18. YÜKSELDİK
Bu yıl 38 şirketi halka arz ettiklerini belirten Borsa İstanbul Genel Müdürü Korkmaz Ergun, "16.3 milyar TL'lik kaynak sağladık. Halka arzlarda dünyada 31 sıradan 18. yükseldik" dedi.
İSTANBUL İÇİN KATILIM FİNANS TARAFINDA CİDDİ BİR İLGİ VAR
Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanı Prof. Dr. Göksel Aşan, katılım finans konusunda bazı iş birlikleri peşinde olduklarını belirterek, "İstanbul için katılım finans tarafında ciddi bir ilgi var. Orada birtakım düzenlemeler gerçekleştireceğiz." dedi.
Aşan, Finansın Geleceği Zirvesi kapsamında yaptığı "İstanbul Finans Şehri'ne Doğru" başlıklı konuşmada, küresel ekonomide yaşanan gelişmelere değinerek, ileride Çin'in birinci, Hindistan'ın da ikinci en çok gelişen ekonomi olacağını söyledi.
Yatırımların batıdan doğuya, Asya'ya kaymasına işaret eden Aşan, küresel finansın ağırlık merkezinin de yavaş yavaş buraya doğru kaydığını, Türkiye'nin, burada yakalayabileceği fırsatları değerlendirmesi gerektiğini kaydetti.
Aşan, İstanbul'un coğrafi açıdan çok büyük bir avantajı bulunduğunu aktararak, "Hep söylüyoruz ama gerçekten 4 saatlik uçuşla neredeyse 2 milyarlık alana ulaşıyoruz. Bu avantajı kullanmak lazım, bugüne kadar yeterince kullanamadık. Bunun için birçok sebep söylenebilir ancak bundan sonra da kullanamayacağımız manasına gelmiyor." diye konuştu.
İstanbul Uluslararası Finans Merkezi'nin (İFM) tek bir merkezde toplanmasının nedenlerine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Aşan, trendin bu anlayışa doğru gittiğini, böyle bir mekana ihtiyaç olduğunu, bütün hizmetlerin tek bir yerden alınabileceğini bildirdi.
Aşan, "Bu bir inşaat projesi değil, önemli olan içini doldurmak. Bütün çabamız buranın içerisinin olabilecek en yüksek kalitede doldurulması için..." ifadelerini kullandı.
Finans merkezi için başlattıkları strateji çalışmalarına değinen Aşan, mevzuat çalışmalarının tamamlandığını, kanun çalışmasının gelecek dönemde Meclis'ten çıkacağını, sonrasında da yönetmeliğin geleceğini söyledi.
"BU COĞRAFYANIN AVANTAJINI KULLANALIM İSTİYORUZ"
Prof. Dr. Göksel Aşan, İstanbul Uluslararası Finans Merkezi'nde iki alanın üzerinde durduklarını, bunlardan birincisinin "katılım finans" olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu coğrafyanın avantajını kullanalım istiyoruz. Fakat orada da şunu gördük ki bu katılım finans tarafında bizim buraya yabancı yatırımcıları, bankaları çekebilmek için iyi bir altyapıya ihtiyacımız var. Zaten bu konu ekonomi reform programında da dikkatinizi çekmiştir. Yasa çalışması devam ediyor Orada iyi bir altyapı oluşturacağız. Bunu oluşturabilirsek devamının biraz daha kolay geleceğini düşünüyorum. Birkaç iş birliği peşindeyiz. Malezya tabii önemli bizim açımızdan ama orada Malezya'nın birtakım kendi öncelikleri var, bizim kendi önceliklerimiz var. Körfez çok hevesli ama işte onların geleceği altyapı bizim tam istediğimiz altyapı mıdır? Bunlara bakılıyor. Ancak şunu söyleyeyim; İstanbul için katılım finans tarafında ciddi bir ilgi var. Orada birtakım düzenlemeler gerçekleştireceğiz."
"İFM TAHKİM MERKEZİ KURULUŞ ÇALIŞMALARI BAŞLADI"
Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanı Aşan, üzerinde durdukları ikinci alanın fintech (finansal teknolojiler) olduğunu aktararak, "Bu konuya çok kafa yoruyoruz. Bu konuda herkesin bir beklentisi var. Yönetmelik beklentisi, kanun beklentisi, mevzuata dair beklentiler var. O alanda çalışmalarımız devam ediyor." şeklinde konuştu.
Bu konuda hazırlıkları süren strateji belgesinin yıl sonuna yetişeceğini bildiren Aşan, Katılım Finans Strateji Belgesi'nin de tamamlanmak üzere olduğunu söyledi.
İFM Tahkim Merkezi'nin kuruluş çalışmalarının başladığını, merkeze geçilirken burasının da hayata geçeceğini aktaran Aşan, finans mahkemelerinin de hayata geçmeye başladığını, hakimler için bu konuda özel bir çalışma hazırlayacaklarını kaydetti.
Aşan, "Tahkim merkezini mümkün olduğunca bağımsız bir pozisyona getirmemiz lazım. O yüzden belki ayrı bir yere koyarız." dedi.
'BANKACILIK SEKTÖRÜNDE OYUN DEĞİŞİYOR'
Zirve kapsamında düzenlenen ve moderatörlüğünü A Para Haber Müdürü Serdar Kuter'in yaptığı Dijital Bankacılık Paneli'nde sektörün geleceği konuşulurken, sektörde oyunun yeniden kurulacağına dikkat çekildi. Veriyi iyi kullanan şirketlerin gelecek dönemde öne çıkacağını kaydeden Halkbank Bilgi Teknolojileri Genel Müdür Yardımcısı Olcay Atlıoğlu, "2022 yılında bizi çok önemli gelişmeler bekliyor. Sadece dijitalden hizmet veren bankaların faaliyete geçmesi, açık bankacılık önergesinin netleşmesi ile birlikte bankacılık sektörü çok önemli bir oyun değişimine gidecek" diye konuştu.
Vakıfbank Genel Müdür Yardımcısı Ferkan Merdan, gündemlerinde açık bankacılık ve platform bankacılığı olduğunu kaydetti. Merdan, şöyle devam etti:
"Dijital bankacılık tarafında da mevzuatı yakından takip ediyoruz. Buralarda da kendimize ince ayarlar yaparak bu regülasyonlarla yeni rakiplerle aynı sektör üzerinde koşmayı hedefliyoruz."
DenizBank Dijital Kuşak Bankacılığı ve Deniz Akvaryum İnovasyon & Girişimcilik Merkezi Grup Müdürü ve NEOHUB Genel Müdürü Gürhan Çam, pandemi süresince sektörün paniğe kapılmadığına dikkat çekerek, Türk bankacılık sektörünün dünyaya ilham olduğunu belirtti. Çam, gelecek yıllardaki değişime dair "Şubeyi tamamen kapatacağım gibi bir yaklaşım bana doğru gelmiyor. Ortak ATM'ler gibi ortak şubeleri de yeni dönemde görebiliriz" değerlendirmesini yaptı.
ŞİRKETLERİ HALKA ARZA DAVET EDİYORUZ
Borsa İstanbul AŞ Genel Müdürü Korkmaz Ergun, bu sene 38 şirketin halka arzını gerçekleştirdiklerini belirterek, "Bu halka arzlarla şirketlerimize 16,3 milyar TL'lik kaynak aktardık. Yıl sonuna kadar bu rakamların daha da yükselmesini bekliyoruz." dedi.
Ergun, Finansın Geleceği Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, finansın geleceğinin Borsa'da olduğu bilinciyle şirketleri ve yatırımcıları, sermaye piyasalarının sunduğu imkanlardan daha fazla faydalandırmaya çalıştıklarını, bunun da sorumluluklarını artırdığını, bu sorumluluğu, tüm paydaşlarıyla iş birliği içinde yerine getireceklerini söyledi.
Bir yandan halka arzları arttırarak şirketlere daha fazla kaynak aktarmaya çalıştıklarını, diğer yandan yabancı yatırımcılarla kurumsal iletişimi güçlendirmek istediklerini ifade eden Ergun, ayrıca sundukları finansal hizmet ve ürünleri arttırdıklarını kaydetti.
Bu sene 38 şirketin halka arzını gerçekleştirdiklerini bildiren Ergun, şöyle devam etti:
"Bu halka arzlarla şirketlerimize 16,3 milyar TL'lik kaynak aktardık. Yıl sonuna kadar bu rakamların daha da yükselmesini bekliyoruz. Geçen sene ise 8 halka arz ile 1,1 milyar TL kaynak aktarmıştık. Geçen senelik verilerle bu senenin ilk 6 ayını karşılaştırdığımızda dünya sıralamasındaki yerimiz 32'inci sıradan 18'inci sıraya yükseldi. Yıl sonuna doğru bu sıralamadaki yerimizin daha da yukarılara tırmanacağını düşünüyorum. Ülkemizin büyümesinin temel dinamosu olan şirketlerimizi, yani üretim yapan, yatırım yapan, ihracat yapan ve istihdam oluşturan şirketlerimizi, büyümelerini sermaye piyasaları yoluyla finanse etmeleri için Borsa'ya davet ediyoruz.
Borsa olarak, bu sene iş yapma modelimizi değiştirdik. Sadece başvurudan sonraki süreci değerlendiren bir borsa değiliz artık. Başvurudan önce, karar aşamasında ve hazırlık aşamasında şirketlerimizin yanında yer alan, sıkıntılarını çözen ve destek veren bir borsayız. Amacımız, her sene ülkemizin büyümesine katkı sağlayan çok sayıda büyük şirketimizin yatırımlarını halka arz aracılığı ile finanse etmelerini sağlamaktır. Şirketlerimizin yatırımları için ihtiyaç duydukları uzun vadeli ucuz TL, sadece sermaye piyasalarında ve Borsa'da mevcut."
"GURURLA SÖYLEYEBİLİRİM Kİ DÜNYANIN EN LİKİT BORSASIYIZ"
Korkmaz Ergun, Borsa'ya gelme potansiyeli olan yabancı yatırımcılar ile kurumsal iletişimi güçlendirmek için çalıştıklarını, uluslararası kuruluşlarda aktif olarak görev aldıklarını söyledi.
Dünya Borsalar Federasyonu'nun tüm alt çalışma komitelerinde görev alanları bulunduğunu, diğer dünya borsaları ile birlikte çalıştıklarını anlatan Ergun, İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesindeki Borsalar Forumu'nun genel sekretaryasını yürüttüklerini de bildirdi.
Ergun, devamla şunları kaydetti:
"İslam ülkeleri ile birlikte ortak projeler gerçekleştiriyoruz. Borsa'ya gelme potansiyeli olan yabancı yatırımcılar ile kurumsal iletişimimizi güçlendirmek istiyoruz, destek olmaya çalışıyoruz. Ayrıca, sunduğumuz finansal hizmetler ve ürünleri, piyasalarımızın derinliğini arttırma amacıyla çeşitlendiriyoruz. Gururla söyleyebilirim ki dünyanın en likit borsasıyız. Borsa İstanbul piyasaları, uçtan uca tek bir platform üzerinde, entegre bir şekilde faaliyet göstermektedir. Teknolojik altyapımız, yani BISTECH; hız ve erişilebilirlik açısından dünyanın en önde gelen sistemlerinden biridir. Geçmişe göre, 10 kat hızlı emir iletimi ve 4 kat fazla emir kapasitemiz mevcuttur.
Yatırımcıların hızlı ve güvenli piyasaya erişimini sağlayacak şekilde veri merkezinin genişletildiği, farklı ihtiyaçlara göre alternatif erişim imkanları sunan ve uluslararası standartlarda hizmet veren bir borsayız. Tüm dünyayı etkileyen salgın sürecinde Borsa İstanbul olarak tüm hizmetleri kesintisiz bir şekilde sunmaya devam ettik. Sektör olarak çok ciddi bir sınavdan geçtik, değişen koşullara hızlı bir şekilde ayak uydurmayı başardık, yatırımcı sayımızda ciddi bir yükseliş oldu. Yatırımcıların finansal okuryazarlığını artırmayı ve bilinçli yatırımcı olmalarını sağlamayı hedefliyoruz."
Ergun, yatırımcı tercihleri, teknoloji ve diğer trendlerin, finans dünyasında mevcut iş modellerinde değişiklikler getirdiğine işaret ederek, arz tarafında, şirketlerin sermaye piyasasında finansman sağlamasını kolaylaştıran, talep tarafında ise yatırımcı tabanını sağlıklı bir şekilde genişleten adımlar atmaya devam edeceklerini söyledi.
TARİHİMİZİN YILLIK BAZDA EN YÜKSEK SEVİYESİ
Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu, Turkuvaz Medya Grubu'nun ekonomi haber kanalı A Para tarafından düzenlenen Finansın Geleceği Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, birçok alanda geleneksel iş modellerinin hızlı bir şekilde dönüşüm geçirdiğine işaret ederek, finans sektörü ve özellikle sermaye piyasalarının, yeniliklere en hızlı adapte olabilen alanların başında geldiğini söyledi.
Sektörün bu kabiliyetinin, kendilerini gelişmeleri daha yakından takip etmeye ve hızlı bir şekilde uyum sağlamaya zorladığını belirten Taşkesenlioğlu, değişimlere ayak uydurmanın da hiçbir zaman kısa vadeli bir bakış açısıyla yeni yaklaşımları hemen kabul etmek ve uygulamaya koymak anlamına gelmemesi gerektiğini kaydetti. Bu yüzden sermaye piyasalarında kalıcı bir düzenleme yapabilmek için etki analizlerinin ayrıntılı bir biçimde yapılması gerektiğini aktaran Taşkesenlioğlu, şöyle devam etti:
"Bu anlayış ile uyumlu bir biçimde yapılan kanun değişikliklerinin ardından ikincil düzenlemelerini, uluslararası eğilimleri yakından takip ederek sektörle dirsek teması halinde uygulamaya gayret ediyoruz. Böylece fon arz ve talep edenlerin, adil ve şeffaf bir piyasada bir araya gelebilmelerini ve küresel ölçekte sermaye piyasalarında yaşanan gelişmelere uyum sağlayabilmelerini hedefliyoruz. Atılan bu adımların meyvelerini vermeye başladığını ve sermaye piyasalarımızda gelişmiş ülke piyasalarına yakınsayan bir dönüşümün olduğunu gözlemliyoruz.
İlk olarak, halka arz işlemlerine bakıldığında 2021 yılında toplam büyüklüğü 16,3 milyar TL olan 38 adet halka arz gerçekleştirilmiştir. Eylül sonu itibarıyla ulaştığımız bu sayı, halka arz tarihimizin yıllık bazda en yüksek seviyesine işaret etmektedir. Şirketlerimizin sermaye piyasaları konusundaki bilgi ve birikimlerinin artması ve yatırımcı ilgisinin doğru zamanda bir araya gelmesi, şirketlerimizin öz kaynaklarını güçlendirmeleri adına oldukça kıymetli olmuştur."
REKORA İMZA ATILMIŞTI
Borsa İstanbul'da 2021'de halka açılan şirket sayısında tarihi rekora imza atıldı. Hisse senedi piyasasında bu yıl şu ana kadar 38 şirket halka açıldı. Böylece 1 yıl içerisinde halka açılan en yüksek şirket sayısına ulaşıldı.
SEKTÖRÜMÜZE OLAN GÜVEN DEVAM ETMEKTEDİR
Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu Başkanı Alpaslan Çakar, yurt dışı finansmanın yüzde 100 civarında yenilendiğini belirterek, "Türk bankacılık sektörünün borçlanma kabiliyetinde bir sorun bulunmamakta ve sektörümüze olan güven devam etmektedir." dedi.
Finansın Geleceği Zirvesi'nde konuşan Çakar, geçen yıl salgınla birlikte küresel ekonomide başlayan ve etkileri devam eden olumsuzluklara değinerek, salgının getirdiği bu ani duruşun hemen hemen tüm sektörlerin iş planlarını, nakit akışlarını ve ticaretini bozduğunu söyledi.
Kamu harcamalarını artıran genişleyici maliye politikası ile istihdamı koruyan ve işletmeleri ayakta tutan destek mekanizmaları geliştirildiğini aktaran Çakar, bu süreçte ihracata teşvik edici önlemler getirildiğini, para politikasının ekonominin toparlanmasına destek sağlamaya yönelik uygulandığını, piyasalara verilen likiditenin artırıldığını ve fonlama maliyetinin düşürüldüğünü anlattı.
Çakar, Türkiye'de de şokun yönetilmesinde ve destekleyici politikaların uygulanmasında hızlı ve kapsamlı bir yaklaşım gösterildiğini ifade ederek, üretimin ve tedarik zincirinin kesintiye uğramaması, istihdamın korunması ve finansal sistemin sağlıklı işleyişinin sürdürülmesine yönelik alınan kararlardan, bankaların önemli bir rol üstlenerek yaptığı çalışmalardan bahsetti.
Türk bankacılık sektörünün bilanço büyüklüğünün temmuzda 6,7 trilyon liraya ulaştığını aktaran Çakar, bilançonun milli gelire oranının yüzde 114, kredilerin milli gelire oranının ise yüzde 65 düzeyinde olduğunu bildirdi.
"BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN KREDİ HACMİ 3,9 TRİLYON LİRAYI AŞTI"
Alpaslan Çakar, kredilerin ağustos itibarıyla 3,9 trilyon lirayı aştığını belirterek, "Kamunun finansmanı için sağlanan kaynaklar da dahil edildiğinde ekonomiye doğrudan sağlanan kaynakların bilanço içindeki payı yüzde 75'e ulaşmaktadır. Kredilerin yüzde 54'ü kurumsal, yüzde 23'ü KOBİ ve yüzde 23'ü bireysel kredilerdir. Krediler, müşteri ve sektör bazında dengeli bir dağılım göstermektedir." diye konuştu.
Nakdi ticari krediler içerisinde sektörlerin payına değinen Çakar, imalatın yüzde 27, ticaretin yüzde 17, inşaatın yüzde 11 ve enerjinin yüzde 9 civarında olduğunu söyledi.
Çakar, "Kredi riski makul bir düzeyde olup düşüş eğilimindedir. Ağustos itibarıyla tahsili gecikmiş alacak oranı yüzde 3,8'dir. Bu oran ticari kredilerde yüzde 4,3, bireysel kredilerde ise yüzde 2,2'dir. Yeniden yapılandırılan veya yeni bir itfa planına bağlanan krediler haziranda 246 milyar lira olmuştur. Bankacılık sektörü, kredi riskleri için ihtiyatlı bir tutum içindedir. Tahsili gecikmiş alacakların yüzde 77'si oranında özel karşılık, ikinci grup kredilerin yüzde 20'i oranında genel karşılık ayrılmıştır." diye konuştu.
Büyük bölümü dış finansmandan oluşan mevduat dışı kaynakların, bilançonun yüzde 23'ü civarında olduğunu aktaran Çakar, "Yurt dışı finansman yüzde 100 civarında yenilenmekte olup Türk bankacılık sektörünün borçlanma kabiliyetinde bir sorun bulunmamakta ve sektörümüze olan güven devam etmektedir." dedi.
"GELECEĞE DAHA OLUMLU BAKIYORUZ"
TBB Yönetim Kurulu Başkanı Çakar, Türkiye ekonomisinin ve bankacılık sektörünün, yakın dönemde farklı nedenlerden kaynaklanan şokların yönetilmesinde başarılı bir performans gösterdiğini ve büyümenin sürdürülebildiğini söyledi.
Gelecek dönemde öngörülen büyümenin finansmanı için ne kadar kredi büyümesi gerektiğini tahmin edebildiklerini aktaran Çakar, sermaye yeterliliğinin sürdürülmesi için öz kaynakların kredi artışını dengeleyecek düzeyde artırılması gerektiğini kaydetti.
Ekonomideki fırsatlara ve risklere değinen Çakar, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Geleceğe daha olumlu bakıyoruz. Zorluklar olsa da ekonomik faaliyeti sınırlandıran birçok faktörün etkisi azalmaktadır. Küresel ekonomi yeniden büyüme eğilimine girdi. Ticaret hacmi artmaktadır. Salgınla mücadelede önemli bir mesafe alındı. Bölgesel ilişkiler daha ılımlı gelişiyor. Ekonomi politikasının önceliği; piyasalarda istikrarın tesis edilmesi, öngörülebilirliğin arttırılması, beklentilerin iyileştirilmesi yönündedir."
Çakar, Orta Vadeli Program'da makro dengelerin sağlıklı olarak kurulması ve büyümenin desteklenmesine verilen öneme işaret ederek, "Bu çerçevede beklentimiz; büyümenin sürdürülmesi, kamunun borçlanma ihtiyacının düşürülmesi ve özel sektöre daha fazla kaynak bırakılması, enflasyon üzerindeki baskının hafiflemesi, büyümeye katkıda iç ve dış talep dengesinin kurulması, cari dengenin finanse edilebilir düzeyde tutulması şeklindedir." dedi.
"DÖVİZ GELİRLERİNİN ARTMASINI BEKLİYORUZ"
Alpaslan Çakar, bu yaklaşımla banka kredilerine olan talebin makul düzeyde artmasını, TL tasarruf mevduatı talebinin daha güçlü olmasını ve TL kredileri desteklemesini öngördüklerini kaydetti.
Çakar, "Turizm başta olmak üzere döviz gelirlerinin artmasını, küresel büyümenin dış talep yoluyla ekonomik faaliyete olumlu katkı vermesini bekliyoruz. Finansal sektörün büyümesi ve piyasaların çeşitlendirilmesi büyümeye olumlu katkı verecektir." diye konuştu.
Bankacılık sektörünün sağlıklı bir yapıda olduğunu, krediler yoluyla üretimi, yatırımı, ihracat ve istihdamı destekleyecek gücünün bulunduğunu aktaran Çakar, "Ekonomi yönetimi ve ilgili kurumlarımızla güçlü iletişim ve yakın eş güdüm halinde, paydaşlarımızla yapıcı iş birliği yaklaşımı içinde ülkemize hizmet etmenin gayreti içinde olacağız." dedi.
'TEKNOLOJİYİ KULLANAN BANKALAR BİR ADIM ÖNDE OLUR'
Vakıfbank Genel Müdürü Abdi Serdar Üstünsalih, finansın geleceğinin dijitalleşme ve teknolojide olduğunu vurgulayarak, koronavirüs salgını sonrasında dijital teknolojilerin kullanımının zorunlu hale geldiğini vurguladı. Türkiye'deki regülasyonlar sayesinde uzaktan müşteri edinme uygulamasının başladığını anlatan Üstünsalih, şöyle devam etti:
"Uzaktan müşteri edinmede bugün Vakıfbank'ın 50 bin tane hiç şubeye gelmeyen, şubeyi görmeyen müşterisi var ve bugün Vakıfbank'ın ürünlerini kullanıyorlar. Türkiye'de 52 tane konvansiyonel banka var. Ürünlerine baktığınızda hemen hemen hepsinin aynı olduğunu görürsünüz. Burada, teknolojiyi kullanan, teknolojik ürün yaratan bankaların bir adım önde olduğu net olarak görülüyor. Bugün Türkiye'nin net faiz marjlarındaki daralmayı herkes biliyor. Net faiz marjlarındaki daralma teknolojiye ve dijitale yöneltiyor. Teknolojiyi kullanmazsanız tarihin tozlu sayfalarında kaybolursunuz diyemiyorum, artık tozlu sayfalar da kalmadı. Arşivler de dijital."
'EKONOMİYE 1.2 TRİLYON TL'LİK DESTEK'
Gelecekte kamu bankacılığının önem kazanacağını ve pandeminin bunu gösterdiğini aktaran Halkbank Genel Müdürü Osman Arslan, bugün Türkiye'de sektörün ilk 3 bankasının kamu bankalarından oluştuğunu söyledi. Pandemi sürecinde KOBİ'lerin ve esnafın finansa erişimde kamu bankalarının öne çıktığını aktaran Arslan, "Yılda 200 milyar TL'ye yaklaşan KOBİ kredi büyüklüğü ile KOBİ bankacılığında sektörde yüzde 22'lik pay almış durumdayız. Yani Türkiye'deki 5 KOBİ'den bir tanesi finansal desteğini Halkbank'tan almakta. KOBİ bankacılığına gelecekte daha fazla destek verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Son 1.5 yıldır pandeminin zor koşulları altında faaliyet gösteriyoruz. Son 1.5 yılda banka olarak 2,2 milyon adet müşterimize 100 milyar TL üzerinde destek sağladık ve yaklaşık 40 milyar TL'ye yakın finansal büyüklüğü yeniden yapılandırmak sureti ile ekonomideki ve finansal sektördeki sürdürülebilirliğe katkı sağladık. Halkbank olarak son 4 yılda 1,2 trilyon TL kredi vererek ekonomimize destek olduk" dedi.
UZUN VADELİ KAYNAKLARI UYGUN VADE İLE SAĞLAYACAK POTANSİYELİMİZ VAR
Türkiye Sigorta Birliği (TSB) Başkanı Atilla Benli, "Ülkemizin özellikle altyapı yatırımları için ihtiyaç duyduğu uzun vadeli kaynakları uygun vade ile sağlayacak potansiyelimiz var." dedi.
Benli, Finansın Geleceği Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, TSB olarak finans sektörünün gücüne güç katacak potansiyellerini, Türkiye ekonomisine katma değer sağlama hedefleri doğrultusunda ortaya koymaya ve birlikte güçlü bir gelecek tasarlamaya hazır olduklarını belirtti.
Sektöre genel olarak bakıldığında dikkatlerini çeken ilk şeyin yatırımcı ilgisinin devam etmesi olduğuna işaret eden Benli, bugün itibarıyla aktif şirket sayısının 65 olduğunu bildirdi. Benli, son 3 yıla bakıldığında 8 yeni şirket kurulduğunu, birleşme ve satın almaların devam ettiğini bildirdi.
Türkiye'de sigorta sektörünün, 2020 yılında aktif toplamını 300 milyar TL sınırının üzerine taşımayı başardığını ifade eden Benli, şunları kaydetti:
"2 yıl üst üste yüzde 30'un üzerinde büyüyen sektörde yine son 2 yılda bu ortalamanın üzerinde büyüyen kanal, hayat ve emeklilik branşı oldu. Bu dönemde sigorta şirketleri yüzde 24, hayat ve emeklilik şirketleri yüzde 33, reasürans şirketleri ise yüzde 39 büyüdü. Prim üretimine baktığımızda 2020 yılını 82,6 milyar TL ile kapattık. 2021 yılı ağustos ayı itibarıyla 62,4 milyar TL prim üretimi gerçekleştirdik. Bu da geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 17,1'lik bir artış anlamına geliyor. BES'te toplam katılımcı sayısı 13 milyona, toplam fon büyüklüğü de 190,1 milyar TL'ye ulaştı. Sektörümüzde tazminat miktarı her geçen gün artıyor. 2020 yılında üstlenilen tazminat yüzde 11,3 artışla 44 milyar TL'ye ulaştı."
BES ve OKS fonlarının ortalama getirilerine bakıldığında TÜFE'nin üzerinde bir getiri sağladığını vurgulayan Benli, "Emeklilik Gözetim Merkezi (EGM) verilerine göre, BES ve OKS'de son 10 yıllık ortalamada TÜFE'nin 14,4 puan, 5 yıllık ortalamada 30,6 puan ve 2020 yılında 9,1 puan üstünde bir getiri sağlandığı görülmektedir. Sözleşme başına ortalama fon büyüklüğü de 19 bin TL'nin üzerine çıktı." dedi.
Benli, Türkiye'de sigorta penetrasyonunun düşük olduğunu ve ülkenin bu konuda hak etmediği bir noktada bulunduğunu belirterek, burada önemli bir potansiyel olduğunu gördüklerini dile getirdi.
Sektörün Türkiye'nin uzun vadeli kaynak ihtiyacının karşılanmasında önemli roller üstlenebileceğini aktaran Benli, "Ülkemizin politika belgelerinde de banka dışı finans sektörünün geliştirilmesi hedefleri bulunuyor ve burada sigorta sektörüne büyük görevler düşüyor. Birlik olarak biz de adımlarımızı; fırsatları doğru değerlendirme hedefiyle, kamu otoritesi ve sektörümüz arasındaki etkin iletişim ve sinerjiyi güçlendirecek projelerle atıyoruz." diye konuştu.
Benli, Türkiye'nin özellikle altyapı yatırımları için ihtiyaç duyduğu uzun vadeli kaynakları uygun vade ile sağlayacak potansiyellerinin bulunduğunu söyledi.
Kovid-19 salgını ile birlikte risk algısının yükselmesi ve kişilerde sağlık bilincinin artması sebebiyle başta tamamlayıcı sağlık sigortası olmak üzere sağlık sigortalısı sayısında önemli artış yaşandığını kaydeden Benli, "Uzaktan çalışma modelleri siber saldırı risklerini beraberinde getirdiğinden siber sigortalarda artış bekliyoruz." dedi.
"ARAÇ VE YEDEK PARÇA MALİYET ARTIŞLARI OTO SİGORTALARINDA MALİYETLERİ ARTIRDI"
Atilla Benli, oto sigortalarına bakıldığında, salgının başında kaza frekansının düştüğünü ancak normalleşmeyle beraber hasarlarda artış meydana geldiğini, yeni araç ve yedek parça tedarik sürecindeki küresel aksamaların fiyatları yükselttiğini söyledi.
Benli, parça tedarik sürecindeki aksaklığın onarım sürelerini ve ikame araç talebini artırdığını, araç ve yedek parça maliyet artışlarının da oto sigortalarında maliyetleri yükselttiğini kaydetti.
Benli, son dönemde yaşanan doğal afetlerin sigortacılık sektörünün Türkiye'de kritik öneme sahip olduğunu gösterdiğini vurguladı.
Sigortacılık sektörü olarak güçlü hedefleri bulunduğunu aktaran Benli, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Oto sigortaları tarafında kişi temelli poliçe sistemine geçiş, telematik kullanımı ile sürüş davranışlarının takibi, doğrudan tazmin sisteminin iyileştirilmesi, trafik ve kasko sigortalarında bütünleşik kasko ürünlerinin sunulması hedeflerimiz arasında yer alıyor. Sağlık sigortalarında teletıp altyapılarının hayata geçirilmesi için düzenlemelerin yapılması, sağlık sigortaları için vergi teşviki dahil teşvik sisteminin geliştirilmesi, kamu hastaneleriyle tamamlayıcı ve özel sağlık sigortalarıyla entegrasyonu ve e-nabız doğrulama yapısı kurulması hedeflerimiz arasında yer alıyor. Teminat mektubu ile kefalet senedi, işlevleri açısından benzer nitelikte ürünlerdir. Bu ürünlere ilişkin farklı mevzuatlardaki farklı düzenlemelerin yeknesak hale getirilerek banka ve sigorta sektörü arasında haksız rekabet ortamının giderilmesini hedefliyoruz.
Kefalet senetlerinin e-imza ile düzenlenmesinin sağlanması için gerekli mevzuat değişikliğinin hayata geçirilmesi gerekmekte. Aksi durumda sigorta şirketlerinin sistemin dışında kalması söz konusu olabilecektir. Menkul kıymetleştirme işlemlerinde sektöre risk analizi ve hizmetlerinin sağlanması için bankalar ve diğer paydaşlar ortaklığında Finansal Sigortalar Risk Merkezi (FSRM) şirketi kurularak merkezi veri sistemi aracılığıyla sigorta risk analizleri gerçekleştirilmelidir. Sigorta şirketlerinin de kefalet sigortası ürününü nakdi kredi olarak sunması planlanmakta olup bu kapsamda, sigorta şirketlerinin ve bankaların paylaşımlı risk modeli ile ilerlemesi önerilmektedir. Bu sayede bankaların sermayesinin ciddi oranda rahatlayacağı öngörülmektedir."
BES'İN GELİŞTİRİLMESİ İÇİN HEDEFLER
TSB Başkanı Benli, Bireysel Emeklilik Sistemi'nin geliştirilmesi için şu önerilerde bulundu:
"18 yaş altına düzenlenen sözleşmelerde devlet katkısı hak edişlerinde değişiklik ve erken emeklilik imkanlarının sağlanması, 18 yaş altında sisteme girenlere birikimlerini eğitim için kullanabilmesi, bütünleşik paket ile BES birikimlerinin artırılması, BES birikimlerinin farklı yatırım araçlarına yönlendirilmesi, emeklilik şirketlerinin yatırım danışmanlığı yapabilmesi, BES birikimlerinin acil nakit ihtiyaçlarında teminat gösterilerek uygun maliyetli kredi imkanı sağlanması."
Kredi bağlantısız hayat ürünleri pazarının geliştirilmesi gerektiğini belirten Benli, "Türk Ticaret Kanunu'nda değişiklik; hayat sigortaları branşında birikimli hayat sigortası ürünleri, prim iadeli gibi ürünlerin yaygınlaştırılmasını sağlamak için bazı kanuni düzenlemelerin revize edilmesi, düzenlemelerin hayat sigortaları tekniğine uygun olarak değiştirilmesi ve risk ürünleri dışındaki hayat sigortalarının da geliştirilmesi için vergi teşviklerinde değişiklik yapılmasını arzu ediyoruz." dedi.
GÜÇLÜ SPONSOR DESTEĞİ
Finansın Geleceği Zirvesi Ziraat Bankası, Halkbank, Vakıf Yatırım, Turkish Airlines, Papara ana sponsorluğunda gerçekleştirildi. Borsa İstanbul, Finansal Kurumlar Birliği, İstanbul Airport, Koza Altın, Kuzey Marmara Otoyolu, Türkiye Sigortalar Birliği'nin yan sponsor olarak katıldığı Zirve'nin destek sponsorları ise Deniz Bank, Emlak Katılım, Fuzul, MedicalPark, Phillip Capital, Quick, Tarsim, TSPB ve Vakıf Katılım oldu.