Almanya'yı zorlu koalisyon pazarlığı bekliyor. Ülkede 20. Federal Meclis'i (Bundestag) belirlemek için yapılan genel seçimlerde, Sosyal Demokrat Parti (SPD) oyların yüzde 25,7'sini alarak birinci çıktı.
SPD'yi, yüzde 24,1 ile Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri, yüzde 14,8 ile Yeşiller, yüzde 11,5 ile Hür Demokrat Parti (FDP), yüzde 10,3 ile göçmen ve İslam karşıtı Almanya için Alternatif (AfD) Partisi ve yüzde 4,9 ile Sol Parti takip etti.
Bu sonuçlara göre mecliste milletvekili dağılımı da şöyle oldu: SPD 206, CDU/CSU 196, Yeşiller 118, FDP 92, AfD 83, Sol Parti 39, SSW 1.
Meclis aritmetiğine göre ise hiçbir parti tek başına hükümeti kurmak için yeterli milletvekili sayısını bulamadı.
Bu sonuçlar, Angela Merkel sonrası dönemi belirlemek amacıyla partiler arasında çetin koalisyon pazarlığının yaşanacağını gösterirken, seçimden önce hiçbir parti AfD ile koalisyon görüşmeleri yapmayacağını, CDU ise Sol Parti ile herhangi bir hükümete girmeyeceğini açıklamıştı.
Hem SPD'nin başbakan adayı Olaf Scholz hem de CDU/CSU'nun başbakan adayı Armin Laschet, kendi liderliklerinde gelecek 4 yıl görev yapacak yeni hükümeti kurmak istediklerini açıkladı.
Seçimlerin ardından oluşan tabloda, 3 seçenekli koalisyon ihtimali bulunuyor.
TRAFİK LAMBASI KOALİSYONUNU
Mecliste en fazla milletvekili sayısına sahip SPD'nin öncelikle "trafik lambası koalisyonunu" için Yeşiller ve FDP ile üç partili hükümet kurmak amacıyla görüşmeler yapması bekleniyor.
SPD ve Yeşillerin liderleri, seçim programındaki ortak noktalardan dolayı bu ortaklığa sıcak bakıyor.
Ancak FDP kurmayları, vergi, finans ve iklim politikalarında SPD ve Yeşiller ile aralarında büyük farklılıkların bulunduğuna dikkati çekiyor.
BÜYÜK KOALİSYON
2002'deki seçimlerden sonra ilk kez CDU/CSU'dan fazla oy alan SPD'nin liderliğinde kurulabilecek bir diğer koalisyon seçeneği ise "büyük koalisyon" olarak adlandırılan SPD-CDU/CSU koalisyonu.
8 yıldan beri koalisyon ortağı olarak hükümette bulunan bu iki partinin yeniden hükümet kurmasını iki partinin yöneticileri de istemiyor. Bu seçeneğin ancak diğer ihtimaller mümkün olmadığında gündeme gelmesi bekleniyor.
JAMAİKA KOALİSYONU
Diğer bir seçenek ise partilerin renklerinin (siyah-yeşil-sarı) Jamaika bayrağını çağrıştırmasından dolayı CDU/CSU, Yeşiller ve FDP'nin oluşturacağı "Jamaika koalisyonunun" kurulması.
Bu partilerin kuracağı üçlü koalisyon ihtimali ise çok uzak görünmüyor, zira FDP Lideri Christian Lindner, katıldığı televizyon programında Jamaika koalisyonunu tercih ettiğini belirtmişti.
2017'deki seçimlerin ardından CDU/CSU, Yeşiller ve FDP arasında koalisyon görüşmeleri yapılmış, ancak FDP lideri son anda "Yanlış yönetmektense, yönetmemek daha iyi" ifadesini kullanarak, söz konusu koalisyon görüşmelerinden çekilmişti.
4 yıl önce iktidara gelme şansını bu şekilde yitiren Lindner, bu fırsatı bir kez daha kaçırmak istemiyor.
Başbakanlığı SPD'ye kaptırmak istemeyen CDU/CSU yöneticileri de bu seçeneğe sıcak bakıyor.
Hristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Genel Başkanı Markus Söder ise Laschet yönetiminde "mantık ittifakı" kurmak istediklerini belirterek, "Jamaika koalisyon fikrine kesinlikle inanıyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
FDP EN KİLİT PARTİ
Almanya'daki seçimlerin ardından oluşan tabloda kilit parti konumuna gelen FDP, koalisyon görüşmelerinden mümkün olan en iyi sonucu çıkarmak ve pazarlık payını artırmak için tüm demokratik partilerle görüşeceğini açıkladı.
FDP Meclis Grubu Başkan Yardımcısı ve partinin yönetim kurulu üyesi Michael Theurer, Alman Haber Ajansı'na yaptığı açıklamada, koalisyon müzakerelerinde "tamamen özgür" olduklarını ve SPD ile görüşmeler yapmayı önceden dışlamadıklarını belirtti.
Theurer, CDU/CSU ile finans ve ekonomik konulardaki yakınlığından dolayı Jamaika koalisyonunu tercih ettiklerini ifade ederek, ancak bunun hiçbir şey yapmadan oluşacak bir şey olmadığını kaydetti.
Almanya'da üç ayrı partinin hükümet oluşturması yakın tarihte olağan bir durum değil. En son 1950'li yıllarda CDU'lu başbakan Konrad Adenauer döneminde ikiden fazla partiyle hükümet kurulmuştu. 1960'lı yıllardan sonra iki partinin bulunduğu hükümetler Almanya'yı yönetti.
Geçmişte Almanya'da mecliste en fazla milletvekiline sahip partinin, başbakanı belirlemediği dönemler de oldu.
1969 yılında SPD, mecliste CDU/CSU'dan daha az milletvekiline sahip olmasına rağmen FDP ile hükümeti kurmuş ve Willy Brandt başbakan olmuştu. Aynı şekilde Helmut Schmidt başkanlığında 1976 ve 1980'de SPD-FDP koalisyonları kurulmuştu.
KOALİSYON ŞEKLİ CUMHURBAŞKANI SEÇİMİNİ DE ETKİLEYEBİLİR
Öte yandan Almanya'da gelecek yıl görev süresi sona erecek Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier'in bir kez daha seçilmesinde, kurulacak hükümetin etkili olması bekleniyor.
Buna göre SPD'nin liderliğinde bir hükümet kurulması durumunda, Steinmeier'in bir kez daha seçilme ihtimali yüksek olacak.
Ancak CDU/CSU'nun liderliğinde Yeşiller ve FDP ile hükümet kurulması halinde bu makamın, Yeşiller Partisinden bir kadın siyasetçiye verilmesi, Berlin'de konuşulanlar arasında yer alıyor.
Almanya'da uzmanlar yeni hükümetin kurulmasının aylar süreceğini ifade ediyor. 2017'de yeni hükümetin kurulması yaklaşık 6 ay sürmüştü. Yeni hükümet kurulana kadar mevcut hükümet, Başbakan Angela Merkel liderliğinde görevde kalacak.
ALMANYA SEÇİM SONUÇLARI YENİ BİR DÖNEMİN İŞARETÇİSİ Mİ?
Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesinin konuya ilişkin analizi şu şekilde:
Sonucu Avrupa Birliği (AB) çevrelerinde merakla beklenen Almanya Federal Meclisi'ni (Bundestag) belirlemek için gerçekleştirilen genel seçimler sona erdi ve son birkaç haftada yapılan kamuoyu yoklamalarında da görüldüğü gibi Sosyal Demokrat Parti (SPD) birinci parti oldu.
Bu açıdan bakıldığında seçim sonuçları büyük bir sürpriz getirmedi ancak yaklaşık iki ay önceki anketlere bakıldığında, Sosyal Demokratların adayı Olaf Scholz'un kişisel popülaritesine rağmen seçimin Hıristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) ve Yeşiller arasında geçeceği ve Federal Başbakan'ın bu iki partinin adayları olan Armin Laschet ve Annalena Baerbock'tan biri olacağı tahmin ediliyordu. Fakat iki ay içerisinde bütün resim değişti ve SPD seçimden birinci parti çıkarken Yeşiller yarışı onun yaklaşık 10 puan gerisinde tamamladı. Bu açıdan bakıldığında, iki ay önce elde edebileceklerini düşündükleri federal başbakanlığı kaybeden ve ciddi bir düşüş yaşayan Yeşiller'i seçimin kaybedenleri arasında saymak gerekir. Ancak 2017 seçimleriyle karşılaştırıldığında, oylarını yüzde 50 civarında (5,7) puan artıran Yeşiller federal parlamento seçimleri tarihinde en yüksek oylarını aldıkları için başarılı sayılmalılar.
Seçimin asıl kazananı ise uzun zamandır oyları eriyen ve artık kitle partisi olma ve merkez solu temsil etme özelliğini kaybettiği düşünülen SPD oldu. SPD hem bir önceki seçime göre oylarını 5,3 puan artırdı hem de iki ay önceki anketlerde tahmin edilen oy oranından yaklaşık 10 puan daha çok oy aldı. SPD'nin başarısının nereden kaynaklandığına bakıldığında, doğru aday tercihinin bu partinin kötü gidişatına son verdiği görülebilir. Yeşiller ve CDU/CSU'nun adayları, intihal skandalı ve sel felaketi bölgesini ziyaret sırasında verilen neşeli pozlarla yıpranırken Olaf Scholz, çok temkinli bir kampanya süreci yürüterek kendisini ve partisini yıpratacak görüntü ve söylemlerden uzak durdu ve bu da SPD'nin başarısını getirdi. Bunda medyanın tercihlerinin ne derece rol oynadığı ise belki bu konuda yapılacak bilimsel araştırmalar sonucu ortaya çıkacaktır.
Seçimin en önemli sonucu ise Almanya siyasi tarihine damgasını vuran Hristiyan Birlik Partileri'nin ikinci sıraya düşerek federal başbakanlığı kaybetme ihtimaliyle karşı karşıya kalmasıdır. Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) ile Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) arasında yaşanan aday kavgasının seçimlere birlikte giren bu iki kardeş partinin başarısızlığında ciddi rol oynamış görünüyor. Şimdi bu sonucun, "CSU lideri Markus Söder aday olsaydı Birlik Partileri daha iyi bir sonuç alır mıydı?" tartışmasını ve buna bağlı olarak iki parti arasındaki mücadeleyi alevlendirmesi de söz konusu olabilir.
Seçimin diğer kaybedenleri ise aşırı uçlarda yer alan Almanya için Alternatif (AfD) ve Sol Parti (Die Linke) oldular. Son dönemde ciddi parti içi sorunlar yaşayan AfD 2,3 puan kaybederek yüzde 10,3 oy oranına düşerken 4,3 puan kaybıyla aldığı yüzde 4,9'luk oy oranıyla seçim barajının da altına düştüğü görülen Sol Parti'nin Alman seçim sistemine özgü "doğrudan yetki" (Direkt Mandat) kuralı sayesinde yine de mecliste temsil edilmesi bekleniyor. Sol Parti'nin aldığı sonuç bu partinin merkez sola açılma politikasının başarısız olduğunu ve seçmen kitlesinin sadece marjinal sol ile sınırlı kaldığını gösteriyor. AfD'nin ise yaşadığı düşüşe rağmen yüzde 10'un üzerinde oy alması aşırı sağcı eğilimlerin Alman toplumunda kalıcı hale geldiğinin göstergesi şeklinde okunabilir.
KOALİSYON HANGİ PARTİLERDEN OLUŞACAK?
Aslında seçim sonuçları en rasyonel koalisyonun "Büyük Koalisyon" (Grosse Koalition) diye adlandırılan mevcut iki partili hükümetin devam etmesi olduğunu gösteriyor. Böyle bir tercihte sadece Federal Başbakan'ın (Bundeskanzler) artık CDU/CSU yerine seçimde en fazla oyu alan SPD'den olması yeterli olacaktır. Ancak her iki büyük partinin de seçimden önce artık Grosse Koalition istemediklerini açıklamış olmaları bu ihtimali zorlaştırmış durumda.