CHAMBORD ŞATOSU (Fransa) NEUSCHWANSTEIN ŞATOSU (Almanya) I. François genişletip, güzelleştirdi. 156 metre uzunluğunda, 117 metre genişliğinde dikdörtgen bir alana kurulmuş, dört köşesine yuvarlak kuleler (Donjon) yapılmış. İçi İtalyan mobilyalar, süslemelerle bezeli. Binanın tam ortasındaki ikili merdiven, Leonardo’nun eseri. İki kişinin birbirini görmeden inip çıkabilmesini, her katı gezebilmesini sağlıyor. Çatıdan göl manzarası harika. WINDSOR KALESİ (İngiltere) 45 bin metrekarelik yapı, 500 yıldır kraliyet ailesinin yazlığı. Thames Nehri üzerinde kuleleri ve mazgallarıyla görkemli şekilde yükseliyor. Tarih boyunca pek çok değişiklik yapılmasına karşın kalenin ana planı değişmedi. 1820’lerde mimar Sir Jeffrey Wyatville, ortadaki Round Tower’ı (Yuvarlak Kule) yükseltti Doğudaki avlunun adı Upper Ward, batıdakinin Lower Ward. Kraliçe II. Elizabeth’in özel dairesi, Upper Ward’un doğu yakasında. Bu bölüm ziyarete kapalı. Kuzey yakada, kraliçe yokken açılan dairelerde konuk odaları tablo, mobilya ve hazineyle dolu. VIII. Henry’nin zırhı ve Nelson’un ölümüne neden olan kurşun bunlar arasında. IV. George’un, Sir Francis Chantrey’nin elinden çıkma heykelinin yer aldığı etkileyici merdivenler, 1866’da Kraliçe Victoria için yapılmıştı. Lower Ward’daki ana bina, Garter Şövalyeleri’nin sancaklarının asılı olduğu St. George Kilisesi. VIII. Henry, I. Charles ve IV. George da aralarında olmak üzere çok sayıda kral burada yakıldı. V. George ile Kraliçe Mary’nin tabutunu Lutyens tasarladı. CASTEL DEL MONTE (İtalya) UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. İmparatorun av sarayıydı. Sekizgen şeklindeki yapısını yine sekizgen kuleler süslüyor. Her katta sekiz oda bulunuyor. Sonraları hapishane, sığınak olarak kullanılan kale, ne yazık ki günümüzde yalnızlığına terk edilmiş, köhne bir şekilde duruyor. PENA SARAYI (Portekiz) Hâlâ Hıristiyanlar için hâlâ önemli bir ibadet merkezi. Yıldırım ve diğer afetler nedeniyle defalarca yıkıldı. 20. yüzyılda bugünkü şeklini alan saray, 1995’te UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girdi. Çevresinde 200 hektarlık bir botanik parkı bulunuyor. İçi ortaçağ üslubunda döşenmiş. OSAKA (Japonya) Dışarıdan bakıldığında beş, aslında sekiz katlı. Katlar yukarıya doğru gittikçe küçülüyor. Kale, 1585-1598 arasında Japonya’ya hükmeden, ulusal birliği sağlayan Toyotomi Hideyoshi tarafından 100 bin işçiye inşa ettirildi. Temmuzda kalenin arkasındaki Okawa Nehri’nde Tenjin Matsuri festivali düzenleniyor. Onlarca tekne, nehirde ilerlerken bir yandan da havai fişekler atılıyor. Amaç, doğma büyüme Osakalılara saygı. MALBORK (Polonya) Malbork şehrinde, Nogat Nehri’nin sağına konuşlandırılan bu devasa kalenin ismi “Mary’nin Kalesi” anlamına geliyor. Marienburg sonraları Lehçe’de Malborg veya Malbork olarak kullanılmaya başlandı. Kaleye tıpkı eski çağlarda olduğu gibi asma köprüden geçilerek giriliyor. Ama bir değil, tam üç köprü geçiyorsunuz. Bu da ziyaretçilerdeki ortaçağ hissini artırıyor. İçinde beyaz elbiseleri, boyunlarındaki büyük haçlarıyla Töton Şövalyeleri gibi gezinenleri görürseniz şaşırmayın. Kale pek çok bina, avlu, köprü, mahzen ve müzeden oluşuyor. MEHRANGARH (Hindistan) 36 metre yüksekliğinde ve yer yer 21 metre genişlikte duvarlara sahip. İçindeki müzede mihracelerin eyer, silah, beşik, mobilya, elbiseleri sergileniyor. Kocaları savaşta ölen kadınlar, kendilerini bu kalenin surlarından, aşağıda yakılan ateşe atarmış. Atlamadan duvarda el izlerini bırakırlarmış. CHAPULTEPEC (Meksika) ELMİNA (Gana)