Rus oligarkları doğuran süreç, Gorbaçov'un 1985'te Sovyetler Birliği'nin başına geçmesiyle başlıyor aslında. 'Perestroyka' denilen reformlara hız veren Gorbaçov, serbest piyasanın da önünü açmak istiyordu. Kooperatifleri teşvik etti. Kabiliyeti olanlar için bu iyi bir fırsattı.
Özel teşebbüsün neredeyse mümkün olmadığı bir ortamda kendi işletmelerine sahip olabileceklerdi. Özellikle Komünist Parti içinde iyi bağlantıları olanlar bu fırsatları çok daha güzel değerlendirebilirdi. Nitekim öyle olacaktı. Sonradan 'Oligark' adıyla milyarderler listesine girecek 'kabiliyetli' isimlerin çoğu o günlerde henüz sıradan işlerde çalışıyordu. Kimi sade bir devlet memuru, kimi ortalama bir parti görevlisi, kimi de taksi şoförüydü... Tabii daha iyi yetişmiş, partinin ve zengin devlet işletmelerinin yönetiminde olanlar da vardı. Sonradan herkes 'fırsatlar'ı değerlendirebildiği ölçüde ilerleyecekti. Kimi banka kuracak, kimi ucuza aldığı petrolü ve madenleri misliyle kâr edecek şekilde ihraç edecekti.
ÖZELLEŞTİRME ZENGİNLERİ
Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte özelleştirmeler de başladı. Yeltsin döneminde bu süreç daha da hızlandı. Zaten ülke toz duman olmuştu. Göz gözü görmüyordu. Ancak özelleştirilen fabrikaların yöneticileri ve süreci yakından takip eden bazıları önlerindeki fırsatı çok iyi görüyorlardı. Fırsatı kaçırmadılar. Çoğu neredeyse hiç para ödemeden çok önemli fabrikaların sahibi oldular. Madenler, medya şirketleri, enerji tesisleri, petrol kuyuları ve daha birçok değerli işletme kooperatifler döneminden beri daha da gelişen bu isimlere geçmeye başladı. Birbirlerini kolluyorlardı. Bazı ihalelere dışarıdan kimseyi sokmamaya başladılar. Çok değerli devlet şirketleri neredeyse 'çerez' fiyatına sonradan 'oligark' olarak isimlendirilecek bu şanslı kişilere satılıyordu.