2020 Avrupa Futbol Şampiyonası'nın (EURO 2020) açılış maçında A Milli Futbol Takımı, Roma'da İtalya ile karşı karşıya geldi. Ay-yıldızlı ekip sahadan 3-0 mağlup ayrılırken spor yazarları alınan mağlubiyet ve sergilenen futbolla ilgili dikkat çeken yorumlarda bulundu. Usta isim yazısında, "Roma'da sabaha kadar oynasak hatta İtalya bir kişi eksik bile kalsaydı sonuç değişmezdi." ifadelerini kullandı.
REHA KAPSAL - SADECE BİR MAÇ!
İtalya Milli Takımı'na karşı oyun başlangıcımız istediğimiz seviyede olmadı. Baskıdan sonra geriye yaslandık. Ceza sahası çizgimiz değil altıpasın orada derinlemesine savunma yapmaya başladık. Topun ve rakibin peşinden de doğru dağılımımız olmadığından koştuk. İtalyanlar'ın savunma ile orta saha hattı arasında rahat topla buluşmalarına önlem alamadık. Rakibin saha için dizilişi 4-3-3'tü. Bununla ilgili özellikle orta sahada oynadıkları asimetrik oyunla bizim dengemizi bozdular. Bu baskıyı topla yaptıkları gibi topsuz da yaparak oyun üstünlüğünü ellerine aldılar.
Zaten bu oyunun karşısında gol yemememiz futbol şansından dolayıydı. Oyuncu değişiklikleri istenilen gibi olmadı. Golden sonra Kenan-Burak iki santrfor oynadı. Hakan'ın da çizgide oynamasıyla topu daha rahat kontrol ettiler. Okay ve Ozan'ın da kötü oyunları vardı fakat ortaya konulan olumsuz futbolu böyle anlatmak da doğru olmaz. İtalya gibi formda ekibe karşı 9-10 oyuncunun sahada iyi performans vermesi gerekir. Saha içi organizasyonu savunma ve hücumda iyi değildi. Kenan iyi niyetli fakat Spinazzola'yı kovalamak için tercih olmamalı. O kanadı çok etkili kullandı Spinazzola.
Bizim takımın oyuncu özellikleri ofansif oyuna yatkın. Buna geçtiğimiz sürede de şahit olduk. Bunun için bana göre savunma pasif bir kavramdır. Saha içinde farkı yaratan girişken olmak, oyunun her yerinde hücum etmektir. Bu farkı yaratmak futbolda önemli. Bizim takımın karakterinde bu var. Saha içi beceriyi gösterecek yapıyı uygulamak gerekir. Kendi alanında bekleyerek değil, rakip yarı alanda topun olduğu yere veya kaybedildiği noktada topu kazanmak için geri presi yüzde yüz yapmak gerekir. Kazanamadığımızda da herkesin bölgesine çekilip pozisyon alması bu savunma anlayışının en önemli unsurudur.
Rakip yarı alanda bu oyunu oturtmak gerekir. Bu maçtan çıkarılacak dersleri Şenol hoca, ekibi ve oyuncuların çıkaracağını düşünüyorum. İyi oynamadık, iyi başlamadık ama önümüzde iki tane Galler ve İsviçre maçları var. Bizim milli takımın potansiyeli bu iki maçı da kazanıp gruptan çıkmaya müsait. Şimdi milli takım değerlendirmemizi ülke olarak yalnız hataları değil, çözümleri de göstererek en önemlisi de bu kötü başlangıçtan sonra destek vererek yapmalıyız. Turnuvada sadece birinci maçı kaybettik, turnuvayı kaybetmedik.
Bu seviyedeki turnuvalarda yeri geldiğinde maç kaybedebilirsin ama bu gruptan çıkma hayalleri kurmanı engellemez. Galler ve İsviçre maçına doğru analizler yapıp enerjimiz, hırsımız ve öz güvenimizin en üst seviyede olması gerek. Turnuvada biz de varız ve gideceğimiz en iyi noktaya gideceğiz demek için. Sadece bir maç kaybettik pes etmedik ve son sözümüzü de söylemedik.
TURGAY DEMİR - KAFAMIZ Bİ DÜNYA
İtalyanlar'da özgüven tavan; ilk yarıda 2-8 dizilişiyle oynadılar… Spinazzola, Bonucci, Chiellini, Florenzi dörtlüsünden ikisi sürekli öne çıktılar… Bunun sebebi bizim panik halimizdi… İyi savunma yapsak bile kaptığımız topları ayağımızda tutamadık… Özellikle ilk yarının sonlarına doğru baskı bunaltıcı düzeye geldi. İlk bölümde Okay ve Ozan rakibi karşılamak dışında bir şey yapamazken Yusuf ve Hakan Çalhanoğlu da top kullanmakta zorlandılar. Kenan Karaman ise neredeyse sağ bek gibi oynadı…
İkinci yarıya Yusuf-Cengiz değişikliğiyle başladık ancak sahadaki oyun pek değişmedi. Sağ kanattan gelen sert orta Merih'in göğsüne çarpıp ağlarımıza gidince gardımız düştü. Zaten çok geçmeden, Napoli'nin yıldızı İmmobile maçı bitirdi… Özetlersek, Insigne, Immobile, Berardi ile rakip kale önünde, sahilde gezermişçesine rahat top çeviren İtalyanlar karşısında 45 dakikadan daha fazla direnemedik. Belki yine yenilirdik ama sahaya çıkan kadromuz keşke bir hedefe yönelik olsaydı! Bizim kadromuz öyle değildi… Öncelikli amacımız rakibi bozmak olsa Yusuf değil Taylan olurdu! Rakibin pas trafiğine aynı şekilde karşılık vermek niyetindeysek o taktirde Okay değil İrfan Can olurdu… Keşke bir puana odaklanıp bozmayı hedefleseydik..
Neyse bu grupta herkesi yenecek olan bir rakibe sahasında yenildik, yani enseyi karartmanın da manası yok. Bundan sonraki İsviçre ve Galler maçlarımız kardeş ülke Azerbaycan'da… Bu iki maçta hedefimize uygun kadrolarla sahaya çıkarsak işi bitiririz. Yani, yanisi şu; önce kafamız net olmalı ve doğru oyuncular seçmeliyiz, sonrasında saha netleşir zaten.
ERMAN TOROĞLU - SIKLET FARKI!
Bizim üst düzey takımlar, Türkiye'de her maça itiraz ediyorlar. Oyun kuralı ihlali var diyorlar, maçın tekrar edilmesi lazım diyorlar. Ben Türkiye Futbol Federasyonu'nun yerinde olsam bu maça itiraz ederdim UEFA'ya! Neden mi? Çünkü maç boyunca İtalyanlar bizden 2 kişi fazla oynadı. Seyrediyorum, biz sanki 11 kişiyiz, onlar ise 13 kişi.. Defansta her yerde onlar var, hücumda her yerde onlar var.
Futbol iki yönlü bir oyun. Hem defansı yapacaksın, hem de hücum edeceksin. Biz dün gece sadece ve sadece hep defans yapmayı düşündük. Eğer sen takım olarak hücum edemezsen, bu sefer rakip senin üzerine gelir, istediği gibi de hücum eder. Netice ne mi olur? Hem hücum ettikleri için, hem de top onlarda olduğu için oynadıkları futboldan da keyif alırlar. Öyle de oldu.. Bizim futbolcularımız dün gece adeta eziyet çektiler. Topa alabilmek için koştular durdular. Adamlar, bizimle adeta kedinin fareyle oynadığı gibi oynadılar dersek abartmış olmayız.
Bir de spikerlerin saçma sapan anlatımları ve yorumlarını duyunca, insan iyice kahroluyor. Hani maçı radyodan anlatsalar ve biz görmesek diyeceğiz ki, "Vay anasını ya, neler oluyor maçta!" Yahu biz aptal mıyız! Göstere göstere sahada neler yaşandığını izliyoruz, olacak iş değil! Aslında 2-0'dan sonra İtalya gaz kesti. Onlar istedikleri gibi oynadılar, biz ise seyrettik. Herhalde 50 sene önceydi.. İtalya'da, İtalya milli takımı ile 0-0 berabere kaldık. Onların kalecisi de Dino Zoff'tu. Maç sonrasında şöyle bir açıklama yapıldı: Karşılaşma sonrasında Dino Zoff, zatürreden hastaneye kaldırıldı! Demek ki bu kadar sene geçmiş, çok fazla farkımız olmamış.
Bakınız; 2-0 da yenilebiliriz, 3-0 da.. Ama böylesine zavallı bir futbol oynamamamız gerekirdi. İtalya takımı gerçekten de turnuvaya ne kadar iyi hazırlandığını herkese gösterdi. Biz ise toplama bir takım görüntüsü sergiledik. Bakmayın maçın 3-0 olduğuna, daha da farklı bitebilirdi. Bu maçı bir Türk hakemi idare etseydi, Türkiye Ligi'nde olduğu gibi sanırım 30 kez faul düdüğü çalar, en az 7-8 de sarı kart gösterirdi. Ama öyle olmadı, çünkü adamların futbol anlayışı işte bu. Uzun lafın kısası şu, İtalya bizden çok iyiydi ve net bir galibiyet aldı. Onlar ağır sıklet, biz ise tüy sıklet!
LEVENT TÜZEMEN - DUYGUSAL KADRO!
Roma'da sabaha kadar oynasak hatta İtalya bir kişi eksik bile kalsaydı sonuç değişmezdi. İtalyanlar pas alış verişlerinde, oyunun yönünü değiştirmede, hücuma çabuk çıkışlarda buram buram kalite kokuyordu. Bizim çocuklar iyi oyunlarını maalesef Hollanda ve Norveç maçlarında kullanmışlar. Şenol hoca oyuncularını zihinsel olarak doğru hazırlamamış. Bizim çocuklar "Biz bu İtalya'ya kaybetmeyiz" inancı ve mücadele anlayışında değildi.
Özellikle ilk 45'te İtalya önünde "Sefil" bir oyun oynadık. Topa sahip olamadık, rakip kaleye gidemedik, şut atamadık, pozisyon üretemedik ve üst üste 3 pas yapamadık. İtalya önde baskı kurunca kalemize yaslandık ve gol yememek için sadece savunma yaparak direndik. Oyuna illa devre arasında mı müdahele etmek gerekir. Şenol Güneş'in "Aman alınmasın, aman kırılmasın" diye erken oyuncu değişikliğine gitmemesi hataydı. Neden mi? İtalya gibi fizik gücü yüksek bir takıma karşı Hakan-Yusuf ikilisini birlikte oynatmak tamamen duygusaldı ve bu tercih Milli Takım'ın orta alanda dirençsiz kalmasına neden oldu.
Teknik kapasiteleri kısıtlı Merih-Çağlar ikilisinin oyunu geriden başlatırken kaptırdıkları toplar kalemize tehlike oldu. Kaan Ayhan gibi çabuk ve tekniği yüksek bir oyuncuyu savunmada düşünmemek büyük bir hata.. Kaan'ın yanında ya Merih ya da Çağlar oynar. Merih-Çağlar ikilisi birlikte oynamaz. Ayrıca ayaklarıını etkili kullanamayan Uğurcan topu oyuna elle sokmalı.
İtalyan savunmasını huzursuz eden Burak'ın iki potansiyel tehlikeyi sağ ve sol kanattan yaratması "Şenol hoca kanatlara hızlı adam al" mesajıydı. 37 yaşındaki Chiellini baskı görmediği için elini kolunu sallayıp bizim kalemize yüklendi. Cengiz'in oyuna girmesi Milli Takım'a hücuma çıkmayı hatırlattı. Oyuna Cengiz ile başlamak İtalya'yı ciddi hırpalardı. Cengiz ile umutlandığımız anda Merih'in şansızlık sonrası kendi kalesine attığı gol oyuna hakim olan İtalya'yı moral olarak yükseltti. Farklı kaybettik. Ancak enseyi karartmayalım. Şimdi Bakü'ye odaklanıp İsviçre ve Galler'den en az 4 puan almalıyız.
GÜRCAN BİLGİÇ - TRAVMANIN BÖYLESİ
Şenol Güneş turnuvaya katılan diğer takımlardan bir hafta önce ligi bitirtti. Düşünün; Lille üçlüsü bir hafta sonra geldiler Antalya'ya. Amaç; dün geceye hazır çıkmaktı. Böyle bir ciddiyetten ne anlarsanız anlayın, dün geceyi açıklamak çok mümkün değil. İlk yarı rakip kaleye "sıfır" kere yaklaşma başarısı (!) için mi?
İtalyanlar'ın topu nasıl çevirip, baskı yapıp, atakları tehlikeli hale getirmelerini seyretmeleri için mi? Mancini ile birlikte bir türlü yenilmiyor İtalyanlar. Nasıl olduğunu anlamak için bir ay süresi vardı Şenol Güneş'in de ekibinin de oyuncularımızın da... Anlamışlar ama muhtemelen tümünü yanlış anlamışlar.
Baskıdan çıkmanın tek yolu pas kalitesi iken, Yusuf, Kenan gibi handikapları hesaplayamamışlar. Cengiz hamlesi doğru. İrfan Can da öyle. Bire birde etkili oyuncusu ile ligin en iyi oyun kurucusunu oynatmadı. Tercihleri defansif de değil üstelik. Spinazzola ve İnsigne'yi kapatma üzerine kurguladık kendimizi. Mancini de Hakan'ı etkisiz hale getirip bizim atakların fişini çekti.
Sadece direnmeye çalışan takımın kırılma noktası elbette ilk gol. Telaşın hüküm sürdüğü dakikalar bir türlü bitmedi, kendi kalemize attık. Merih topu aslında kalecisine aktarmak istiyor ama Uğurcan'ın aldığı pozisyon yanlış. İki yanlış; bir gol. Açılış maçını tarif ederken sürekli "Yenilsek bile" diyen Şenol Hoca'nın zaten kaybettiğini, takımını da inandıramadığını da söyleyebiliriz.
Maçı kaybetmemiz değil problem. Diğer iki maçı kazanırız, yine yolumuza devam ederiz. Ama bu 90 dakikayı takımın aklından silmek, çaresizliğin getirdiği paniğin izlerini silmek kolay olmayacak. İtalyanlar dün tüm takıma futbolcu olduklarını unutturdu adeta. Umarız Şenol Güneş'e teknik direktör olduğunu hatırlatırlar.
AHMET ÇAKAR - BÖYLE OYNAMAYA HAKKIMIZ YOK
Bu kadro kalitesinin böylesine kötü futbol oynamaya hakkı yok. İnanın bana maç öncesi maket bir araba vardı. Topu aldı, çizgiden hakeme kadar getirdi ve hakem maçı başlattı. Bu minik maket araba kadar bile olamadık. Onun kadar topu tutamadık. Süremedik. Maalesef böylesine bir espri ile başlamak istemezdim ama hem skor kötü hem de ortaya konan, daha doğrusu konamayan futbol çok daha kötü.
İlk yarı direnmeye çalıştık. Kapanıyoruz, Chiellini'nin kafa vuruşu dışında da İtalyanlar'a pozisyon vermedik ama rakip kaleye de gidemedik. Daha kötüsü topu tutamadık. Çok çabuk ve kötü yerlerde kaybettik, inanılmaz mahkûm oynadık. Orta sahamız çok kötü. Ne defansif ne de ofansif organizasyonun içinde yoklar.
Ozan olsun, Okay olsun, Kenan olsun, Çalhanoğlu olsun bunlardan ilk beklenen topun bizde kalmasıydı. Ama beceremediler. Bu tür rakibe karşı bu tür futbol oynarsanız kırılma anı ilk goldür ve maalesef ikinci yarının hemen başında da golü yiyince de tam çözüldük. İtalyanlar'ın yapamadığını Merih kendi kalesine atarak yaptı.
Ama Merih'in hatası, yapabileceği bir şey yok. Top ona çarptı ve gol oldu. Bundan sonra tam dağıldık. Panik.. Çıkalım diyoruz, kaptırıyoruz gol yiyoruz. Milli Takım'ı ilk defa son yıllarda bu kadar kötü gördüm. Biz Fransa'da bu çocuklarla Fransa'ya karşı oynadık ama böyle değildik.
Şimdi klasik lafı söylüyorum, önümüzdeki maçlara bakacağız ama Galler'i yenmek zorundayız. Yenilirsek bırakın ikinci olmayı ya da en iyi üçüncü olmayı arkamıza baka baka evimize döneriz. Üstelik sahada çok iyi bir hakem vardı. Penaltıya daha yakın olabilecek bir pozisyonda Zeki'nin elle kestiği topta penaltıyı verebilirdi.