Suriye'de 27 Kasım'da rejim karşıtı silahlı gruplar ile Beşşar Esed güçleri arasında çatışmalar yoğunlaştı. Gruplar, 30 Kasım ile 7 Aralık'ta Halep, İdlib, Hama ve Humus gibi en büyük illerde üstünlük kurdu. Başkent Şam'a 7 Aralık'ta girmeye başlayan gruplara halk kitlelerinin de destek vermesiyle rejim, Şam ve diğer birçok bölgede kontrolü tümüyle kaybederek çöktü.
Baas Partisi'nin 61 yıllık iktidarı sona ererken rejim lideri Esed başkentten kaçtı. Öte yandan, Suriye Milli Ordusu da aralıkta başlatılan Özgürlük Şafağı Operasyonu'nun ilk gününde Tel Rıfat ilçe merkezini terör örgütü PKK/YPG'den kurtardı. Operasyonda Münbiç ilçesinin de kurtarılmasıyla, Fırat Nehri'nin batısındaki en büyük terör yuvasına dönüşen bölge PKK/YPG'den temizlendi. Terör örgütü, Ankara destekli Suriye Milli Ordusu tarafından bozguna uğratıldı. YPG'nin basın sözcüsü Ferhad Şami, Financial Times'a verdiği demeçte ABD'nin bölgeden çekilmesinden korktuklarını açıkça dile getirdi. PYD/YPG'nin sözde lideri Mazlum Abdi, Menbiç'i Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu'na kaybetmelerinden dolayı ise ABD'yi suçladı.
Tam 13 yıl boyunca Suriye sahasının yakından takip eden Türkiye'nin bölgedeki oyunları bozan hamlesi de gözler önüne serildi. Peki, bölgede neler yaşandı?
İlk olarak bölgedeki çatışmaların başlangıcı ABD'nin, "cihat" kavramını yorumlama yanlışı ile başladı. Sünni İslam'ı, "cihadist" olarak niteleyen Amerikalılar, sözde protestan İslâm diye yorumladıkları Şia'ya özellikle Irak'ta geniş bir alan açtı. 1. ve 2. Körfez savaşları yüzünden sosyoekonomik sorunlarla boğuşan Irak, Şii Başbakan Nuri el Maliki döneminde devlet kadrolarından tüm Sünni unsurları tasfiye etti. Dışlanan, Irak çöllerinde yaşamaya mahkûm edilen kızgın ve Amerikan karşıtı kitleler hızla örgütlendi.
Amerikalıların doğumuna eşlik ettiği DEAŞ, Irak ve Suriye'deki yönetimsel boşluğu doldurdu. Dünyada ne kadar aşırı unsur varsa Suriye'ye yönlendirildi. Bu sırada, marjinal dini grupların tutum ve davranışları, Batı toplumlarına "İslami terör!" şeklinde servis edildi.
Türkiye, bölgede DEAŞ sorunu ile de baş başa bırakıldı. Suriye'den Türkiye'ye doğru PKK/YPG ve DEAŞ terörü ihraç edilirken, Ankara hedef tahtasına oturtuldu. ABD, bizzat imal ettiği DEAŞ'la güya mücadele adı altında, Suriye'de bombalanmadık yer bırakmadı. DEAŞ'la Mücadele Koalisyonu ise seküler gördüğü PKK'lı Kürt grupları sahiplendi. ABD'nin DEAŞ'a karşı yürüttüğü hava harekatları ile Suriye'nin kuzeyinde demografi kökten değiştirildi.
TEZGAH BOZULDU
Bölge halkları topraklarını terk etmeye zorlanırken, Türkiye Fırat Kalkanı, Barış Pınarı, Zeytin Dalı harekatları ile bölgede oluşturulmaya çalışılan "terör koridoru" tezgahını bozdu. Bu hamle karşısında ABD boş durmadı. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) şemsiyesi altında yüzde 80 Kürt, yüzde 20 Arap nüfustan müteşekkil bir ordu ortaya çıktı.
DÜNYANIN GÖZÜ TÜRKİYE'YE DÖNDÜ
Suriye'de BAAS Rejimi'nin sona ermesinin ardından ise dünyanın gözü Türkiye'ye döndü. ABD Dışişleri Bakanı Bilinken, Türkiye'ye geldi. Blinken, önce Başkan Erdoğan ile Başkan Erdoğan daha sonra ise Dışişleri Bakanı Fidan'la baş başa bir görüşme gerçekleştirdi.
ANKARA NET MESAJ VERDİ
Görüşmelere Ankara, sahaya net bir şekilde hâkim olduğunu ve gerektiğinde her türlü müdahaleyi yapabileceğini belirterek net bir mesaj verdi. Başkan Erdoğan açık açık "NATO ülkesi olarak, terör örgütü PKK'nın sahadaki durumu fırsata çevirmesini engelleyeceğiz. DEAŞ'la mücadelede zafiyet oluşmasına asla müsaade etmeyeceğiz" dedi.
ABD'NİN DEAŞ BAHANESİ
Görüşmelerde Ankara, terör örgütlerine son vermek ve terörü kaynağında kurutmak. Bu politikadan taviz verilmeyeceğinin altını çizdi. Görüşmelere ilişkin çarpıcı bir değerlendirmede bulunan Sabah Gazetesi yazarı Mahmut Övür, "Şimdiki Amerikan yönetimi, zaman kazanmaya çalışıyor. Neden? Suriyeliler, ABD ile iş tutan ve aslen Suriyeli olmayan YPG'li Kürt silahlı unsurları işgal ettiği bölgelerden çıkarıyor. ABD ise İsrail'in güvenliği için elinde tuttuğu kozu bırakmıyor ve bildiğimiz bahaneye sarılıyor: "DEAŞ!" ifadelerini kullandı.
ABD NE YAPACAK?
Yaşanan tüm gelişmelerin ardından göreve gelecek olan Trump yönetiminin tavrının ne olacağı ise akıllara yer alan bir başka soru oldu. Sahadaki gerçeklerin farkında olan ABD'nin politika değişikliğine gideceği düşünülüyor.
"TRUMP BU EKİBE BEŞ KURUŞ VERMEZ"
Dikkat çekici bir değerlendirmede bulunan Sabah Yazarı Melih Altınok, konuya ilişkin "YPG'nin kâğıttan kaplan olduğunu herkes gördü. ABD destek vermeyince güya hâkimiyetlerindeki bölgeleri kurşun atmadan terk ettiler. Yerel halk da arkalarından teneke çaldı. Trump, boyası dökülen bu ekibe beş kuruş vermez. Dün de zırhlı araçlar, kamyonlar ve topçu birliklerinden oluşan büyük bir Rus askeri konvoyunun Halep ile Rakka sınırında bulunan ve YPG'nin kontrolünde olan Sarin Hava Üssü'nden çekilme görüntüleri yayınlandı. Artık Rusya da sahada değil. İran derseniz, kendine hayrı yok. İsrail'in tetikçiliğinin getirisi de belli. YPG'nin gediklilerini anca doyurur." dedi.