"BU DURUM BANA BİR ÖĞRETİ OLDU"
"Bu durum bana bir öğreti oldu", hayata karşı bende bir şeyleri açtı" diyen Billur Kalkavan hastalık süreci ile ilgili, "İlk duyduğumda hüngür hüngür ağladım. O 'bana bir şey olmaz' küstahlığı vardır ya hani... Doktoru öylesine aradım kovid geçirdikten sonra, ama adam bana bir an önce üniversite hastanesine gitmem gerektiğini söyledi ciddi ciddi ve sonra ikimiz de paniklemeye, ağlamaya başladık. Panik geçince de tedaviye başladık hemen. Ocak'ta covid olmuştuk, evde kalmamız gereken sürede evde kalmıştık. Mart ayında ufak bir kist çıktı, onun tedavisini gördüm üzerinden biraz zaman geçtikten sonra da nefes alırken göğsüme ağrı girmeye başladı ben de viks sürdüm çok da o koronadan dolayı hastaneye giden bir tip değilim zaten." dedi.
ÖNCEKİ RESİMLER İÇİN TIKLAYINIZBillur Kalkavan'ın sevgilisi ise, "Son dönemde kalbinden bana sevgi akışının gelmediğini hissediyordum. Bu dediğim şey daha sezgisel bir şey. Dışa dönük bir ruh olmasına rağmen kendisini kapattığını görüyorum ve ben de şunu sorguladım, "Annenin vefatı ya da ona bakma sürecinde kendi içsel dünyanda neler var neler yok? Çünkü hepimiz tekmmül etmeye gelen ruhlarız fakat yaşadığımız deneyimler sonucunda bazen bazı sınavları geçemiyoruz. Benim amacım hocalık yapmak değil ama o tekamül sınavında tıkandığı yerleri kendimce göstermeye çalıştım. Ruhun bazen bazı şeyleri duymaması gerekiyor. Ama bazen duysan da o deneyimi yaşayana kadar hiçbir şeyi anlayıp idrak edemiyorsun. Aslında Billur'un, 'Bu durum bana bir öğreti oldu, hayata karşı bende bir şeyleri açtı' demesi işte tam da böyle bir şey. Bizce iyileşme süreci duyduğumuz zamanda başladı." dedi.
Billur Kalkavan akciğer kanseri ile mücadelesinde kendisine en çok gelen soruyu itiraf etti ve cevapladı! Başta gözyaşlarına boğulmuştu ardından bakın neler yaşadı.
Billur Kalkavan, ocak ayında yakalandığı koranavirüsü ayakta atlattı.
Nisan ayında bir gün nefes alırken canı acıyınca üşüttüğünü sansa da rahatsızlığı geçmeyince koronavirüsün ciğerlerinde hasar bıraktığını düşünerek kontrole gitti.
Billur Kalkavan, akciğer kanserine yakalandığını öğrenince başlarda gözyaşlarına boğulsa da kısa bir süre sonra kendini toplayarak hastalığıyla savaşmaya başladı.
Billur Kalkavan, sevgilisi Buğra Bahadır ile ilgili şu cümlelerin altını çizdi; "Çoğu erkek böyle bir durumda kaçardı. Buğra, kaçmadı. Yanı başımda durması hastalıkla mücadelemde bana çok yardımcı oluyor."
BİLLUR KALKAVAN KİMDİR?
2 Kasım 1962 İstanbul doğumlu olan Billur Kalkavan yaşı 59. Sultan Abdülmecid'in en büyük oğlu Zülüflü İsmail Paşa'nın torunu olarak dünyaya gelen ünlü oyuncu lise eğitimini ABD'de tamamladı ve ardından Kaliforniya Üniversitesi'nde psikoloji dersleri aldı. 1980'li yıllardan bu yana tiyatro yapan oyuncu birçok dizi ve filmde yer aldı.
'ZENGİN ÇOCUĞU OLMAK ZOR BİR ŞEY'
2 Kasım 1962 yılında Abdülmecid'in en büyük oğlu Zülüflü İsmail Paşa'nın torunu olarak dünyaya gelen Billur Kalkavan, çocukluk yıllarını ve ailesini konuk olduğu programda anlatmıştı. Kalkavan'ın açıklamaları günlerce konuşulmuştu. İşte Billur Kalkavan'ın o açıklaması...
"Benim babam sofra kurallarına inanılmaz önem veren bir adamdı. Hayatımda bu kadar sofraya dikkat eden bir adam görmedim. Mesela 'baba ben sınıfta kaldım' desem 'seneye geçersin' derdi. Ama kolunu sofraya koyduğum zaman kızardı. Sofraya oturmadan önce traş olup gelirdi. Ev için dikilmiş özel kıyafetlerini giyerdi.
Bu kadar sert kuralları başka hiçbir arkadaşımın evinde görmedim. İyi ki de yapmış! Çünkü ben hayatta öğrendiğim birçok şeyi o sofrada öğrenmişim şimdi anlıyorum, muhabbet ederdik çünkü…
Oxford Felsefe mezunuydu. Babam konuşmasın da kim konuşsun? Ben sanattan, edebiyata birçok şeyi babamdan öğrendim. Ayaklı kütüphane gibiydi…
"SINIFTA KALDIM BABAM BİR ŞEY DEMEDİ"
Liseye giderken kaldım, babam bir şey demedi. Amerika'ya gittim orada bitirdim. Çünkü sevmiyordum okula gitmeyi. Ben hiçbir zaman okula gitmeyi sevmedim. Evde o kadar çok şey öğretiliyordu ki bir de okula gidip bir şeyler öğrenmekten sıkılıyordum.
Okul hayatım boyunca çok tacize uğradım. Fiziksel, sözsel her türlü tacize uğradım. Çünkü 3 bin kişiydi Maarif Koleji (Kadıköy Anadolu Lisesi) o zaman bir tek ben sarışındım. Sınıfa doluşuyorlardı beni görebilmek için teneffüslerde dışarı çıkamıyordum, korkuyordum.
"AİLENİN ZENGİNLİĞİ DEDEMDEN GELİR"
Bizim ailenin zenginliği dedemden gelir. Babama 'armatör' diyorlar ama asıl armatör dedemdir. Dedem 1990'de gelmiş İstanbul'a Fatih'e yerleşmiş sonra Beylerbeyi'ndeki o yalıyı almış. Hatta babam derdi ki '16 bin liraya almış' şimdi herhalde yüzlerce milyon dolar ediyor. Ailede okuyan tek adam babam...
Babam, dedemden kalan parayla hayatını sürdürdü. Çok para çaldırdı, kaptırdı! Bir sürü şirketi vardı hep başkalarına devretti. Vergi rekortmenleri listesinde olan bir adamdı babam. Tabii hazıra dağ dayanmıyor...
Kendi gibi arkadaşları vardı, hayatı seven adamlardı. Zengin çocuğu olmak zor bir şey, hırs olmuyor insanda. Bende de hırs yoktur, 'olmuyorsa olmaz' işim olursa yaparım olmazsa da umursamam.
"TEK FARKIM SORUMLU BİRİYİM"
Ben de hayatı yaşamayı seviyorum. Görüntü olarak anneme, karakter olarak babama benziyorum. Tek farkım sorumlu biriyim...
Babamın iflas ettiği zamanı ben bilmiyorum onu annem bilir. Büyük bir zenginin parasız kalması bir fakirin yaşamı gibi değil. 'Ihlamurlar Altında' dizisinde bizim aile iflas ediyordu beni Gaziosmanpaşa'da bir gecekonduya koydular. Dedim ki 'olmaz, mantık dışı' tamam halk seviyor öyle ajitasyonu ama zenginin iflasını ben çok iyi biliyorum büyük bir yalından küçük bir yalıya taşınırsın. Zengin adam gidip iflas edince Gaziosmanpaşa'da yaşamıyor.
Küçümsediğim için söylemiyorum kimse yanlış anlamasın ama öyle değil o işler. Daha küçültürsün hayatını... O dönem sözümü geçirememiştim ama Gaziosmanpaşa'da da güzel zaman geçirmiştim. Benim hayattaki ana amacım keyif almaktır. Ben her zaman özgürlüğü seçtim, evime haciz de geldi borçlandım da... Bir sürü hayalim var birçok şey yapak istiyorum.