");background-repeat:no-repeat;background-position:center center}.today-headline-widget .swiper-button-next svg,.today-headline-widget .swiper-button-prev svg{filter:brightness(0);-webkit-filter:brightness(0)}.today-headline-widget .swiper-button-next{right:5px;background-image:url("data:image/svg+xml;utf8,");background-repeat:no-repeat;background-position:center center}.all-headline-btn{border-radius:4px;background:rgb(255 255 255 / .2);display:block;padding:6px 8px;color:#fff!important;font-size:12px;font-family:var(--system-font);font-weight:700;margin-bottom:16px;transition:.3s;text-align:center;text-decoration:none!important}.all-headline-btn:hover{background:#fff;color:#003783!important}@media (min-width:768px){.today-headline-widget{margin:0 0 20px}.today-headline-widget .title{text-align:left}.d-md-none{display:none!important}.d-md-block{display:block!important}.d-md-flex{display:flex!important}}.today-headline-slider{display:flex;overflow:hidden}.today-headline-slider .swiper-wrapper{display:flex}.newsInnerWidget{width:309px;height:404px;margin:0 6px 16px 0;float:left;position:relative}.newsInnerWidget a.bn{width:20px;height:100%;position:absolute;top:0;left:0}.newsInnerWidget a.bn.next{background-position:-48px center;left:auto;right:0}.newsInnerWidget a:hover.bn{opacity:.8}.newsInnerWidget .main{width:270px;height:381px;margin:20px 20px 0;position:relative;overflow:hidden}.newsInnerWidget .main ul{width:100%!important;display:inline-block}.newsInnerWidget .main ul li{width:100%;height:376px;display:inline-block;position:relative;float:left}.newsInnerWidget .main ul li a{width:100%;height:200px;display:inline-block;margin-bottom:53px;font-size:15px;color:#444;line-height:22px;overflow:hidden}.newsInnerWidget .main ul li a .before,.newsInnerWidget .main ul li a:before{position:absolute;bottom:20px;right:20px;font-family:var(--system-font);font-weight:500;font-size:14px;color:#444;font-style:normal}.newsInnerWidget .main ul li p,.newsInnerWidget .main ul li strong{float:right;font-size:15px;color:#444;line-height:22px;overflow:hidden}.newsInnerWidget .main ul li strong{display:block;float:right;font-family:var(--system-font);font-weight:700;font-size:18px;color:#005a9f;font-weight:400;line-height:normal}.newsInnerWidget .main ul li p span{color:#45a7c9}.newsInnerWidget .main ul li a:hover,.newsInnerWidget .main ul li a:hover .before,.newsInnerWidget .main ul li a:hover p,.newsInnerWidget .main ul li a:hover span,.newsInnerWidget .main ul li a:hover strong,.newsInnerWidget .main ul li a:hover:before{color:#9f0000;text-decoration:none;cursor:pointer}.newsInnerWidget .main ul li img{border-radius:4px 0 0 4px}.newsInnerWidget.big{width:100%!important;height:auto!important;margin:0 0 16px;float:none}.newsInnerWidget.big .main{width:100%!important;height:auto!important;margin:0}.newsInnerWidget.big .main ul{margin-bottom:0}.newsInnerWidget.big .main ul li a{width:100%;margin-bottom:0;height:auto;display:block;padding-left:208px;box-sizing:border-box;background-color:#fff;min-height:110px;border-radius:4px;border:1px solid rgb(78 78 78 / .1);overflow:hidden}.newsInnerWidget.big .main ul li a .media-caption{display:none}.newsInnerWidget.big .main ul li:hover a:before{background-color:#9f0000}.newsInnerWidget.big .main ul li{width:100%;height:auto;box-sizing:border-box;padding:0}.newsInnerWidget.big .main ul li strong{margin-top:10px;margin-right:60px;float:left;color:#4e4e4e}.newsInnerWidget.big .main ul li p{width:270px;margin:0 14px 0 0;display:none}.newsInnerWidget.big .main ul li img{width:195px!important;height:110px!important;position:absolute;top:0;left:0}@media (max-width:767px){.newsInnerWidget.big .main ul li img{width:120px!important;height:68px!important}.newsInnerWidget.big .main ul li a{min-height:67px;padding-left:130px;position:relative}.newsInnerWidget.big .main ul li a:before{display:none}.newsInnerWidget.big .main ul li strong{margin-top:10px;margin-right:10px;font-size:18px;line-height:1.3;max-height:49px;overflow:hidden}.billBoardFrame.custom-250,.bandReklam,.billBoardFrame,.row .sub-board-frame,.advert{background:#ebebec}.row .sub-board-frame,.row .advert,.row .billBoardFrame{padding:0}.adwrap,.ad-control-left,.ad-control-full,.advert{margin-left:-15px;margin-right:-15px;background:#ebebec}.ad-control-full{width:auto!important}.imgListCover .billBoardFrame.custom-250{width:calc(100% + 20px);margin:0 -10px}.infinitegallery .galleryInfinite{margin-bottom:0;overflow-x:hidden}.row .sub-board-frame,.row .advert,.row .billBoardFrame{padding:0;background:#ebebec}.row .advert,.row .billBoardFrame{margin-left:-10px;margin-right:-10px;width:calc(100% + 20px)}.container-fluid .row .advert{margin-left:-20px;margin-right:-20px;width:calc(100% + 40px)}.column-right-sticky .advert{margin-left:-26px;margin-right:-26px}.hidden .advert,.hidden .cornerstickTopLevel,.hidden .adwrap{position:relative;z-index:1 !important}}@media print{@page{margin:0}body{margin:0}*,:after,:before{max-width:100%!important;color:#000!important;text-shadow:none!important;background:none!important;box-shadow:none!important;padding-right:0!important};a,a:visited{text-decoration:none}a[href]:after{content:""}abbr[title]:after{content:" ("attr(title) ")"}blockquote,pre{border:1px solid #999;page-break-inside:avoid}thead{display:table-header-group}img,tr{page-break-inside:avoid}img{max-width:100%!important}.btn>.caret,.dropup>.btn>.caret{border-top-color:#000!important}.label{border:1px solid #000}.table{border-collapse:collapse!important}.table td,.table th{background-color:#fff!important}body>*:not(.main-header,#infContentCover),.billBoardFrame,.header-bottom,.header-top,.header-middle-content>*:not(.takvim-logo),.article-header.detail-header>*:not(.detail-spot,.detail-title),.galleryItem>*:not(.fancybox,p,h1,h2,h3,h4,h5,h6),.modal-closing-btn,.infinitegallery .galleryInfinite>*:not(.article-header,.column-left),.topDetail.detail-wrapper .imgList>*:not(.galleryItem),.ad-control-full,.bandReklam,.webLink,.legal-warning,.col-12.col-lg-4.detail-right,.advert,#cornerstick,.ad-control-left,.ad-control-right,.mobile-menu,.breadcrumb,.detail-info-wrapper,.today-headline-widget,a[href]:after,.header-top,.navbar,.ContentRelation,.Textlink{display:none!important}.main-header{position:relative!important;margin-bottom:0}.takvim-logo img{filter:drop-shadow(1px 1px 1px #000)}.infinitegallery .column-left{flex:0 0 auto;width:100%}.container{max-width:100vw!important;width:100vw!important}.galleryItem>a.fancybox{width:80vw;display:block}.galleryItem>a img{width:100%}.infinitegallery .galleryInfinite{padding-bottom:10px}.galleryItem{margin-bottom:10px;padding-bottom:10px}}.bik-bant{position:absolute;left:0;top:0;padding:6px 10px;font-size:14px;background:#ad090f;color:#fff;z-index:2;font-family:var(--system-font);font-weight:500;pointer-events:none}
Bu harfler, ABD'nin en gizli askeri projelerinden biri olan "High Frequency Active Auroral Research Program" isminin baş harfleridir. Adından görüldüğü gibi yüksek frekansla ilgili bir projedir. Ayrıca HAARP, yüksek frekansta yüksek enerji çıkışları ile iyonosferin ısıtılması ve burada birtakım değişimler yapılarak etkilerinin incelenmesi için başlatılan bir projedir.
HAARP, iyonosferin özelliklerini ve davranışlarını araştırmak için Alaska Üniversitesi ile ortak yürütülen bir proje sonucunda kuruldu. Günümüzde Pentagon tarafından kontrol edilmekte ve ABD ordusunun hizmetindedir.
Projenin kurulu olduğu Alaska'da, 180 adet dev anten vardır. Bu antenler ile üretilen manyetik dalgalar, yetkililerin yaptığı açıklamalara göre; "Gelebilecek füzeleri havadayken imha etme, toprağın altında incelemeler yapma, denizaltı gemileriyle haberleşmeyi kolaylaştırma ve atmosferin durumuna müdahale etme" gibi işlevleri vardır.
HAARP PROJESİ NEREYE KURULDU?
Projede kullanılan frekans aralığı, 2.8-10 MHz arasıdır. Çıkış gücü ise resmi kaynaklarda 3.6 Gigawatt olarak belirtilmesine karşılık 10 Gigawatt'a çıkarılabileceği açıklanmaktadır. Bu enerji dünyadaki en büyük radyo vericisi ünvanını, tesise kazandırmaktadır. Böylelikle merkezin 1 saat boyunca çalıştırılması durumunda Hiroşima'ya atılan atom bombası kadar enerji ortaya çıkaracağı hesaplanmıştır.
HAARP, çok ilginç bir yerde konuşlanmıştır: Alaska-Gakona. Tesis, Gakona'da askeri üssün yakınlarında ve kimsenin girmediği özel bir alanda tesis kuruldu.
HAARP PROJESİ İÇİN NEDEN ALAKASYA SEÇİLDİ?
İki temel amacı vardır: Birincisi Alaska dünyadaki elektromanyetik kuşakların özel bir kesişim bölgesinde bulunmaktadır. Dünyanın elektromanyetik alanlarına müdahale edebilmek için en iyi yerdir. İkincisi ise insanlardan uzak, korunması kolay ve gözlerden mümkün olduğunca uzak bir yer olmasıdır. Gakona da yer alan bu merkezde 21 metre yüksekliğinde 180 adet kule üzerinde ''cross dipol'' anten inşa edilerek kuruldu.
ABD'NİN GİZLİ SİLAHI: HAARP! YAPAY DEPREMLER OLUŞTURUYOR, İKLİME MÜDAHALE EDİYOR TIKLA VE İZLE
PROJENİN FİKRİ TESLA'YA MI AİT?
HAARP projesi, ilk olarak Sırp asıllı ABD'li bilim adamı Nikola Tesla tarafından başlangıç düzeyinde oluşturuldu. Tesla, atmosfere düşük düzeyde manyetik dalgalar gönderilerek güçlü bir enerji oluşturduğunu keşfetti.
Tesla, yapay deprem deneyini New York'taki laboratuvarında gerçekleştirildi. 'Elektromanyetik Dalgalar'ın mucidi Tesla, bu dalgaları kullanarak 5 şiddetinde bir deprem yapmayı başardı. Tesla'nın başarısı New York Times'ta yayımlandı. Elektromanyetik dalgaların bilinmeyen etkileri yüzünden Tesla hoş karşılanmadı ve Tesla'nın önü kesildi.
TESLA ETKİSİ NEDİR?
Specula dergisinin Ocak 1978 baskısında, "Tesla Etkisi" adı verilen ve birçok bilim adamını inanılmaz bir şekilde etkileyen makale yayınlandı. Makaleye göre, belirli frekansların elektromanyetik sinyalleri Dünya'nın kendisinde sürekli dalgalar oluşturmak için Dünya'dan gönderilebilirdi.
DÜNYADAKİ EN BÜYÜK RADYO VERİCİ ÜNVANI
HAARP'ın kurulu olduğu bölgeye herhangi bir uçağın yaklaşması yasaktır. Elektromanyetik dalgalar üzerine çalışmalar yapılan bölge uçaklar için yüksek derecede tehlikelidir. Herhangi bir uçağın yaklaşması durumunda kurulu olan antenler faaliyetlerini otomatik olarak durdurmaktadır.
HAARP sistemi tam 180 kablodan oluşur ve toplamda 36 Milyon Watt enerji açığa çıkarır. Bu enerji, dünyadaki en büyük radyo vericisidir.
HAARP İLE NELER YAPABİLİR?
Yeraltındaki Enerji ve Maden yataklarını ortaya çıkarma,
İklimleri kontrol edebilme,
Suni Deprem oluşturma,
Radar ve Uyduları kontrol edebilme,
Nükleer patlama oluşturabilme.
Ozon tabakası ile oynanabilir,
Okyanus dalgalarını kontrol edebilir,
Kutupları eritebilir.
HAARP İNSAN ZİHNİNE NE YAPIYOR?
Proje, olası savaşlarda kullanılabilecek en önemli silahlardan biridir. Bu nedenle birçok ülke bu projenin çalışmalarının durdurmasını talep etti. Proje aynı zamanda canlılar üzerinde büyük kayıplara yol açmaktadır.
HAARP'ın ürettiği ELF sinyalleri, davranışsal, sinirsel bozukluklar, dokuda tahrip, katarakt, metabolizma değişiklikleri, bağışıklık sisteminin çökmesi gibi canlılar üzerinde tehlikelere yol açabilir.
HAARP DEPREMİ TETİKLEYEBİLİR Mİ?
Evet, iki şekilde tetikleyebilir. Birincisi; uygun frekanstaki elektromanyetik dalgalar yerin altına enjekte edilerek yapılabilir. İkincisi ise depreme hassas bir bölgede radyasyon yaymayan belli güçte nükleer patlama oluşturularak, fay hattının harekete geçirilmesi ile yapılabilir. Çatışma ölçeği teknikleriyle, dev sürekli dalgalar, hedeflenen bir yerde depreme sebebiyet vermek için kullanılabilir.
Fizik profesörü Georgiy Vasiliyev, HAARP projesi hakkında şunları söyledi:
''HAARP istasyonu tam güçle çalıştırıldığında, 1 saatte 3.5 megawatt elektrik enerjisi tüketiyor. 14 hektarı kaplayan 22 metrelik 180 dev anten üzerinde göklere yükselen enerji plazma kümesi oluşturuyor. HAARP çalıştırıldığı günden bu yana, Dünya'nın değişik bölgelerinde iklim anormalleri gözlemlenmeye başladı. Kar yağması gereken yerleri güneş kavururken, Afrika'da kar yağışları gözlemlenmekte. Bu tuhaf olgular genelde küresel ısınmaya fatura ediliyor. Ama bize göre anormallerin asıl sorumlusu Pentagon'un HAARP sistemidir." dedi.
HAARP'IN AMAÇLARI NELERDİR?
1- Atmosferdeki termonükleer araçları kontrol edecek elektromanyetik vuruşları gerçekleştirmek.
2- Denizaltılar ile haberleşmeyi kolaylaştırmak. Bu haberleşme ELF (Extremely Low Frequency) ve VLF (Very Low Frequency) dediğimiz 30 Hz - 30 kHz civarında çalışmaktadır. ELF'nin yan etkileri bilindiğinden mevcut ELF vericileri ile HAARP vericileri değiştirilmek istenmektedir.
3- Radar sistemlerini geliştirmek.
4- Çok geniş bir alanda ABD ordusunun haberleşmesini sağlamak.
5- Cray ve EMass süperbilgisayarlarının yardımı ile yer altının tomografik haritasını çıkarabilmek.
6- Petrol, doğalgaz ve mineral yataklarını tespit etmek.
7- Cruise füzesine benzer alçak irtifadan uçan füze ve hava araçlarını havada imha etmek. Sadece bunları yapması bile projenin ne kadar ileri bir seviyede olduğunu gösterir ki HAARP projesi karşıtı bilim adamları bu açıklamaları buzdağının görünen yüzü olarak değerlendirip, gerçeğin aslında çok farklı olduğunu dile getirdi.
ELF DALGASININ TEHLİKESİ NEDİR?
HAARP projesinde, güçlü vericilerin yaklaşan bir hava aracını algıladığı anda otomatik olarak kapandığı söylenmektedir. Gerçekte ise, HAARP tarafından yayınlanan ELF dalgaları üst atmosferin 'ayna' yansıtıcısına zıplamakta ve sonra da yeryüzüne geri dönerek HAARP vericilerinden binlerce mil ötedeki yerlere çarpmaktadır.
HAARP TESİSİNİN EN ÖNEMLİ CİHAZI
HAARP projesinin en önemli ve en meşhur cihazı, iyonosferik araştırma aracıdır. Bu cihaz, yüksek frekans bandında çalışan yüksek güçlü bir radyo vericisidir. Cihaz ile iyonosferin limitli bir bölgesi uyarılabilir. IRI adı verilen bu cihazlar ile iyonosferi anten gibi kullanarak düşük frekanslı elektromanyetik dalgalar yaratılabilir ve zayıf kuzey ışıkları benzeri parlamalar elde edebilir.
DEPREM ARTIŞLARI TESADÜF MÜYDÜ?
Dr. Peter Beter, Rusların 1977 yılında Filipinler'in çevresindeki denizlerin derinliklerindeki çukurlara fizyon fizyon süper bombaları yerleştirdiğini belirtti. Dr. Beter, Filipinler'in dev Pasifik Tektonik Tabakası'nda "anahtar kara" pozisyonunda olduğuna inanıyordu, iddiaya göre Rusya zaten daha önceden Pasifik Okyanusu'nun diğer bölgelerine depreme yol açabilecek güçlü denizaltı silahları yerleştirdi. Dr. Beter, kasıtlı olarak yapılan şeyin, gerilimin yüksek seviyelere ulaşabileceği Filipinler hariç, Pasifik tabakasındaki gerilimi azaltmak için olduğuna inanıyordu.
Bu teknik 1976'daki Tangshan depreminde kullanılmış mıydı? Washington Post'un 30 Ocak 1981 baskısında, 1979 yılında dünyada 56 önemli deprem olduğu ve 1980 yılında yıllık rakamın 71'e yükseldiği yazıldı. Tesadüfi bir şekilde, 1980 yılında hem Rusya, hem de Birleşik Amerika'daki ELF vericilerinde bir artış oldu.
HAARP ASKERİ BİR PROJE MİDİR?
ABD Hava Kuvvetleri ile donanması HAARP'ı birlikte idare etse bile, yetkililer HAARP'ın askeri amaçlar için tasarlanmadığını söylemektedir. Ayrıca üniversitelerin birliği tarafından geliştirilen bir araştırma tesisi olduğunu savunurlar. HAARP projesinin resmi sitesinde yer alan bilgilere göre, iyonosferik araştırmalar ile ilgili şu açıklama yapıldı. ''Teknolojik inovasyonların keşfedilmemiş potansiyeli bizlere yer altındaki objelerini tespit etme ile denizin ya da yerin derinlerinde iletişim kurabilmemiz konusundaki uygulamaları tavsiye etmektedir.'' denilerek projenin meşrulaştırılması istenmiştir.
Kaynak: Fikriyat.com
İŞTE ÜLKELERİN GİZLİ SİLAHLARI
Rusya'nın Japonya'ya 1905 yılında ağır bir şekilde kaybettiği savaşın ardından, Dünya devletleri tarafından Japonya büyük bir güç olarak görünmeye başlandı. Birinci Dünya Savaşı'nda İtilaf Devletleri tarafında yer alan Japonya, Versay'da yok sayılmasının ardından bulunduğu tarafı değiştirdi
1930'lardan itibaren Nazi Almanyası'nın müttefiki olan imparatorluk, Pasifik'te saldırgan bir tutum göstermeye başladı. Bu durum, daha ilerleyen zamanlarda Birleşik Devletler ile anlaşmazlığa düşmesine sebep olarak, imparatorluğun çökmesine kadar gidecekti.
Hem endüstriyel olarak, hem de teknolojik olarak daha üstün bir düşman ile karşı karşıya olduğunun farkında olan Showa Japonya'sı, hızını arttırmaya karar verdi. Bu amaç için de Japon İmparatorluk Ordusu, özellikle intihar saldırılarına yönelik, gelişmiş geleneksel silahlar ile donatıldı. Öyle ki, bu silahların arasında biyolojik ve kimyasal savaş silahları da bulunmaktaydı. Japon askeri planlamacılarının Cenevre Protokolü'nü önemsemedikleri ve hatta yasaklanan silahları özellikle etkili buldukları da söylenmekte.
FU-GO BALON BOMBALARI
Japonya, WWII, İkinci Dünya Savaşı, gizli, silah, savaş
Naziler V2 roketlerini İngiliz Kanalı üzerinden ateşlerken, Japonlar da kendi "intikam silahlarını" üretmekteydiler. Askeri tasarımcılar, kıtalar arası füze geliştiremediklerinden dolayı, balon bombaları fikrini kullanmayı tercih ettiler.
Bu fikrin çalışabilmesi için, Birleşik Devletler'e doğru jet rüzgarları üzerinden yaklaşık olarak 8.000 km boyunca ilerleyecek, yangın bombaları ile donatılmış balonlar üretildi. Bu silahların amacı, Kuzeybatı Pasifik bölgelerinin üzerinde patlayarak, büyük çaplı orman yangınları çıkartmak ve böylelikle Birleşmiş Devletler'in sahip olduğu insan gücünü bölmek idi.
A.B.D. hükümeti, bu balonlarla ilgili haberleri, düşmanı cesaretlendirmemek adına gizli tuttu ve A.B.D. halkı ancak savaş bittikten sonra balonlardan haberdar oldular.
Sen Toku Class Mega Sub (denizaltı)
Japonya, bu devasa savaş araçlarından savaş sırasında üç tane üretti ve bu araçlar, geleneksel şekilde enerji üreten en büyük denizaltı rekorunu ellerinde tutmaktalar.
Japonya'nın Pasifik Okyanusu egemenliği planını desteklemek amacını taşıyan bu denizaltılar, Panama Kanalı'na saldırmak için üretilmişlerdi.
Denizaltılar, üç adet Aichi M6A1 uçağı veya 800 kg'a kadar bomba taşıyabiliyordu. Uçaklar, ön kulede yer alan mancınıklarla havalanmaktaydı ve yüzeye çıktıktan sonra 45 dakika içinde harekede geçebiliyorlardı.
Bu denizaltılarda Almanlar'dan ilham alınarak üretilen ve radar ile sonar sinyallerini emen kalın, lastik benzeri bir kaplama da bulunmaktaydı. Savaş, bu denizaltılar kullanılamadan sona erdi ve 1946'da I-400 A.B.D.'ye teslim edilerek Hawaii açıklarında batırıldı.
UNİT 731 VE BİYOLOJİK SİLAH KULLANIMI
1937'den savaşın sonuna kadar, Japonlar pek çok biyolojik silah üzerinde araştırma yaptılar. Bu silahların arasında basil bombası ve veba yaymak için kullanılan pire bombaları da bulunmaktaydı. Japon İmparatorluk Ordusu'nun Unit 731 adlı bölümü, gizli bir şekilde biyolojik ve kimyasal savaş araştırma ve geliştirme bölümü olarak görev almaktaydı ve pek çok hastalığı, insan denekler üzerinde test etmekteydi. Japon askerleri, bu bombaları kullanarak özellikle Çin'de pek çok bölgeye saldırdılar.
California State Üniversitesi'nde görev alan tarihçi Sheldon H. Harris'in söylediğine göre, deneyler sırasında 200.000'den fazla Çinli hayatını kaybetti. Ayrıca Harris'in çalışmasına göre, savaşın sonlarına doğru hastalıklı hayvanlar serbest bırakılarak, Harbin bölgesinde 1946 ile 1948 yılları arasında en az 30.000 kişinin hayatını kaybetmesine sebep oldu. Bazı Japon araştırmacılar bu sayılara karşı çıkmaktalar ancak kesin bir sonuca ulaşmak pek kolay değil.
Tarihçi Antony Beevor'un söylediğine göre, Japonlar bu silahları Pasifik'teki Amerikan askerlerine karşı kullanmayı ve hastalık taşıyan balon bombalarını ABD'ye göndermeyi planlıyorlardı. Hatta 1945 yazında, hastalık taşıyan pireleri San Diego üzerine bırakacak bir kamikaze planı da bulunmaktaydı.
Ayrıca, Unit 731'in komutanlarının, A.B.D. ordusu ile biyolojik savaş sırlarını paylaşma karşılığında dokunulmazlık hakkına kavuştuklarını da belirtmekte fayda var.
FUKURYİ İNTİHAR SALDIRISI GİYSİLERİ
Bu özel dalgıç giysileri, Japon Özel Saldırı Birlikleri için, ana adaların düşman tarafından ele geçirilmesini engellemek adına tasarlanmışlardı. Bu giysiler, 5 metrelik bir bambu sopaya bağlı olan ve 15 kg patlayıcı taşıyan mayınlara sahiplerdi.
Dalgıçlar, 9 kg ağırlığında kurşun ile dibe batırılarak, suyun altında 6 saate kadar 5-7 metre derinliğinde yürüyeceklerdi. Dalgıçlar, bir düşman gemisinin gövdesine ulaştıklarında patlayıcıları patlatarak, kendilerinin de ölümü ile sonuçlanan bir saldırı düzenleyeceklerdi.
Bu giysilerin savaşta kullanılıp kullanılmadığı belli değil ancak, A.B.D. çıkartma araçlarının ve bir mesaha aracının intihar yüzücüleri tarafından saldıra uğradıklarını gösteren raporlar bulunmakta.
"Purple" Şifreleme Makinesi
İkinci Dünya Savaşı'nın en ünlü şifreleme aracı Almanya'nın Enigma Makinesi olabilir ancak tek şifreleme aracı o değildi. 1937 yılında, Japonlar "97-shiki O-bun In-ji-ki" veya "97 Alfabetik Daktilo" adlı bir ürünü geliştirdiler ve Japon takvimi yılı 2597 ile adlandırıldı. Ürün, kod adı olan "Purple" (Mor) ile daha yaygın bir şekilde tanınmakta.