Yalı Çapkını sezon finaline doğru koşuyor. Her hafta Cuma günü ekranlara gelen dizide Pelin son bölümde resmen intihihar ediyor. Gülseren Budayıcıoğlu dizinin konusuyla ilgili, ''Bu Yalı Çapkını'nın hikayesi benim çok sevdiğim bir hikaye. Tabi ki gerçek bir hikayeden alındı. Her karakterin ayrı bir hüznü ve sıkıntısı var. Bakalım siz hangi karakterlerle empati yapacaksınız. Ben en çok Seyran ile ablası Suna'yı kendime yakın görüyorum. Benim de kardeşimle ilişkim böyle yakındı. Halanın, evdeki anne Esme'nin, Suna'nın kaderi başka.'' demişti. Büyük final ifşa oldu! Pelin intihar ediyor! Hattuç hala ise...
34. BÖLÜM ÖZETİ
Fuat'ın ölümü başta Ferit olmak üzere herkesi derinden etkiler. Saffet Ağa ve ailesi de dahil herkes taziye için bir aradadır. Ferit, Fuat'ın ölümünden dolayı perişan bir haldedir ve Tarık'ı cenazede görünce ipleri koparır.
Seyran ise Ferit'i bırakmamakta kararlıdır. Gülgün, Orhan'a olan öfkesini yenemez. Zerrin ve Pelin ortalığı karıştırmaya devam ederler. Ferit, Fuat'ın mezarını ziyaret ettiğinde beklemediği bir mesaj alır.
Halis Ağa, uzun bir aradan sonra Hattuç'a ördüğü duvarları indirir. Kazım ise Suna'yla ilgili evlilik planını uygulamaya koyarken, Seyran'la ilgili verdiği karar ise herkesi şaşırtır.
PELİN İNTİHAR EDİYOR
Yalı Çapkını'nın 35. bölümünde ise Pelin intihar edecek ancak ölüp ölmediği henüz bilinmiyor.
HATTUÇ HALA GİDİYOR MU?
Başrollerini Afra Saraçoğlu, Mert Ramazan Demir, Beril Pozam, Buçe Buse Kahraman, Diren Polatoğulları, Gülçin Santırcıoğlu, Emre Altuğ, Gözde Kansu, Öznur Serçeler, Çetin Tekindor ve Şerif Sezer gibi isimlerin paylaştığı Yalı Çapkını dizisi her bölümüyle gündemde kalmaya devam ediyor. Son bölümünden Doğukan Polat'ın oynadığı Fuat karakterinin ölüm sahnesiyle gündem olan dizide bir ayrılığın daha yaşanacağı ileri sürüldü.
DİZİNİN HESABINI TAKİPTEN ÇIKARDI
Dizide Hattuç Hala rolünü oynayan Şerif Sezer'in Yalı Çapkını'ndan ayrılacağı iddia edildi. 76 yaşındaki usta oyuncunun Instagram hesabından Yalı Çapkını dizisinin resmi hesabını takibi bırakması da ayrılık iddiasını güçlendirdi. Sezer'in hakkındaki iddiayla ilgili herhangi bir açıklama gelmedi.Öte yandan Şerif Sezer, dizinin resmi Instagram hesabından takip ediliyor.
FERİT'İN SONUNU DUYUNCA ŞOK OLACAKSINIZ!
İddiaya göre ilerleyen bölümlerde bir başına kalan Seyran, Ferit'in kendisini aldattığını duyunca Ferit'i terk ediyor. Hayatı boyunca hiç reddedilmemiş ve el bebek gül bebek yetiştirilmiş olan Ferit ise terk edilince hayatının dibini görüyor. Önce iflas ediyor, sonra ise intihar etme noktasına geliyor.
Gülseren Budayıcıoğlu'nun Kral Kaybederse kitabından esinlendiği iddia edilen Yalı Çapkını dizisinde narsist bir kişinin nasıl çöktüğünü seyirciler her bölüm daha net bir biçimde izleyecek!
DİZİDEKİ KARAKTERLER VE YAŞANANLAR GERÇEK Mİ?
Budayıcıoğlu, hikayeleştirdiği insan öykülerinden doğan dizilerine yönelik yorum ve eleştirilerini topluca yanıtladı. Hürriyet'teki köşesinden seslenen Budayıcıoğlu, şöyle konuştu:
"Son yıllarda okur sayım arttıkça, üstelik kitaplardan bazıları da televizyonlarda dizi olunca bizim insanımız beni daha çok tanır oldu. Önceleri buna çok sevindim çünkü o kitapları yazarken, televizyon dizilerinin yapımında aktif olarak çalışırken, amacım hep bizim insanımıza biraz daha yakın olabilmek, onları ruhsal açıdan kendileriyle barıştırabilmek, sorunlarına ışık tutabilmek, uzaktan da olsa ruhlarına biraz olsun sevgiyle dokunabilmekti. Belki de daha önemlisi bizim insanımızı psikiyatriyle tanıştırabilmekti."
Budayıcıoğlu'nun yazısında öne çıkan mesajları şöyle:
"BEN TIP DOKTORUYUM"
"Ben aslında bir tıp doktoruyum. Altı yıllık tıp fakültesi eğitiminden sonra, beş yıl da psikiyatri ihtisası yaptım. Yazarlığım, 2004 yılında, hastalarımın bana çok yakından tanıttığı ülkemizin konuşulmayan, üstü kapatılan gerçeklerini öğrenmem, bizim insanımızın psikiyatriden yardım almaya ne kadar çok ihtiyacı olduğunu keşfetmemle başladı."
"ŞİDDETE 'DUR' DEMEK İÇİN GAYRET ETTİM"
"Ülkemizde, son yıllarda özellikle kadınlarımıza ve çocuklarımıza yönelen şiddeti durdurabilmek için yazılar yazdım, konferanslar verdim, şiddetle mücadele eden kadın derneklerinin seminerlerine katıldım, en çok da şiddetin nerelerden kaynaklandığını, ailelerin bu konuda bilinçlenmesinin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalıştım. Son kitabımda da bir taciz hikâyesi yazdım, taciz ve tecavüz mağdurlarının yaralarını hafifletmeye çalıştım."
"ŞİDDET GÖRDÜĞÜNÜ ANLASINLAR"
"İstedim ki çok duygusal, üzülmeye, acı çekmeye çok açık olan bizim insanımız, özellikle de kadınlarımız bir an önce kendileriyle ve yaşadıkları sorunlarla yüzleşsinler, kendilerini keşfetsinler, ülkemizde yaşananları bilsinler, bunları sadece onların değil, pek çok kadının yaşadığını, çok acı çektiğini, şiddet gördüğünü anlasınlar."
"MÜCADELE ETMEKTEN ÇEKİNMESİNLER"
"İstedim ki anne babalar çocuklarına, özellikle de kız çocuklarına daha özenli davransınlar, çocukluk acılarının daha sonra kaderimizi nasıl kötü etkilediğini bilsinler. Ülkemizin çok sevdiğim çocukları, gençleri, kadınları, erkekleri daha fazla acı çekmesin. Bu acılara nasıl dur diyeceklerini, kendilerini nasıl yeniden inşa edebileceklerini öğrensinler. İnsanlarımız ülkemizin gerçekleriyle tanışsınlar, kapalı kapılar ardında yaşananları, konuşulmayanları, kol kırılsa da yen içinde kalanları görsünler, duysunlar, saklamasınlar, konuşmaktan korkmasınlar, birbirlerini bilsinler. Bunlarla mücadele etmekten çekinmesinler.
"RUHSAL HASTALIKLARI HERKES TANISIN"
"İster kendilerinde ister yakınlarında olan ruhsal hastalıkları ve sorunları anlasınlar, bunun bir hastalık olduğunu, bir tedavisinin bulunduğunu bilsinler ki bir an önce çaresine baksınlar. Sadece iyiyi değil, kötünün de nasıl kötü olduğunu bilsinler, anlasınlar ki ülkemizde kötüler azalsın. Bununla da yetinmedim, bu tür hastalık ya da sorunların, geçmişte yaşanan hangi olaylar ya da durumlara bağlı olduğunun da defalarca altını çizdim. Televizyon dizileri, kitaplar, çektiğim videolarla her birine tek tek ulaşmaya çalıştım."
"HASTALARIMA HEP ZEVKLE, ÇOK ÖZENEREK HİZMET ETTİM"
"Son olarak hasta dosyalarından senaryo yazdığım, Hipokrat yeminimi unuttuğum, bunu sırf bol para kazanmak için yaptığım, bana gelen hastaların sırlarını ifşa ettiğim, doktor bile olmadığım, dört yıllık psikoloji mezunu olduğum, etik olmayan şeyler yaptığım şeklinde medyadaki haberleri görünce çok üzüldüm doğrusu. Bu güne kadar hastalarıma hep zevkle, çok özenerek hizmet ettim. Türkiye coğrafyasında yaşayan hemen her kesimden insanın doktoru oldum ve bununla hep gurur duydum. Yıllarca bazen yüz yüze, bazen telefon görüşmeleriyle izledim onları. Belki psikiyatrik yardım aldığını çevresine söylememiştir diye, yıllardır bana gelen insanları yolda gördüm, restoranda gördüm, onlar selam vermedikçe selam vermedim.
"KİMSENİN SIRRINI ASLA İFŞA ETMEDİM"
"Kimsenin sırrını asla ifşa etmedim. Hasta dosyalarının başkaları tarafından görülmemesi, okunmaması için azami dikkat sarf ettim. Gerçek hikâyeleri, onları kimsenin tanımayacağı şekle getirip öyle yazdım. Buna çok özen gösterdim. Önemli olan hikâyenin özüydü, verdiği mesajdı, bunu kimin yaşadığı önemli değildi zaten ama yaşananlar gerçekti. Bugüne kadar tek bir hastam bundan rahatsız olmadığı gibi, bana o kadar çok güvendiler ki, yazdığıma değil, en çok yazmadığıma kızdılar."
"TÜM DÜNYADA YAZILIYOR"
"Bu kitapları, ülkemizde de çok okunan Amerikalı ünlü psikiyatrist Irvin Yalom'un kitaplarını okuduktan sonra yazmaya karar verdim. Irvin Yalom, kendi insanlarının hikâyelerini, kendi odasındaki terapi seanslarını yazmıştı o kitaplarda, ben de çok beğenerek okumuştum. "Keşke biri de bizim insanımızı, onun ruh halini ve sorunlarını yazsa" dedim. Acaba o ben olabilir miydim? Bu güne kadar hiç kitap yazmamıştım ki...Ha gayret, uğraş, çalış, belki sen de yazabilirsin" dedim kendime. Bizim insanımızın da bunları anlamaya çok ihtiyacı olduğunu, uzun, çok uzun yıllar içinde öğrenmiştim zaten. O ilk kitabı yazabilmek için kaç yıl uğraştım, gündüzleri çalıştığım için kaç günler, aylar, yıllar uykusuz kaldım, biliyor musunuz? Hiç tıbbi terim kullanmadan, tamamen soyut bir tıp dalında, herkesin okuyabileceği, okuyunca anlayabileceği bir kitap kaleme alabilmek gerçekten kolay olmadı."
"HİÇ ÜMİDİM YOKTU"
"Üstelik bu kadar tecrübesiz bir yazarın yazdıklarını insanların okuyacağından da hiç ümidim yoktu ama okudular. Onlar okudukça ben daha çok yazdım ve artık insanımıza sevgiyle dokunabilmek, bilmediklerini bildirmek, öğrenmediklerini öğretmek, anlamadıklarını anlatmak benim yaşam amacım haline geldi...
Tam 45 yıldır psikiyatristim. Önce tek tek hasta bakarak, sonra ruhsal sorunları konu eden hikâyeler, romanlar yazarak, şimdilerde ise konuşarak, anlatarak, hikâyelerimden uyarlanan televizyon dizilerinin senaryo danışmanlığını yaparak halkımıza hizmet etmeye devam ediyorum."
"SEVİNÇTEN İÇİM İÇİME SIĞMIYOR"
"Önceleri tek tek insanlar otururdu benim kırmızı odamdaki koltuğa. Her hastam gülümsemeye başladığında, denizden bir kum tanesi daha çıktı derdim. Şimdi odam çok genişledi, koltuklar çoğaldı ve her birine, çok sevdiğim, sevgisine, merhametine, yardımseverliğine hayranlık duyduğum, bizim insanlarımız oturuyor. Ve ben, onlara hizmet etmekten gerçekten gurur duyuyorum. Kitaplarım daha çok okundukça, hikâyelerimden televizyonlara uyarlanan dizilerin reytingleri arttıkça, okuyanlardan ve izleyenlerden gelen birbirinden güzel, birbirinden duygulu, çok samimi mesajları gördükçe sevinçten içim içime sığmıyor. "Aferin Gülseren" diyorum kendime, daha çok çalış, daha çok yaz... Yaz ki denizden çıkan kum taneleri zamanla öyle çoğalsın ki kocaman tepeler olsun. "