Estetik arzusu nelere mal olur? Tarihte binlerce kadın sadece güzelleşmek uğruna sağlıklarını hiçe sayarak tehlikeli güzellik uygulamalarını denediler. Güzellik uğruna uygulanan bu trendler kimi zaman geçici hasarlar bırakırken kimi zaman ölümcül sonuçlara yol açtı.Peki güzellik uğruna neler mi feda edildi? Tarihin en kanlı 9 güzellik trendini bir araya getirdik. Detaylar için sizi aşağıya alalım...
Röntgen epilasyon
Döneminin büyük ses getiren ilk güzellik trendi ile başlayalım. 1896 yılında X-ışınlarının keşfi, bilim dünyasında büyük bir devrim yaratırken, güzellik uzmanları da bu yeni teknolojiyi hemen estetik alanına uyarlamakta gecikmedi. Özellikle epilasyon için kullanılmaya başlanan X-ışınları, kadınların yüz tüylerini sadece 4 dakika gibi kısa bir sürede almayı mümkün kıldı. Başlangıçta oldukça etkili görünen bu yöntem, kısa sürede popüler oldu.
Ancak, bu ilginç icadın negatif sonuçları da hızla kendini göstermeye başladı. Aynı ay içinde birçok kadın, yüzlerinde oluşan ülser ve doku kaybı (atrofi) şikayetleriyle güzellik merkezlerine geri bildirimde bulunmaya başladı. Teknolojinin zararları yıllar içinde daha da belirginleşti. 1970'lere gelindiğinde, radyasyona bağlı kanser teşhisi konan her üç kadından birinin, bu sorunlarının X-ışını ile yapılan epilasyona bağlı olduğu anlaşıldı. Güzellik uğruna uygulanan bu tehlikeli yöntem, sayısız kadının sağlığını geri dönülemez şekilde etkiledi.
Korse furyası
Ölümcül güzellik trendleri listemizin ikinci sırasında oldukça estetik bir başlık var; korse! İnce bel modası, geçmişte kadınlar için oldukça yaygın ve cazip bir trend olarak lanse ediliyordu. Kadınlara kum saati görünümü veren korseler, başlangıçta zararsız ve sıradan bir giysi olarak kabul edilse de, zamanla tehlikeli bir boyuta ulaştı. Özellikle ihtişamlı balolarda, kabarık elbiselerin içinde en ince bele sahip olmak büyük bir önem taşıyordu ve bu amaçla kadınlar korselerinin iplerini olabildiğince sıkmaya başladılar.
Ancak bu sıkma işlemi, nefes almayı zorlaştırarak zaman zaman bayılmalara yol açmış. Hatta bu tehlikeli modanın trajik sonuçları da doğmuş. 1912 yılında, kadın kılığına girerek şovlar yapan Joseph Hennella, dar korsesi nedeniyle sahnede fenalaşıp hayatını kaybetmiş. Benzer şekilde, 1903'te bir kadının korsesinin demir balenleri kalbine saplanmış ve ölümüne neden olmuş. Bu dramatik olaylar, ince bel uğruna yapılan bu tehlikeli uygulamanın ölümcül boyutlara varabileceğini gösteriyor.
Ölümcül damlalar
Rönesans İtalya'sında, bir kadının en çekici ve arzu edilen özelliklerinden biri büyük gözbebekleri ve cam gibi parlayan gözleri kabul ediliyordu. Bu görünümü elde etmenin sırrı ise "Belladonna" adı verilen bir göz damlasıydı. Adını aynı ismi taşıyan bitkiden alan Belladonna, "güzel kadın" anlamına gelir ve gözbebeklerini büyütmek için kullanılırdı. Ancak, bu bitki tehlikeli derecede zehirliydi ve küçük dozlarda bile ciddi yan etkilere yol açabiliyordu.
Belladonna göz damlası bulanık görme, cilt tahrişi, halüsinasyonlar, kalp sorunları ve en kötüsü de körlük gibi sonuçlar doğurabilirdi. Aslında bu ölümcül bitki, halk arasında "Ölümcül Gece Gölgesi" (Deadly Nightshade) olarak da biliniyordu. Rönesans döneminde güzellik uğruna kullanılan bu zehirli bitki, Antik Roma'da ise kuvvetli bir öldürücü madde olarak kullanılmıştı. Güzelliğin cazibesi, tarihte pek çok kadını zehirli tehlikelerle karşı karşıya bırakmıştı.
Zürafa boynu görünümü
'Uzun Boyunlu Kadınlar' ya da 'Zürafa Boyunlu Kadınlar' olarak bilinen bu kabilede, kadınlar küçük yaşlardan itibaren boyunlarına taktıkları halkalarla güzellik ve atalarına benzeme arzusunu bir arada yaşıyorlar. Ancak yaygın inancın aksine, bu halkalar boyunlarını gerçekten uzatmıyor. Aslında halkalar, köprücük kemiklerini aşağı doğru bastırarak göğüs kafesine baskı yapıyor.
Bu şekilde kadınların boyunlarının daha uzun ve estetik görünmesini sağlıyor. Bu geleneksel takıların çıkarılması ise oldukça riskli; yıllar boyunca zayıflayan boyun kasları, halkalar çıkarıldığında felç ya da boyun kırılması gibi ölümcül tehlikelere yol açabiliyor. Ne yazık ki bu zararlı uygulama, hala turistlerin ilgisini çekmek amacıyla sürdürülüyor.
Radyum
Marie Curie'nin radyumu keşfetmesi, başlangıçta maddenin zararlı etkilerinin henüz fark edilmediği bir döneme denk geldi. Radyum, o zamanlarda adeta mucizevi bir bileşen olarak görülüyordu ve makyaj tozlarından sabunlara, kremlerden enerji içeceklerine kadar pek çok üründe kullanılıyordu.
1915 yılında yayımlanan bir reklama göre, "Cildin kırıştığı veya yıprandığı bir yüze temas ettiğinde, radyoaktif kuvvetler hızla sinirlere ve dokulara etki eder. Sürekli ve sabit bir enerji akışı cilde nüfuz eder ve kısa sürede kırışıklıklar kaybolur." Bu tür teşvik edici reklamlara güvenen binlerce kadın ve erkek, radyumun yaygın kullanımının tehlikeleriyle karşılaşmadan önce kendilerini bu ürünlerle zehirledi ve birçok kişi kanser gibi hastalıklara yakalandı.
Radyum kullanımı sonucu yaşanan ölümler arasında en dikkat çekici vaka, ünlü atlet Eben Byers'in başına geldi. Byers, günde üç şişe radyum içeren "Radithor" enerji içeceği tüketti ve bu, çenesinin kelimenin tam anlamıyla çürümesine yol açtı. Sonuç olarak, Byers'in yaşamı bu tehlikeli bileşenin trajik etkileriyle sona erdi. Radyumun başlangıçtaki hayranlık uyandıran imajı, kısa sürede korkunç bir gerçeklikle yer değiştirdi.
Boyalı ve çekici dişler
M.S. 200'lerin başlarında, Pasifik Adaları, Güney Amerika, Uzakdoğu Asya ve Çin'de siyah dişler, hem statü hem de güzelliğin bir sembolü haline gelmişti. Aristokratlar arasında yaygın olan bu diş boyama geleneği, dişlerin gülüşteki cazibeyi bozduğu inancına dayanıyordu. Ancak, bu trendde kullanılan kimyasal bileşenler ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyordu. Şiddetli reaksiyonlar sonucunda, Japonya Hükümeti 5 Şubat 1870'te bu tehlikeli geleneği yasakladı ve diş boyama modası tarihe karıştı.
Ölümcül lezzet: Arsenik gofretler
19. yüzyılda kadınlar, solgun ama neredeyse yarı saydam bir cilt görünümüne sahip olma arzusuyla doluydu. Bu hedefe ulaşmanın en popüler yolu ise gün boyunca arsenikli gofretleri çiğnemekti. "Cilt Gofretleri" adı verilen bu ürünler, ABD'nin büyük eczanelerinde oldukça cüzi fiyatlarla satılıyordu. Bu gofretlerin, cildi solgun ve beyaz gösterdiği, lekeleri, benleri, çilleri ve cilt tonundaki tüm eşitsizlikleri giderebildiği iddia ediliyordu. Ayrıca, "tamamen zararsız" oldukları da sıkça vurgulanıyordu.
Ancak zamanla, bu zarif görünüm arayışı, ciddi sağlık sorunlarını beraberinde getirdi. Binlerce kadın, arsenikli gofretlerin yol açtığı kusma, şiddetli karın ağrısı, kanlı dışkı, kalp hastalığı ve kanser gibi zehirlenme belirtileriyle karşılaştı. Sonuç olarak, 19. yüzyılda arsenik gofretleri ile güzelleşmenin bedeli oldukça ağır oldu ve güzellik uğruna yaşanan bu tehlikeler, tarih boyunca kadınların sağlığını tehdit eden bir örnek olarak hatırlanıyor.
Kalıcı saç dalgaları
19. ve 20. yüzyıllarda, yumuşak ve ahenkli dalgalara sahip saçlar büyük bir moda haline gelmişti. Kadınlar, bu ideal görünümü elde etmek için yeni ve yenilikçi yöntemler aramaya başladıkça, farklı icatlar da piyasaya sürüldü. Bu yeniliklerden biri, 1917 yılında kuaför Eugene Suter ve elektrikçi Isidoro Calvete tarafından tasarlanan ve icat edilen ilk kalıcı saç dalgası makinesiydi. Makine, 22 ısıtıcıdan oluşan yüksek bir yapıya sahipti ve kadınlar bu makinenin altında 6 ila 10 saat boyunca oturmak zorundaydılar.
Ancak, bu devrim niteliğindeki buluş, tehlikeleri de beraberinde getirdi. Makineyi kullanan kadınlar, sık sık elektrik çarpması, saç dökülmesi ve şiddetli yanıklarla karşı karşıya kalıyorlardı. Ne yazık ki bu kazalar, bazı durumlarda ölümlerle bile sonuçlanabiliyordu. Güzellik uğruna yapılan bu tehlikeli denemeler, tarih boyunca pek çok kadının sağlığını ciddi şekilde riske atmıştı.
Tenya diyetleri
1900'lerde ortaya çıkan tenya diyetleri, o dönemin en gözde ve tartışmalı güzellik trendleri arasında yer alıyordu. Bu diyetin temelini oluşturan tenya haplarının reklamlarında, hiçbir yan etkilerinin olmadığı iddia ediliyordu. Louise Foxcroft, "Kaloriler ve Korseler: 2000 Yıldan Fazla Diyet Tarihi" adlı eserinde, bu diyetin uygulayıcılarının genellikle bir hap şeklinde sığır tenyası kistlerini yuttuklarını yazıyor. Diyetin teorisine göre, tenyaların bağırsaklarda olgunlaşarak yiyecekleri emmesi bekleniyordu. Ancak bu yöntem, çoğu zaman ishal ve kusma gibi yan etkilere yol açarak kilo kaybına neden olabiliyordu.
İstenen görünüm elde edildiğinde, vücuttaki tenyayı çıkarmak için çeşitli yöntemler kullanılıyordu. En popüler olanları, güvenilir olmayan haplar almak ya da sindirim sistemi aracılığıyla gıda içeren bir silindir sokarak tenyayı çıkarmaktı. Ne yazık ki, bu korkunç ve riskli prosedürler pek çok hasta için ölümcül sonuçlar doğurdu; birçok kişi bu "prosedür" sırasında boğularak hayatını kaybetti. Tenya diyetleri, güzellik uğruna yapılan bu tehlikeli uygulamalarla, tarihin karanlık sayfalarında yerini aldı.