1500 yıllık bir tarih barındıran, dünyanın en önemli şaheserlerinden Ayasofya, hiç şüphesiz İstanbul'un en önemli yapılarındandır. Ayasofya efsaneleri ise yüzyıllar içinde kulaktan kulağa yayıldıkça yayıldı.
Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından, 532-537 yılları arasında İstanbul'un tarihi yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olup 1453 yılında İstanbul'un Osmanlılar tarafından alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye dönüştürülmüştür. 1935 yılından beri müze olarak hizmet veren Ayasofya Camii, ibadete açıldı. Ve pek çok sırrı, eşsiz tarihi ile yüzyıllardır orada duruyor.
AYASOFYA'NIN SIRLARI
Ayasofya'yı bekleyen melek
Ayasofya'nın inşaatında çalışan ustalar bir gün yemeğe giderken araç gereçlerini genç bir işçiye emanet etmiş. Bir süre sonra, inşaat alanında ortaya çıkan kişi gence "İş çok uzun süre bırakıldı, artık ustaları çağırmalısın" deyince delikanlı, "Araç ve gereçleri bırakıp gidemem" demiş. Bilinmez kişi de, "Sen gelene kadar onları korurum, buradan bir yere ayrılmam" diye cevap vermiş. Delikanlı durumu ustalara anlatınca, İmparator delikanlıya gördüğü adamla ilgili sorular sormuş ve bunun bir melek olduğuna inanarak delikanlıyı başka bir memlekete göndermiş ki kıyamete kadar melek Ayasofya'yı bekleyip korusun.
TILSIMLI KAPILAR
Efsaneye göre Ayasofya'nın toplam 361 kapısı var fakat bu kapılardan 101'i büyük ve tılsımlı. Çünkü ne zaman bu kapılar sayılsa fazladan bir kapı daha ortaya çıkıyormuş.
HZ. İSA'NIN KUTSAL EMANETLERİ
İmparator, Hıristiyan söylemine göre Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği haç ve Hz. İsa'yı çarmıha gerdiklerinde kullanılan çivileri Kudüs'ten getirtip Ayasofya'nın gizli bölümlerinden birinde saklatmış. Kutsal Emanetleri Ayasofya'ya saklamalarının sebebiyse Hz. İsa'nın 40 bin yıl sonra dünyada Ayasofya'ya inecek olmasıymış.
KIYAMET TARİHİ
Binanın güney yönündeki kapıdan girince, üçüncü sırada bulunan sütunun üzerine Hz. Hızır'ın kıyametin kopacağı tarihi yazdığı söyleniyor. Sütunda "On sekizinde yevm-i Pazar, sene 1038" yazılı.
ŞEYTAN AYASOFYA'DA HAPİS
İstanbul'un fethinin ardından Fatih Sultan Mehmet Ayasofya'nın camiye çevrilmesini emredince Akşemsettin'i de bu işten sorumlu tutmuş. İşçiler cuma namazına yetiştirmek için çabalasa da şeytan Ayasofya'nın cami olmasını istemediği için işçilere her türlü vesveseyi veriyormuş. Akşemsettin bu durumu anlayınca secdeye kapanıp dua etmiş. Duasını kabul eden Allah, şeytanı Ayasofya'daki bir mermere hapsetmiş.
AYASOFYA'NIN KIBLEYE ÇEVRİLMESİ
Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettikten sonra ilk cuma namazını Ayasofya'da kılacakmış. İmamlığa geçtiğinde ilk iki tekbirde namazı bozmuş, üçüncüde tekbir getirmiş ve ilk cuma namazını kıldırabilmiş. Bunun nedenini merak eden ahali sorunca Fatih Sultan Mehmet: "İstedim ki namaz sırasında bana ve bütün cemaate Kabe görünsün! Bu niyetle birinci ve ikinci tekbirlerde Kabe görünmeyince namazı bozdum, ancak üçüncü tekbirde gözlerimin önüne geldi" demiş. Cemaat bunun sebebini Akşemsettin'e sorduğunda o şunları söylemiş: "Hz. Hızır saf tutmak için gelirken Terler Direğ'e parmağını soktu ve Ayasofya'nın yönünü kıbleye doğru çevirdi. Ondan sonra da namaza durdu. Böylece padişah üçüncü kez tekbir getirdikten sonra Kabe'yi tam karşısında gördü."
HZ. MERYEM'İN GÖZYAŞLARIYLA DELİNEN SÜTUN
Ayasofya'nın içindeki Ağlayan Sütun, Meryem Ana'nın evindeki bir sütunmuş. Bir gün Meryem Ana'ya, Hz. İsa'nın yakalandığını ve kendisine işkence edildiğini söylemişler. Hz. Meryem, onun işkence görmesine dayanamamış ve gözyaşlarına boğulmuş, gözyaşı damlalarından biri yaslandığı bu sütunu kezzap gibi eritmiş. Ayasofya yapılırken de kilisenin kutsanması için imparator bu sütunu Meryem Ana'nın evinden getirerek Ayasofya'ya diktirmiş. Bu nedenle taş kutsal olarak görülüyor. Herhangi bir dileği olanlar bu sütundaki Meryem Ana'nın gözyaşıyla oluşan deliğe parmaklarını sokup çeviriyor ve dilek diliyor.
KUTSAL KASE İLE KAYBOLAN PAPAZ
İstanbul fethedildiği sırada Ayasofya'ya bir papaz vaaz vermekteymiş. Papaz kutsal çanağın Müslümanların eline geçmesini istemediği için Kutsal Kase ile bir kapıdan geçip gitmiş. Kapı da kapanmış. Ama Müslümanlar papazın oradan geçtiğini görmüş. Papazın gözden kaybolduğu yere vardıklarında dümdüz bir duvarla karşılaşmışlar. Efsaneye göre papaz hâlâ Kutsal Kase ile birlikte beklermiş orada. Bir gün İstanbul geri alındığında kapı açılacak ve papaz çıkıp vaaza devam edecekmiş.
AYASOFYA'DAKİ LEVHALARIN SIRRI
Ayasofya camiye çevrilirken bu mabedin bir İslam mabedine dönüşmesini sağlamak için yapıya pek çok İslami motif eklenmiş. Bunlardan biri Ayasofya'nın kubbesine yazılı olan "Allah, göklerin ve yerin nurudur" ayeti. Allah, Hz. Muhammed ve dört büyük halifenin isimleri de levhalara yazılarak asılmış. Cumhuriyet döneminde Ayasofya camiden müzeye çevrileceği zaman bu levhaları çıkarmak istemişler ama çok çabalamalarına rağmen çıkaramamışlar. Zaten bu levhalar, Ayasofya'dan çıkarılamasın, yapı yeniden kiliseye dönüştürülmesin diye cami içerisinde, giriş kapılarından daha büyük olarak yapılmış.
TAVADAN SIÇRAYAN BALIKLAR
Ayasofya'da İmparator Kapısı'nın önünde bir balık figürü var. Söylenceye göre Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u kuşattığı sırada Ayasofya'daki papazlar bu kapının yanında balık kızartıyormuş. Tavada kızaran balıklar, İstanbul'un fethedileceğini anlayınca isyan etmiş ve kızgın yağın içerisinden fırlayıp taş kesilmiş.
DEİSİS MOZAİĞİNDEKİ SIR
Mozaikleri ile göz dolduran Ayasofya'ya, 1264 yılında bir Deisis Mozaiği yapılıyor. Bu mozaikte yer alan Hz. İsa figürünün ise gerçekten İsa olmadığı söyleniyor. Bunun sebebi ise mozaikte yer alan İsa figürünün sağ kaşı üzerinde yer alan yara izi. Yara izi 11 sayısını işaret ediyor ve bu izin aslında Pisagorcu Tarikat Üyesi Apollon'a ait olduğu biliniyor. "Peki mozaikte neden Apollon var" derseniz cevabı basit: Zorla Hıristiyanlaştırılan Paganlar, mozaiğe İsa figürü yapıyor görünseler de aslında Apollon'u resmediyorlar.
PENÇE NİŞANI
Ayasofya'nın güneydoğu tarafındaki kubbelerden birinin desteğinde, yerden tam 6 metre yükseklikte bir iz bulunuyor. Pençeye ya da büyük bir ele benzetilen iz hakkında çeşitli söylentiler var. Bunlardan biri; Fatih Sultan Mehmet'in atının korkması sebebiyle bu sütuna elini dayaması. Atın hareketlerinin ise bu sütunu tahrip ettiği söyleniyor. Hikayeyi cezbedici kılan ise yerin 6 metre yüksekliğindeki bir bölgeye atın ulaşması…
TABUTA DOKUNULURSA AYASOFYA YIKILACAK
Ayasofya'nın orta kıble kapısı üzerinde bir tabut var. Sarı pirinçten yapılmış bu tabutta Kraliçe Sofya yatıyor. Yalnız bir tehlike var, "Bu tabuta sakın dokunmayın" deniyor. Çünkü tabuta el sürülürse büyük bir gürültü başlıyor ve tüm bina sallanmaya başlıyormuş. Kubbenin dört tarafında birer melek resmi var. Bunlar Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail'dir. Bu melekler kanatlarını açmış bir biçimde çizilmişler. İnanca göre Azrail, imparatorların ölümlerini, Mikail düşman saldırılarını, Cebrail ve İsrafil ise olacak olayları haber veriyor. İnananlar, tabut ile bu melekler arasında bir ilişki kuruyorlar... Tabutun koruyuculuğunu da üstlenen melekler, ona dokunulmasına izin vermiyorlarmış.
AĞAÇLAR MÜZEDEN DAHA YAŞLI
Bizans İmparatoru I'inci Jüstinyen tarafından 532-537 yılları arasında inşa ettirilen ve 916 yıl boyunca Ortodoks dünyasının başkilisesi, 481 yıl boyunca da İslam dünyasının büyük camisi olan şimdiki tarihi Ayasofya Müzesi'nin sırları bir bir ortaya çıkıyor. Restorasyon çalışmaları sırasında 160 yıldır karanlıkta kalan kanatlı meleği ve 500 yıl saklı kalan vaftiz havuzu ortaya çıkartıldı.Şimdi de müzede kullanılan ağaçların sırrı çözüldü. ABD'li araştırmacılar yaptıkları inceleme ve tespitlerde kapılar, doğramalar ve levhalarda kullanılan ağaçların meşe, ardıç ve ıhlamur ağacı oldukları ve müzenin tarihinden daha yaşlı olduklarını ortaya çıkardılar.
MENŞEİ KUZEY AFRİKA
Araştırmacılar Müze'nin kapıları,doğramaları ve levhalarında kullanılan ağaçların Kuzey Afrika'dan getirildiğini tespit ettiler. Kapılarda meşe , doğramalarda ardıç levhalarda ise ıhlamur ağacının kullanıldığı belirlendi.
AYASOFYA'NIN İÇİNDE BÜYÜK SALONUN ORTASINDA BİR KUYU VAR
Eskiden bu kuyu kalp hastalığına tutulanların sık sık geldikleri bir yerdi. Bunlar üç cumartesi art arda aç karnına buraya gelir, sabah namazını kılar ve bu sudan içerlerdi. Bu gelenek cami müze haline getirilene kadar sürdü. Kuyunun üzerinde yaklaşık 50 santim çapında, demir bir kapak var. 7 metrelik bir çubuk sarkıtıldığında dibine ulaşılamıyor. Su hâlâ mevcut, tadı tatlımsı ve mineralli. Suyun ne tür bir bir bileşim taşıdığının, incelenmesi gerekir. Yüzyıllardır orada durduğuna göre acaba bozulmuş mudur? Sonra niçin kalp hastalığına iyi geliyor? Bu da düşündürüyor. Yoksa suyun bir özelliği mi var? Bu soruların cevaplarını, devletin yetkili kurumlarına bırakıyoruz.
Geçenlerde bilim dünyası çikolatanın içinde bulunan bir maddenin hormonal etki yaptığını açıkladı. Ama bu etki özellikle, aşk yüzünden kalbi kırılanların üzerinde görülüyormuş. Demek ki, bu madde,beyinde aşırı üzüntü yaratan merkezi etkiliyor. Ayasofya' daki kuyunun şifalı suyunun da böyle bir özelliği neden olmasın!
ESRARENGİZ KAPILAR
Ayasofya'nın güney tarafında ufak ve dar bir koridorun ucunda örülmüş bir kapı var. Buna "açılmaz kapı" deniyor. Anlatılanlara göre Fatih Sultan Mehmet İstanbul'a girdiğinde Rum Ortodoks Patriği yanındakilerle bu kapının önünde dua ediyormuş. Osmanlı ordusu kiliseye girince, Patrik bu kapıdan kaçıp kaybolmuş ve kapı bir daha açılmamış. Her paskalyada bu kapının önünde" kırmızı yumurta kabukları" ortaya çıkarmış. Bir de "Kapanmaz Kapı" miti var. Fetih günü, Fatih'in ordusundan biri bu kapıya öyle bir vuruş vurmuş ki, kapı yere gömülmüş ve bir daha asla açılmamış
Kapılarından biri Nuh'un gemsinden yapılmış.
DANDOLO İSTANBUL'U ALIYOR VE ÖLÜYOR
Latin komutan Henricus Dandolo, Papa'nın çağrısı üzerine İstanbul'u almak zorunda kalıyor. Bizanslıların tehdidi oldukça ilginç: Eğer bu kenti alırsan ölürsün. Dandolo kenti alıyor ve ölüyor. Mezarı halen Ayasofya'da.
VİKİNGLER DE AYASOFYA'DA
İkinci kat balkonlarından birinde, Vikingler'e ait Rune alfabesiyle yazılmış yazılar bulunuyor. Bu en mistik yazı tarzlarından biri olan Elgir Rune'u. Aynı yazılardan, bodrumdaki mahzenlerde de var.
AYASOFYA'NIN ALTINDAKİ TÜNELLER
Mahzenlerin altındaki tünellerden Kınalı adaya kadar bir tünel uzandığıda söyleniyor.
Bizanslıların ve Türklerin en büyük mabedi olmuş Ayasofya hakkında inşa yıllarından başlayarak birçok efsaneler söylenmiştir. Evliya Çelebi bu tılsımlardan bahsediyor.
Akşemseddin'in ilk tefsir dersini verdiği pencere, soğuk pencere ismiyle anılmaktadır. Bu pencereden esen serin rüzgarın ilahiyet tahsil edecek talebeye zihin açıklığı verdiği inancı beslenirdi.