1163 yılında inşaatına başlanan ve 1345 yılında yapımı sona eren 850 yıllık Notre-Dame Katedrali, 15 Nisan günü başlayan bir yangın ile yanmıştı. UNESCO Dünya Mirası listesinde de yer alan Notre-Dame Katedrali hakkında tarihçi Murat Bardakçı ilginç bir gerçeği açıkladı. İşte Fatih Sultan Mehmed ve Notre-Dame Katedrali arasındaki o bağ.
NOTRE DAME KATEDRALİ BÖYLE YANDI TIKLA VE İZLE
FATİH'İN KIZIL ELMASI'YDI
İşte Bardakçı'nın o yazısı;
"Paris'in bu köşede on beş gün kadar önce bahsettiğim meşhur Notre Dame Katedrali, yazımın üzerinden iki hafta geçtikten sonra cayır cayır yandı!
Notre Dame ile Türk cihan hâkimiyeti hayâlinin sembollerinden olan "Kızıl Elma" arasında bir münasebetin bulunduğunu ve Fatih Sultan Mehmed'in Kızıl Elma hayâlinin Notre Dame'ın çan kulelerine sancak dikmek olduğunu bilir misiniz?
Gedik Ahmed Paşa'nın Fatih'in emri ile 1480'de İtalya'nın güneyindeki Otranto'ya yaptığı sefer, hükümdarın o zamanlar "Kızıl Elma" diye bilinen Roma'ya hâkim olma plânının ilk aşaması idi. Yıldırım Bayezid'in "Atıma, yemini Roma'daki Sen Piyer Kilisesi'nin mihrabında yedireceğim" dediği biliniyordu.
Fatih'in de o zamana kadar Roma'da nihayet bulan "Kızıl Elma"nın sınırını Paris'e kadar uzatıp Notre Dame Katedrali'nin kulelerine kendi sancağını dikmekten sözettiği duyulmuştu.
AMA, HAYALİ GERÇEK OLMADI...
Fransızlar şimdi bir taraftan felâketin getirdiği şaşkınlığı üzerilerinden atmaya çalışırlarken sadece kendilerinin değil, Katolik âleminin ve dünya mimarîsinin en önemli mekânlarından olan katedrali tekrar nasıl ayağa kaldırabileceklerini tartışıyorlar.
Hâle bakın! Notre Dame'ın restorasyonu için bundan bir hafta öncesine kadar her kapının ipini çekip 150 milyon euro aranıyordu, derken katedral bir anda alevlere kurban gitti, bağışlar yangınının hemen akabinde yağmaya başladı ve sadece bir günde 600 milyon euro bağış toplandı!
Paris'te meydana gelen faciayı yakından takip edenler haberlerde işitmiş yahut okumuşlardır: Notre Dame'ın küle dönen çatısını tekrar yapabilmek için en az on metre uzunluğunda, eski, hattâ birkaç asırlık meşe kütüklerine ihtiyaç varmış ama bu ağaçları temin edebilmek artık imkânsız gibi imiş! Mimarların söylediklerine göre şimdi 800 küsur yaşında olan mâbedin inşasında kullanılan meşelerin en yenisi 300 senelik imiş, genellikle dört asırlık ağaçlar tercih edilmiş, dolayısı ile geçen gün cayır cayır yanan çatıda kullanılan ağaçlar aslında 1200, hattâ 1300 yaşında imişler, Fransa'da gerçi meşe ormanları mevcutmuş ama onbinlerce dönüm genişliğinde ve bu kadar yaşlı meşenin tedarikine artık imkân yokmuş!
İşte bu yüzden, Notre Dame'ın çatısının şimdi geleneksel metodun haricinde, yani meşe kütüğü kullanmadan, modern malzeme ile ne şekilde yapılabileceği tartışılıyor.
ŞAŞAASINA SÖZÜM YOK AMA…
Paris'e ne zaman gitsem Notre Dame'e mutlaka yolum düştü. Zira mekân sadece katedralden, yani iri bir kiliseden ibaret değildi; konser yahut sergi gibi kültürel etkinliklerin, hem de sıradan değil, önemli kültür faaliyetlerinin mekânı idi…
Ama, Notre Dame'a ne zaman gidecek olsam, açık söyleyeyim, içim kapanır, hafakanlar basardı! Gerçi mimarî bakımdan şaşaasına, içeriye adımınızı attığınız anda sersemleten tantanasına, şatafatına, sergilenen tarihî eserlere, vesaireye tabii birşey diyemem ama hissettiğim sıkıntının sebebi galiba bütün Gotik kiliselerde olduğu gibi Notre Dame'ın da iç mekânının boğucu karanlığı idi. İçeride verilen en mükemmel konserin ardından bile dışarıya çıktığımda derin bir "Oooooh!" çekerdim!
Notre Dame hakkında birkaç hafta önce anlattıklarımdan bazılarını daha başka örneklerle şimdi de tekrar nakledeyim:
Fransız gotik mimarîsinin en şaşaalı mekânlarından olan katedral, aslında tarihi boyunca tuhaflıklara sahne oldu ve en garip günlerini de Fransız İhtilâli'nden hemen sonra yaşadı.
Meselâ, ihtilâlin en ateşli günlerinde asiller ardarda katledilip bazı saraylar ve dünya kadar malikâne tahrip edilirken 1793'te ortaya Jacques-René Hébert'ın uydurduğu "Akıl Kültü" diye tuhaf bir din, daha doğrusu temeli dinsizliğe dayanan ve inanç sistemi olduğu söylenen "devrim dini" atıldı ve bütün Fransızlar'ın Hristiyanlığı bırakıp Akıl Kültü'ne geçmelerine çalışıldı…
Yeni dine büyük bir tapınak lâzımdı ve Notre Dame bu işe tahsis edildi! İsmi tamamen değiştirildi, "kilise" yahut "katedral" gibi ibarelerin kullanılması yasaklandı ve mekân "Akıl Kültü Tapınağı" oldu! Ama bir zaman sonra ihtilâlci kadro değişti, yeni gelenler eskileri giyotine gönderdiler, "Akıl Kültü" de çöpe gitti, yerini Maximilien Robespierre'in "Mutlak Varlık Kültü" aldı ve Notre Dame bu defa bu yeni dinin tapınağı oldu.
KATEDRAL DEVRİME DAR GELDİ
Devrimin uydurduğu dinler için inkılâbın gücünü gösterecek âyinler düzenlenmesi lâzımdı ve ihtilâlciler bu işi mükemmel şekilde hallettiler: "Akıl Kültü"nün hâkim olduğu günlerde Notre Dame'ın mihrabına koskoca harflerle yeni dinin ismini yazdılar, Paris'in "tanrıça" rolü verdikleri en güzel kızlarını sabık katedralin ortasına toprak doldurup yaptıkları tepeciğin üzerine oturttular, onların etrafını da yine güzel kızlarla çevirip bu kızlar korosuna "akıl ilâhileri" okuttular. Derken devir değişti, Notre Dame "Akıl Kültü"nün yerini alan "Mutlak Varlık Kültü"ne dar geldi, âyinler Paris'in meydanlarına taşındı ve bu tuhaf iş Napoleon Bonaparte'ın 1800'lerin başında iktidara gelir gelmez Fransa'yı yeniden Hristiyanlık'a döndürmesine kadar devam etti.
Devrimden ve ihtilâlin uydurduğu bu dinlerden sadece Fransızlar değil, Fransız sanatı da büyük zarar gördü…
İhtilâlciler mantık, akıl, vesaire tapınağı yaptıkları kiliselerdeki eski tabloları devrime maddî kaynak sağlamak maksadıyla başka memleketlere sattılar ve perişan olma sırası Notre Dame'daki aziz heykellerine geldi!
Katedralde bir hayli aziz heykeli bulunuyordu. Dünyadan bîhaber ihtilâlciler bu heykellerin krallara ait olduklarını zannederek sanki hükümdarları yahut aristokratları idam ediyormuşçasına hepsini giyotine gönderip kafalarını kestiler! Kellesi uçurulan heykeller arasında İncil'de ismi geçen Kral Yahuda'nın heykeli de vardı ve kesilmiş kafalar iki asır sonra, Notre Dame'da 1977'de yapılan kazılarda tesadüfen bulundu.
İnkılâbın kurbanı olan heykellere ait mermer kafalardan bazıları bugün Paris'teki Cluny Müzesi'nde sergileniyor…