Onu anlatmak zor çok zor... Ömrünü kendi bilir - her ömür sahibi gibi o da elbet...
Çektiklerini yaşadıklarını duygularını kendi bilir sadece. Her yaşayan gibi elbet...
Zaten bu yüzden zor onu anlatabilmek. Hele ki anlatılan şiirin uç beyiyse...
Betondan bir tevazu direği ve bir beyefendiyse. O'nu anlatabilmek başlı başına zor, çok zor…
Kelimelerle geçmiş bir ömrü kelimelere sığdırmak ne denli zorsa işte o kadar zor. Ama madem sıvandı kollar ve madem durulacak karşısında saygı duruşunda öyleyse girelim hadi o mistik dünyaya - şiirler havuzuna....
Bir Müslüman o... Dostu Cemal Süreya'nın tanımıyla öyle bir Müslüman ki Marx da bilir, Nietzsche de. Rimbaud da bilir Salvador Dali de sever. Hatta Nâzım da okur...
Bir Müslüman... İşte o Müslüman tam adıyla Muhammed Sezai Karakoç, 1933'te Diyarbakır'da Ergani'de Argani'nin Maden'inde bir "Gülan" gününde doğdu.
Bir Müslüman... İşte o Müslüman tam adıyla Muhammed Sezai Karakoç, 1933'te Diyarbakır'da Ergani'de Argani'nin Maden'inde bir "Gülan" gününde doğdu.
O günü kendi anlatıyor. "Yıkılmış ve yeniden doğmaya çalışan bir toplumun, bir kültürün, yıkılmış ve yeniden yapılan bir şehrin ve savaşın; siyasi, sosyal, ekonomik yıkıntıları içinden doğrulmaya çalışan bir ailenin ferdi olarak Zülküf Dağı'nın eteğindeki o küçük kasabada geldim dünyaya"... Diyor ve ekliyor... "Annemin deyişiyle gülan ayında bir günde doğmuşum"
Doğduğunda anne - babası Muhammed dediler ona yine kendi sözüyle açtılar Kur'an-ı Kerim'i ve her Anadolu insanının yaptığı gibi verdiler O'na o güzel ismi.
Ama ne fayda nüfus memuru ismini yanlış kazıdı kafa kağıdına. Muhammed Sezai oldu Ahmed Sezai... Soyadı sabit... Karakoç...