Duran Akbulut (D.A.): Osmanlı döneminde büyükelçilerin bir araya gelip toplantı yapacak, bir çatı altında yemek yiyip sohbet edecek yerleri yokmuş. Fransız büyükelçisinin başkanlığında Cercle D'oriant ismiyle kurulmuş. Rus, Alman ve İngiliz büyükelçileri ve o dönemin ünlü iş adamları da kulübün üyesi olmuş. Cumhuriyet'in ilanından sonra da 'Büyük Kulüp' ismiyle yine bakanların, milletvekillerinin toplantılarına sahne olmuş. Burada hükümetler kurulmuş zamanında.
D.A: Tabii... Hem ekonomik hem de kültürel açıdan en değerli sivil toplum örgütü burası ve kimsenin malı değil...
D.A: Tabi bazı şartları var. Önce iki üye tavsiye edecek. Sonra o isim 15 gün askıda kalacak. Tetkik edilecek, hakkında bir duyuru olursa değerlendirilecek. Sabıka kaydı da istenir doğal olarak...
D.A: Elbette. Bu mecburi, çünkü tüzükte var. Anayasa Mahkemesi üyeleri, büyük sanayiciler de üyemiz. Herkese uygulanan bir statü bu.
D.A: 35 bin lira... Ayrıca her ay aidat ödemek gerekiyor. Ama bir milyonun üzerinde sadece KDV ödüyoruz.
D.A: Onlardan üyelik girişi için gereken paranın sadece dörtte birini alıyoruz...
D.A: Paranın tamamını ödemesi lazım... Genellikle bu paraları ödeyemedikleri için düşük rütbeli subaylar müracaat etmiyorlar zaten. 600'e yakın sanayici üyemiz var. 500'ün üzerinde eski politikacı sayabilirim. Mesela Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Bülent Ulusu, Hüsamettin Özkan gibi isimler.
D.A: Beni onore ediyor. Bizi bu işe ittiler. Bu bir nevi hastalık, işimizi gücümüzü ihmal ettik.
D.A: Şahsen benim Masonluk'la uzaktan yakından bir ilgim yok. Ama böyle kulüpler var biliyorsunuz, Rotary gibi. Bunların aslında ülkeye faydaları var. Bizim üyelerden de mutlaka Mason olan vardır. Birkaç tanesini de tanıyorum. Ama burası Mason kulübü değil.
D.A: Ne derse desin. Burası sosyal bir kulüp. Ben zamanında bütün üyeleri topladım, bir eğitim seferberliği başlattım. Üyelerimiz tarafından 43 tane okul yapıldı. Bir yemek verdik. Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz ve Cumhurbaşkanı Demirel plaket verdi. Sibel Can'ı da konser için çağırmıştık. Ertesi gün gazetelerde 'Süleyman Bey Sibel Can'ın göğüslerine bakıyor' diye haber yaptılar. Sibel Can'ın göğüsleriyle çıktık manşetlere.
D.A: Emin Cankurtaran ile 26 yıllık bir ortaklığımız vardı. Ayrıldığımızda Yapı Kredi'ye 5 milyon dolar borcumuz kalmıştı. Emin Bey'in isteği ile borcu ben üzerime aldım. Bu arada Mehmet Emin Karamehmet'in yakın dostu olan Osman Berkmen'e gittik. Karamehmet de oradaydı. Havadan-sudan konuşurken, "Türkbank ihalesi için teklif verecek misiniz?" dedim. O da, "Uğur Bayer ve Güneş Taner teklif vermemizi istedi ama verimli olmadığı için reddettik" dedi. "Peki Alaattin Çakıcı'nın arkasında kim var?" diye sordum. Ben Hayam Garipoğlu var sanıyordum. O da, "Yanlış biliyorsun, Hayam değil Korkmaz Yiğit var!" dedi.
D.A: Daha sonraki gün, Güneş Taner'le, Osman Berkmen ve Karamehmet, Kıyı Restoran'da yemek yiyorlar. Güneş Taner'e diyorlar ki, "Duran ve Emin Cankurtaran, 'Çakıcı'nın arkasında kim var' diye sordular!" Güneş Taner de bunu Mesut Yılmaz'a aktarınca, bu dedikodudan sonra bizim ifademizi aldılar.
D.A: Herkes ne kadar tanıyorsa o kadar...
D.A: Ben ve Emin Cankurtaran böyle bir olaya girer miyiz? DGM'ye de 'İfadenizi alacağız' diye çağırdılar zaten. Olayın aslı budur. Ama televizyonlarda mafya olarak geçtik.
D.A: Üyelerin istediği ve sağlığımın yettiği müddetçe. Ben 73 yaşındayım.
D.A: 2001'de fabrikamı kapattım. Rusya'ya 15 milyon dolarlık mal satardık. Sonra krize girdik. Evimizi yalımızı sattık ve 900 işçinin parasını ödedik. Şu anda da hiçbir iş yapmıyorum. Çocuklara bir iş yeri açtım, büyük futbol takımları için parfüm yaptırıyoruz.
D.A: Benim zenginliğim dostlarımın sevgisi. Bir de Bağ-Kur'dan emekliyim, 785 lira alıyorum.
Varsa 35 milyarınız, alalım sizi de listeye...