Tetikçi nasıl kactı?

Eğer Turan Dursun öldürülmeseydi, ertesi gün Berlin ve Londra'daki konferanslara gidecekti. Sürekli telefon tehditleri aldığı için ölmeden önce de numaralarını değiştirmiş, gizli kalmasını sağlamıştı. Ama 'gizli' sözcüğü sadece gizli güçlere aitti. Çünkü tehditler, yeni telefonun da devam ediyordu. Peki onu dinleyenler kimlerdi?

Turan Dursun 4 Eylül 1990 günü, 14.30'da katledilmiş, evinin 150 metre ilersindeki Altunizade karakolundaki polisler daha cinayet mahalline gelmeden, suikastın haberi İran Radyo ve Televizyonları tarafından saat 15.00 de verilmişti bile. Asıl ilginç ve karanlık olay işte o yarım saat içinde yaşandı. Turan Dursun vurulduktan hemen sonra bazı sivil polisler daha cesedinin kanı kurumadan yazarın evine giriyor ve arama yapıyorlardı. Dursun'a ait pek çok not, kitaplığındaki eserler, üzerinde çalıştığı yeni kitabının müsveddeleri poşete dolduruluyordu. Resmi polisler gelmeden önce bu çalışma bitirilmişti anlayacağınız. Siviller çıkarken, resmiler içeri giriyor ve nedense hiç kimse birbirini tanımıyordu.

SİVİLLER EVE GELDİ

Turan Dursun'un yatağının üzerine ise, 'Kutsal Terör Hizbullah' kitabı bırakılmıştı. Yakınları, kitabın Dursun'a ait olmadığını, eve giren kişiler tarafından bir 'mesaj' olarak bırakıldığını iddia etmişlerdi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü ise, evde polislerin arama yaptığını doğrulamış ancak arama tutanağında, Dursun'un kitaplığından eksilenler yer almamıştı.Dursun'un oğlu Abid olayı şöyle anlatacaktı; "Babam vurulduktan hemen sonra gelen siviller evi darmadağan ediyor.
Bir çok eseri ve çalışması poşetlere konuluyor, onlar çıkarken de resmi giysili polisler içeri giriyor. Biz sivil polislerin götürdüğü eserleri ve çalışmaları Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak istedik. Ama 9 yıldır hiç bir sonuç alamadık. Kuran ansiklopedisinin 2000 sayfası, 'Kulleteyn' isimli kitabın ikinci ve sonraki ciltleri yok. Her şeyi götürmüşler.
Bir yaşam boyu büyük emekle ortaya çıkarılan her şeyi. Bütün bunlar sivillerin eve girmesinden sonra kayboldu. Devlet içindeki bazı güçler, yasadışı devlet odakları bu eşyaları alıp gitti. Evden alınanlarla ilgili suç duyurusunda bulundum, ancak takipsizlikle sonuçlandı. Tutanaklarda da yanlışlıklar vardı. Diğer cinayet kurbanlarının yakınlarıyla konuştuğumda, benzer şeylerin onlarda da olduğunu fark ettim. Yani bu tür olaylarda hep hatalar, yanlışlıklar ya da gizem var."
20 YILDA GEÇTİ...
Eğer Dursun öldürülmesiydi, ertesi gün Berlin ve Londra'da vereceği konferanslar için yola çıkmış olacaktı. Sürekli telefon tehditleri aldığı için resmi başvuru yapmış, ölmeden birkaç gün önce de numaralarını değiştirip gizli kalmasını sağlamıştı. Ama 'gizli' sözcüğü sadece gizli güçlere aitti. Çünkü tehditler, yeni telefonun da devam ediyordu. Peki bu saklı kayıtları hiçe sayıp onu dinleyenler kimlerdi? Aradan geçen yirmi yılda bu sorunun yanıtı ortaya çıkmamıştır. Pek çok soruda olduğu gibi.
İslami Hareket Örgütünün lideri İrfan Çağrıcı, Turan Dursun cinayetinden altı yıl sonra yakalanabildi. Yakalandığı an, Rasim Ayar sahte kimliğiyle Kadıköy'de bir banka şubesinden, İran kaynaklı yüklü miktarda parayı çekiyordu. Sonra sorgulamalar başladı, düğümün bir kısmı çözüldü. İrfan Çağrıcı; İranlı Mustafa ve Ali adlı kişilerin verdiği, Tamer Arslan'la birlikte gömdükleri 3 lav silâhını, kalaşnikof, 3 tabanca ve el bombasının yerini Belgrad Ormanı'nda gösterirken kaçmak istedi fakat omzundan vurularak tekrar yakalandı. Çağrıcı, sorgulamalarında hep sakin tavırlarıyla dikkati çekmişti.
Bir duruşma esnasında, 'bu iş için uzun yoldan geldiklerini' söyleyen Çağrıcı, dilekçesinde 'kelepçeleri çözülmeden tuvalete gitmek zorunda bırakıldığını ve bu nedenle savunma yapmasının mümkün olmadığını' belirtti.
Çağrıcı dilekçesinde ayrıca şu sözlere yer verdi; "Sizin mahkemenizde ise, eğer bana sürgün verirseniz bu hicretimdir, eğer bana hapis verirseniz bu halvetimdir, eğer beni öldürürseniz bu da şahadetim olacaktır ki iftiharımdır.'' Sonunda 23 Temmuz 2000'de yani suikasttan 10 yıl sonra, İstanbul 3 nolu DGM' de Turan Dursun ve Çetin Emeç davalarından yargılanan İrfan Çağırıcı, önce 7.5 yıla daha sonra ise "Anayasal düzeni silah zoru ile değiştirmeye kalkışmak" suçundan idam cezasına çarptırıldı.
Sanıklardan Ekrem Baytap, Tamer Aslan, Mehmet Ali Şeker ve Cengiz Sarıkaya hakkında aynı suçtan dolayı ömür boyu hapis cezası verildi. Çağırıcı'nın kardeşi Rıdvan ve avukat Hüsnü Yazgan'ın da aralarında bulunduğu 12 sanık, örgüt üyeliği suçundan 3 yıl ila 12 yıl arasında değişen hapis cezası aldı.
2002'de Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Çağırıcı hakkındaki kararı onadı.
Turan Dursun'u öldüren silahın tetiğini çeken Muzaffer Dalmaz'ın firarı ise derin devletin bir kara mizah örneğidir. Muzaffer Dalmaz ve iki arkadaşı çalıntı bir Toyoto otomobille Gayrettepe'ye gelmişlerdi. Büyük bir rastlantı eseri aracın sahibi onları orada gördü ve yakındaki trafik polisine giderek, "Bu araba benim. Karakola gidiyorum, sen başında dur" dedi ve koşarak uzaklaştı. Trafik polisi çalıntı otomobilin yanına gelmeden Toyoto aracın arka koltuğunda oturan iki kişi kayıplara karışmıştı bile. Dalmaz ise aracı, çalışır vaziyette polise bıraktı, "Ben bankadan para çekip hemen geleceğim, araba zaten burada" dedi ve uzaklaştı... Gidiş o gidiş...
Tetikçi Dalmaz bu güne kadar bulunamadı. Uluslararası radikal İslami örgüt bağlantılarını kullanarak Avrupa'nın bir ülkesinde yaşadığı iddia ediliyor. Bıraktığı arabadan ise Nezih Beyret adına düzenlenmiş sahte bir ehliyet, 3 tabanca ve üç dolu şarjör bulundu... Dursun suikastından elimizde kalan sadece bunlar.
Bir de Dursun'un yazdığı kitaplar ve düşünceleri... Son söz; Ülkemizde işlenen siyasi cinayetler bu kadarla sınırlı kalmıyor elbette. Ama burada kesmeliyiz. Çünkü katledilen insanların sayısının, bir günlük gazetenin kapasitesini aştığı bir gerçek. Ve bu acı gerçek hepimizi utandırmalı...
ERGENEKON'A GÖRE: ŞENSOY DA HEDEFMİŞ!
Bu karanlık ilişkiler Ergenekon iddianamesine de yansıdı. Turan Dursun cinayetinden hemen sonra 1990'da İşçi Partisi Ankara bürosuna telefon eden Ahmet kod adlı kişi, Uğur Mumcu, Ferhan Şensoy, İlhan Arsel, Bedrettin Dalan, İhsan Doğramacı ve Taha Akyol gibi isimlerin 'acil vurulacaklar' listesine alındığını anlatmış. Ergenekon'da yer alan bu konuşmanın bir bölümü şöyle; Ahmet; Doğu Bey geldi mi?
Ofis; Henüz gelmedi.
A; Hiram olayını bildirdik. Şimdi Ferhan Şensoy var, o gidecek.
Ofis; Turan Dursun`u da bunlar mı vurdu?
A; Evet tabi.
Ofis; O zaman cinayetlerin arasında devlet var?
A; Ne devleti! Şimdi sırada Ferhan Şensoy ve Mumcu var. Biz 2 yıl önce MİT`e olaylar başlayacak diye bildirdik. O zaman hedef Erol Simavi`ydi. Ama o kurtuldu. Onun yerine Çetin Emeç`i vurdular.
Tetikçiler arasında eski Ülkücüler ve Dev-Yolcular var.
Not: Görüldüğü gibi bu konuşmada bazı tutarsızlıklar var.
Tetikçiler arasında eski ülkücüler ve Dev-Yolcuların olduğu söylenirken Hizbullah ve İslami Hareket örgütünden hiç söz edilmiyor. Belki de bir hedef saptırma. Ama bu kadar karanlık ilişki içinde her şey olabilir diyorsunuz. A.U
GÜNÜN DİĞER HABERLERİ İÇİN TIKLAYIN
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.