Ancak, haftalık olan köşemizin darlığı sebebiyle konuyu özetleyerek sunacağız:
a) Kur'ân-ı Kerîm'de, evlenilerek cinsel ilişkiye girilebilecek olan kadınlar için, yetişkin kadınlar anlamına "en-Nisâ" sözcüğü kullanılmakta ve onlar için ekin bitirici tarla benzetmesi yapılmaktadır. (Nisâ 3,4; Bakara 222) Ekin bitirici tarla olabilmek için adet görme-yumurta üretme anlamına ergin olmak gerekir.
Evli kadın anlamına da "en-Nisâ" kelimesinin tekili olan "İmreetün" kullanılmaktadır. (Tahrim 10, 11)
b) Hür veya esir, Müslüman veya gayr-ı müslim nikahlanılabilecek kadınlara ilişkin olarak ancak iradeli yetişkinler için düşünülebilecek olan "Allah'a ortak koşmama ve Muhsan olma/namuslu olma" şartı getirilmektedir. (Bakara 220; Nisâ 24, 25; Mâide 5) Ergin olmayanlar için iradeli yetişkinlik düşünülemez. Bir diğer anlatımla yetişkin olmayan kişiler için imanlı ve namuslu olma söz konusu edilemez.
c) Kur'ân, evlendirilecek olan kişiler için kocasız kadın veya kadınsız erkek anlamına "Eyama" sözcüğünü kullanmaktadır. (Nûr 32: Rağib Müfredat Eyyim...) Kocasızlık veya kadınsızlık ise erginler için söz konusudur.
d) Kur'ân, erkek ve kız yetimlere mallarını verebilmek için ergenlik olan el-Nikâh'a erilmesini ve ayrıca ruhsal olgunluk olan Rüşd'ün aranmasını öğütlemekte/emretmektedir. Nisâ sûresinin 6. âyetinde şöyle buyrulur:
"Yönetiminiz altındaki yetimleri ergenlik çağına erişinceye (el-Nikâh) kadar deneyin. Eğer onlarda kendileri ve mallarını yönetebilecek bir olgunluk görürseniz (Rüşd) geciktirmeksizin mallarını onlara teslim edin..."
Malın teslim alınması için gerekli olan ergenlik ve Rüşd'ün, mehir alıp vermeyi ve cinsel ilişkiyi içeren evlilik için daha bir gerekeceği açıktır.
e) Kur'ân'da kadının, evleneceği erkek tarafından kendisine bir hak olarak verilmesi gereken mehirin miktarını, sözleşme sonrasında azaltabileceği bildirilmektedir:
"... Mehir belirlendikten sonra onu aranızda karşılıklı rıza ile artırıp eksiltmenizden ötürü günaha girmiş olmazsınız..." (Nisâ 4/6, 24)
İslâm hukukunda bu tür geçerli parasal tasarruflar ise ancak olgunlaşmış yetişkin kadınlar için düşünülebilir.
f) Yetişkin olmayan kız çocuklarının evlendirilemeyeceğine ilişkin bir delilimiz de Kur'ân'ın (Talâk 4) boşanma sonrası bekleme süresini, âdet gören kadınlar için üç âdet dönemi (Bakara 2/228), âdetten kesilen ve hiç âdet görmeyen kadınlar için üç ay, gebeler için doğum yapıncaya kadar geçecek süre olarak belirlemesi, daha açık bir anlatımla ergenlik sonrası ile irtibatlandırmasıdır. Talâk sûresinin 4. âyetinde şöyle buyrulur:
DELİLLER BULUNUYOR
"Durumları hakkında tereddüt geçireceğiniz âdetten kesilmiş kadınlarla âdet görmeyen kadınların iddet (bekleme) süresi üç aydır. Gebe kadınların bekleme süreleri ise doğum yapmalarıyla sona erer. Allah, koyduğu (boşanma ilgili yasaları dahil) buyruklarına aykırılıktan korunanların işlerini kolaylaştırır."
Burada öneminden ötürü Talak/Boşanma sûresinin 4. âyetinin yanlış olarak anlamlandırılan "Lem yehızn/âdet görmeyen" kadınlar ifadesinden hareketle ergenliğe ermemiş kız çocukları ile "ilişki içeren evlilikler yapılabileceği" şeklindeki görüşlerin Kur'ân'a aykırılığına değinmek gereğini duyuyoruz. Üstelik bu âyetin âdet görmeyen ve ruhsal gelişimini tamamlayamayan kız çocuklarının evlendirilemeyeceği konusunda delilimiz olduğuna açıklık getirmek istiyoruz. [1] Boşa(n)ma konusuyla ilgili bu âyette (Lem yehızn) ifadesiyle sözü edilen kadınlar, henüz âdet görmeyen kadınlar değil, değişik fizyolojik nedenlerle âdet görmeyen kadınlardır. "Henüz âdet görmeyen kadınlar" anlamı verilebilseydi, boşanmalarından söz edilen çocuk kadınların evlilikleri de onaylanmış olurdu.
Bu âyette ergenlik öncesi kız çocukları için kullanılamayacak olan âdet görme fiili (Lem yehızn) kullanılmaktadır. "Lem yehızn", 'Lem' edatı sebebiyle mazi anlamına gelen ve olumsuzluk ifade eden "fiili muzari cehdi mutlak" kipi olup çeşitli nedenlerle hiç âdet görmemiş kadınlar anlamındadır. Eğer "lem yehızn" ifadesi, "henüz" mânasına gelen "Lemmâ" ile "Lemmâ yehızn" şeklinde gelseydi, "henüz âdet görmeyen kadınlar" şeklinde bir anlam verilebilirdi.
Böylece ergenlik öncesi küçük çocukların ilişkiye girilecek şekilde evlendirilebileceklerine delil getirilebilirdi. [2] Ama böyle gelmedi. [3] Kaldı ki, böyle bile gelseydi yukarıda kullanılan argümanlar ışığında yoruma gidilerek -kız çocuklarının ergenlik öncesinde evlendirilebileceğineonay verilemezdi. [4]
Bütün bu Kur'ânî deliller ve benzerleri ergin ve ruhsal gelişimli olmayan kız çocukların evlendirilemeyeceğini göstermektedir. Bu sebeple, Kur'ân bildirileriyle çelişen ve çatışan bilgiler hangi tarihsel kaynakta zikredilirse edilsin, hiçbir şekilde kabul edilemez ve olumlu yönde yorumlanamaz. Kabul edilip meşrulaştırıcı yorumlarda bulunulması, İslâm'ı kendi çocuklarının eliyle tecavüze uğratmaktır. [5]
(Önemli not: Yapılan açıklamalar dikkatten kaçırıldığı için Kur'ân mütercimleri mealcilerimiz, örneğin Süleyman Ateş başta olmak üzere, genelde onu izleyerek makaslama yöntemiyle meâl yazan mütercimlerin hemen hemen hepsi, "Lem yehızn" e "Henüz âdet görmeyenler" şeklinde "lemmâ yehızn" anlamı vermiştir.
Elmalılı Hamdi Yazır ise tefsirinde "hayız görmeyenler" şeklinde doğru anlam vermiş, fakat onun tefsirini sadeleştirenler "henüz âdetini görmemiş bulunanlardan" şeklinde hatalı aktarımda bulunmuşlardır. Bak.Hak Dîni Kur'ân Dili, Zaman, 8/102. Böylece bilmeyerek Kur'ân'ı kendi içinde çelişkili duruma düşürmüşlerdir.)
1- Bir hanım doktorumuzun şu can yakıcı tespitlerini ibretle okumalıyız:
Hastanemize adli olay olarak, örneğin, 7-9 yaş arası kız çocuklarımızın tecavüzü getirilmişti. Henüz vajeni 3-4 cm olan esneme ve kıvrım yeteneği kazanmamış, vajinal küçük dudakları bile oluşmamış bu çocuklarımızın yırtıklarını, korkularını, kanamalarını görmüş bir anne olarak yüreğim sızlar. Bu çocukların yaşları küçüldükçe kanama ve enfeksiyon nedeni ile ölüm oranları artmaktadır.
2- "Lem" ve "Lemmâ" edatları ile "Lemmâ"nın "Henüz" anlamı için bak.
Muhammed Zihni el-Muktedab. 357-8, Zerkeşi el-Burhan,"Lemma", 4/382
3- Âyetten çocukların zifafsız olarak evlendirileceği anlaşılmaktadır da denilemez, çünkü Ahzab sûresinin 49. âyetine göre ilişkiye girilmeyen kadının iddeti yoktur.
4- Geleneksel fıkhımızın Kur'ân ile çelişkili ictihadları için bak. Vehbe Zühaylî İslâm Fıkhı Ansiklopedisi 9/145
5- Bu sebeple biz; Allah şanını yüceltsin- "Peygamberimizin Hz. Âişe ile 9 yaşında iken evlenerek zifafa girdiği" şeklindeki rivayetini kabul etmiyoruz. Kaldı ki, bu gibi rivayetlerin zayıflığı belgelenmiş ve Hz.
Aişe'nin yaklaşık 17-18 yaşlarında olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. (Kabul edilemez rivayet örnekleri için bak. Buharî Menakıbül-
Ensar 44,Tecrid-i Sarîh ...Hn.1553)
SORU VE CEVAPLAR
* Bir kadının, cinsel cazibesini artıracak ve onu ilgi odağı kılacak şekilde parfom kullanması helal/caiz midir?
Kadının, erotik kokuları ile cinsel tacizci olan dişilerin etkilerinden korumak amacıyla kocası için kokulanması kültürel cihaddır. Bir diğer anlatımla, ibadettir.
Babası ve kardeşleri gibi ebediyen evlenemeyeceği mahremleri yanında kokulanması da helâldir. Mahremleri olmayan yabancı erkekler yanında kullanması ise caiz değildir; günahkâr kılacak ölçüde haramdır. Çünkü kadını kişiliği üzerinden değil de, cinselliği üzerinden ilgi odağı kılacak bu işlem, Rabbimizin, "Zinaya yaklaşmayınız..." şeklindeki yasağına aykırılıktır. (İsra 32) Bu aykırılığı Peygamberimiz şöylece açıklamaktadır: "Şehvetle bakan göz zina işlemiştir.
İlgilerini çekmek için güzel kokular sürünerek erkekler arasına giren kadın da (şehvetle bakan kişiler gibi) günah işlemiştir. " (Ebû Davud Tereccül, 7)
* Mahkumlara tutukluluk halinde cinsel ilişki izni verilmeli midir?
Sayın Başbakanımız'ın bir konuşmasıyla gündemimize gelen bu konu, 14 asırdan beridir Müslüman bilginlerin gündeminde yer almış bulunan konulardandır. Sorunun cevabını, "İslâma Göre Cinsel Hayat, Beyan, 2008, İst. S.283" isimli eserimizden bir alıntı ile verelim: "İslâm ceza hukukunda hapis cezası varsa da, istisnai hallere özgüdür. Hanefî mezhebi müctehitlerinden İmam Muhammed gibi bazı İslâm hukukçuları, mahkumiyet öncesi tutukluluk süresinin uzaması halinde bu durumun meşrû cinsel hayatı büsbütün mahkum edici olmaması ve cezaların ferdiliği ilkesini aşarak, eşin mağduriyetine sebebiyet vermemesi için belirli sürelerde tutuklularla eşlerinin bir araya getirilmesi içtihadında bulunmuşlardır.
Hapishanelerin homoseksüellik ve sevicilik gibi cinsel suçlara fidelik olabildiği gerçeği düşünülürse, mezkûr ictihadın insaniliği ve önemi daha iyi kavranılmış olur."