12 Eylül döneminde Balıkesir Ülkü Ocaklarında yöneticilik yapan Ahmet Ulu, ihtilal döneminde yaşadıkları ortamı anlattı. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu ile hapishane arkadaşlığı yapan Ulu, "12 Eylül döneminde Balıkesir Ülkü Ocaklarında yöneticiydim. 12 Eylül'de 'Balıkesir'deki illegal yapılanmanın yöneticisi olmak' hasebi ile 12 Eylülcüler tarafından cezaevine alındım. Cezaevine alınmamda işkenceler sorgulamada başrol oynuyordu. Sonunda Balıkesir'de illegal yapılanmanın başı olduğum konusunda bir yargılama başladı. Rahmetli Alpaslan Türkeş'in masasında bulunan bazı evraklarından dolayı kendisi ile beraber yargılandık. O dönemde bir ihtilal yapıldı. Biz sonradan öğrendik ki kendileri de ihtilal ortamının olgunlaşması için çaba göstermişler. Yani sağ ve sol grupların çatışma ortamına getirilmesi için bazı çabalar sarf edildiğini öğrendik. Okullarımızda başarılı insanlardık. Siyasi bir mücadeleydi. Sağ ve sol grup bazılarının teşviki ile çatışma ortamına düştü. Çatışma ortamından da 12 Eylül dönemine geçtik. Milyona dayalı insan fişlemesi oldu, 50'den fazla insan idam edildi. Kendim de 4 idamla yargılandım. 11 küsur sene cezaevinde kaldım. 12 Eylül anlatılırken Diyarbakır Cezaevi anlatılır. 12 Eylül bu anlamda PKK'nın doğmasına ortam hazırlamıştır. Diyarbakır'da onlara karşı acayip baskılar ve işkenceler vardı. Mamak Cezaevinde'de ülkücülere karşı baskı ve işkenceler vardı. O dönemde hukuksuz yargılamalar yapıldı, hukuksuzca insanlar asıldı. Hatta sonradan suçsuz olduğu anlaşılan insanlar oldu" dedi.
"TARİHE NOT DÜŞÜLDÜ"
12 Eylül'de 4 idamla yargılanan Ahmet Ulu, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı davaya nasıl müdahil olduğunu anlattı. Ulu, "Geçici 15. maddede, 'İhtilali yapanlar sorumlu tutulamaz' diyordu. O maddenin kaldırılması yönünde referandum oluşunca bağımsız ülkücüler olarak bu referanduma 'evet' oyu vereceğimizi ortaya koyduk. Kamuoyunun bilgilenmesi açısından fikir beyan ettik. Sonuçta referandum 'evet' oyu ile 15. madde kaldırıldı. Biz ısrarla bunun takipçisi olduk. Sonuçta bu mahkeme açıldı. Zulme uğrayan insanlardık hepimiz. Benim yanımdan arkadaşlarım götürülüp asıldı, bunları yaşadık biz. Bu insanların suçlu olduğuna fikren, aklen kaniydik. Davaların hepsini takip ettim.
İçeride yattığım devrelerde rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun bana vermiş olduğu görev çerçevesinde günlükler tutmuştum. Bu günlüklerin mahkemeye delil olarak girmesi sonucu benim de mahkemeye müdahil oldum. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın müebbet ceza aldığı davaya müdahildim, taraftım. Sonuçta, Allah'a çok şükür ki ülkede hukuk yok denilse de, biraz geç de olsa, kaplumbağa yürüyüşü ile de olsa hukukun yerine getirilmesi bizi mutlu etti. Biz mutlu olmamız intikam duyguları çerçevesinde değil. Bir hakkın iade edilmesi açısındandır. Asılan arkadaşlarımızın hayatlarının iade edilmesi, bizim gördüğümüz işkencelerin geri iadesi mümkün değil. Gelecek kuşakların, ihtilal yapanların cezalandırıldığı konusunda not düşeceğine inandığımızdan dolayı bu davanın sonuçlanması bizi mutlu etti. 12 Eylül'ü yapanlar müebbet ile cezalandırıldı diye tarihe not düşüldü" şeklinde konuştu.
MÜBAŞİR 'SANIK KENAN EVREN' DİYE BAĞIRDI
İlk davadan son davaya kadar hepsini takip ettiğini söyleyen Ahmet Ulu, avukat ile Kenan Evren arasında geçen ilginç bir olayı anlattı. Ulu, "Bu davada biz müdahil olarak içeriye alındıktan sonra mübaşirin kapıda, 'Sanık Kenan Evren, Sanık Tahsin Şahinkaya' diye bağırması olayı tarihte önemli bir vurgudur. 12 Eylül hatırlandığında mübaşirin, 'Sanık Kenan Evren, Sanık Tahsin Şahinkaya' diye bağırması herkesin aklında kalacaktır. Sanıklar mahkemeye gelmemek için direndiler. Hastalıkları sebebi ile hastaneden telekonferans sistemi ile onlarla karşılaştık. Onlar bizi, biz onları görüyorduk. Mesela, Tahsin Şahinkaya'ya ilk mahkemede kendimi tutamayıp, 'katil' diye bağırdım. Mahkemede beni uyardı. Refleks bir hareketti. Bunlar konuşmama hakkını kullandılar. Biz işkence görürken konuşmama hakkımız yoktu. Şimdi insani olan bu hak o zaman bize gülünç geliyordu. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya bu hakkı kullandı. Bir avukat arkadaş Kenan Evren'e annesinin isminin 'o' olup olmadığını sordu. Kenan Evren'de susma hakkını kullandığından dolayı cevap vermedi. Avukat arkadaş da 'Anneniz o değil mi?' şeklinde imalı laflar söyledi. Tabii bunlar 12 Eylülcüler ile hesaplaşmamızda esprili noktalar" ifadelerini kullandı.
"GÜNLÜKLER GİZLİ OLARAK DIŞARI ÇIKARILDI"
Mahkemenin verdiği müebbet hapis cezasını değerlendiren Ahmet Ulu, sözlerini şöyle tamamladı:
"Neticede 12 Eylülcülerin müebbet ceza ile karşılaşmaları bizleri memnun etmiştir. Tekrarlıyorum, intikam duyguları ile değil, bir hakkın iadesi ile ilgilidir. Bizim inancımızdan gelen bir affetme duygusu vardır. Bizde idam kalkmamış olsaydı şu an Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya idam cezası alacaktı. Kararı ilk duyduğumda benim işkencede ölen arkadaşlarım aklıma geldi. Kenan Evren'in 'Asmayacaktık miyda besleyecek dik?' tabirleri aklıma geldi. Ben onları affetsem ne olur, affetmesem ne olur. Suçsuz yere asılan insanlarımız oldu. Asmaya götürürken işkence yapılan arkadaşlarımızı biliyoruz.
Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın bu cezayı almasının nedenlerinden birisi benim tutuğum günlüklerdir. Muhsin Yazıcıoğlu, bu şahısların yargılanması için çok gayret sarf etmişti. Hükümetin içinde görev alınmasına yönelik tekliflerde bunu ön şart olarak koymuştu. İnşallah, Cenab-ı Allah huzurunda bundan haberi olmuştur. Muhsin Yazıcıoğlu bana bu görevi verirken, ileride delil olabilecek hadiseleri not etmemi düşünüyor. Çok ileri görüşlü bir siyasetçiydi. İçeride seneler önce yapılan zulümleri bana not ettiriyor ve gizli yollardan dışarı çıkarıyor ki ileride delil olsun."