İnceleme sonucunda, yasa dışı dinlemeler yapıldığının tespiti üzerine İçişleri Bakanlığı Müfettişliği tarafından rapor hazırlandı.
Yaklaşık 6 aylık süreçte tamamlanan rapor, 14 Mayıs'ta İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da Terör ve Örgütlü Suçlar Birimi Başsavcıvekili Orhan Kapıcı koordinatörlüğünde Cumhuriyet savcıları İrfan Fidan ve Okan Özsoy'u soruşturma için görevlendirdi.
Raporda belirtilen usulsüzlüklerle ilgili "casusluk" ve "yasa dışı dinleme" iddialarına yönelik iki ayrı soruşturma başlatan savcılar, usulsüz dinlemelerin mağduru kişileri savcılığa çağırarak ifadelerine başvurdu. Mağdurların birçoğu da dinlemeleri yapanlardan şikayetçi oldu.
RAPORUN İÇERİĞİ
Raporda, İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü'nde, telekomünikasyon yoluyla yapılan önleyici istihbarat faaliyetleriyle ilgili iletişimin tespit edilmesi, dinlenilmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesinde tespit edilen usulsüzlüklerin konu edildiği belirtildi.
Raporda, görevleri, görev yerleri ve aidiyet numaraları belirtilen dönemin sorumlu Emniyet Genel Müdürlüğü istihbarat personeli hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca gereğinin yapılması istendi.
Raporun "iddia" başlığı altında, İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü'nde bazı usulsüzlükler olduğu konusunda yapılan inceleme sonucunda, birçok kişinin gerçek, eksik ya da sahte isimlerinin kullanılarak, terör ve organize suç örgüt ilişkilendirildikleri, mahkemelerin yanlış yönlendirilerek karar verilmesini sağlamak amacıyla Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) ilgili maddelerinde düzenlenen "resmi belgede sahtecilik" ve "görevi kötüye kullanma" suçlarının işlendiği aktarıldı.
'HİYERARŞİ DIŞINA ÇIKTILAR'
Ayrıca "iftira", "haberleşmenin gizliliğini ihlal" ve "kişisel verilerin kaydedilmesi" suçlarının gerçekleştiğinin anlatıldığı raporda, usulsüz dinleme eylemlerine konu kişilerin devlet organizasyonu içindeki konumları veya demokratik rejimin işleyişindeki fonksiyonları, eylemlerinin yaygın, sistemli ve organize bir şekilde yapıldığı ve kolluk görevlilerinin hiyerarşi dışına çıktıkları anlatıldı.
Araştırma konusu eylemlerin "anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine" yönelik mahiyet taşıyıp taşımadığı yönünden değerlendirilmesi gerektiği belirtilen raporda, "araç failler" değil, "amaç fiil" üzerinde durulması gerektiği vurgulandı.
Raporda, faillerin "görevleri gereği sahip oldukları imkan ve vasıtaların niteliği ve niceliği"ne göre Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 161. maddesine eklenen sekizinci bendinde belirtilen, "TCK'nın 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316. maddelerinde düzenlenen suçları görev sırasında işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır" hükmüne dikkati çekildi.
Bu çerçevede, "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, anayasayı ihlal, yasama organına karşı suç, hükümete karşı suç, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne karşı silahlı isyan, silahlı örgüt, silah sağlama ve devletin güvenliğine karşı suçlar ile anayasal düzen ve bu düzen işleyişine karşı suçları", görevde işlemiş olsalar bile yetkili idari merkezden izin alınmaksızın, cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılabileceğinin anlaşıldığı kaydedildi.
SUÇ TARİHİ 2008 VE SONRASI
Raporda, iletişime müdahaleler gerçekleştirdiği belirlenen sorumlular hakkında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca gereğinin takdir ve ifası istendi.
"Kapsam dışı bırakılan konular ve nedenleri" de belirtilen raporda, olayın öğrenilme tarihi olarak 17 Mart 2014, olay yeri ve tarihi olarak da İstanbul 2008 yılı ve sonrası gösterilirken, hakkında rapor düzenlenen dönemin emniyet görevlilerinin isimlerine yer verildi.
Usulsüzlükle dinlenilen şahıslar, çalıştıkları kurumlar ve ne maksatla dinlenildikleri, belge, bilgi ve yazışmalarla tek tek sıralandığı ve 3 bin sayfayı geçen rapor, 13 klasörden oluşuyor.