"Peki senin beynin, gücünü nereden buluyor da o çenen hiç kapanmak bilmedi" derseniz, Allah'ın hikmeti. Demek ki bedenin enerjisini aldı ama iyiyi dekötüyü de düşüneyim diye canım organımı serbest bıraktı.
Mesela ilk kez 'Acaba ölecek miyim?' dedim kendi kendime az önce? Klavye başındaki oğlum itiraz etti,
"Hayır baba bunu yazmayacağım, lütfen güzel şeyler anlat..."
"Yaz o vakit, ben senin o ananla ilk tanıştığımız gün..."
"...neyse sonra sen doğdun..."
"...derken Nokta Dergisi çıkıyor dediler, elime bir fotoğraf makinesi alıp Ercan Arıklı'nın karşısına dikildim.
Yok evladım foto-muhabiri olarak değil, yazar- muhabir olarak... Kısa süre sonra da yazı işleri müdürü yaptı Ercan Bey.
Efendim? Çelme takanlar çıktı tabii, hatta -şimdi rahmetli artık- en yakın dostlarımdan biriydi. Ama olsundu, profesyonel hayatta bunlar mubahtır.
Sonra da şöyle bir laf yaymıştı, "Arda havaya girmesin, mahkemelere çıkacak salak arıyordu Ercan!"
"... haklısın, bu piyasada rakip gazeteden dostun çıkar icabında, çalıştığın müesseseden de düşmanın. (Ali'cim burada parantez aç ve lütfen Takvim'e teşekkür et. En zor zamanımızda ailemize kucak açtığı için.) Mesela bak Faruk Bildirici'ye, yıllar sonra Hürriyet'teki köşesinden kalkıp özür diledi. Hatta eve telefon açtı ama o senin anan olacak kadın beni görüştürmemiş, yorgunmuşum!"
"... konu, kendisini 'şu uyuşturucu adlarını basın yazmasın, gençleri teşvik ediyor' şeklinde uyarmam... 'Bugün bonzainin bu kadar yaygınlaşmasında acaba bizim de hatamız var mı?' diye soruyor Sevgili Faruk... Üzgünüm galiba hepimiz biraz suçluyuz. Her neyse bundan sonra daha dikkatli olunur inşallah..."
"... şimdi nerede mi olmak isterdim?
Seninle şöyle çarşaf gibi bir denizde gün batımına doğru kulaç atmak hiç fena olmazdı. Yavaş ama güçlü kulaçlar bunlar. Sonra kıyıya çıkıyoruz, mevsimi değil ama erguvanlar açmış... Mis kokularını burnumuza çekiyoruz ve kumsala uzanıyoruz. Benim elimde heyecanlı mı heyecanlı bir casus romanı, sen yine almanak'ını okuyorsun. Derken gün batıyor, bir bakıyoruz Pink Floyd konserindeyiz, bu kez elimizde yağda kızarmış pastırmalı sandviçler... Konser boyunca ben nasıl oynayıp, zıplıyorum anlatamam...
Bir insan için enerjinin ne kadar muhteşem bir şey olduğundan henüz haberim yok tabii."
"... tamam pişmanlıklarımdan birini anlatıyorum; Annenin seni doğuracağı gün ben onun hastane yatağında mışıl mışıl uyuyordum tamam mı? Yuh mu, sana yuh. Oğlum heyecandan bütün gece uyumamışız, evet n'olmuş biraz da içmişiz. Şurada ceremesini çekiyoruz işte. Her neyse hemşire 'Kalkın oğlunuz oldu' dedi, kalktım. Seni ilk gören ben olabilirdim mesela. Yok korkma azimliyim, görüşmeye devam edeceğiz..."
"... evet haklısın, hem ailemizi hem bu ülkeyi çok güzel günler bekliyor evlat..."